Bölgeyi orman mühendisi bir akrabamız gösterdi ilk kez. Görünce çok şaşırdım. Sonraki gelişlerimizden birinde Orman Fakültesi öğretim görevlisi sayın Kenan Ok’ta bizimle gelip çocuklara bölge hakkında bilgiler vermişti.
Eskiden kömür madeniymiş. Madenin işi bitince terkedilmiş. Orman işletmesi burayı ağaçlandırmış. Hala bazı yerlerde kömür tozları var. Zamanla çukurlar yağmur sularıyla dolunca irili ufaklı göletler oluşmuş. Doğa eğer insanlar rahat bırakırsa kendi kendini onarıyor. Hatta buraya gelen insanların ruhunu da onarıyor. Çevre köylerden mandalar ve koyunlar otlamaya geliyor. Yağmurlu dönemlerde toprak suyu emmiyor ve yollarda suyla kaplanıyor.
Bir kez kızıl tilki gördük. Geceleri kurt ve çakal ulumaları duyup sevindik. Yaban domuzu da çok var. Sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde gittim. İzcilerimle kamp yaptım. Henüz çok insan bilmiyor. Ama bulurlarsa yakın bir köye gelip çevreyi çöplerle dolduran piknikçilerden burası da nasibini alacaktır. Şimdilik olmayan balıkları tutmaya gelenlerin, içkili yemek yiyenlerin çöpleri birikmeye başladı bile.
Yakındaki Ağaçlı köyü Eyüp'ün Karadeniz kıyısında bulunan, Yukarı Ağaçlı ve Aşağı Ağaçlı olmak üzere iki adet merkezi olan en büyük köyü. Köyde madencilik, ormancılık ve hayvancılık yaygın. Köyün Karadeniz kıyısına sahili var. Köyde bulunan maden ocaklarının hepsi işletmeye kapatılmış durumda. Kapatılan maden ocakları hızlı bir çalışmayla doldurulmaya çalışılıyor. Etrafındaki Çiftalan ve Akpınar gibi yine maden ocaklarının yoğun olduğu köylerin bulunduğu Ağaçlı, Eyüp'te Kemerburgaz ve Göktürk mahallerine de yakın. Bu yakınlık durumu da aslında köyün ilerideki kimliğine etki edecek gibi. Çünkü köydeki gelişme buranın Kemerburgaz ve Göktürk'te hakim olan "korunaklı konut alanı" anlayışından biraz daha ileride, doğal hayatın içinde, müstakil yaşamlar sunuyor olacak...
İstanbul'un ilk elektrik santrali olan Silahtarağa'ya (günümüzde santralistanbul ve Bilgi Üniversitesi Kampüsü olarak kullanılıyor) kömür sağlamak amacıyla bir demiryolu (dekovil) hattı döşenmişti. Köylerdeki madenler de santrale yakıt sağlamak amacıyla işletilen kömür madenleriydi... Bu demiryolu hattının bir kolu Ağaçlı'da son buluyor. Hat günümüze gelememiş. Bu demiryolu hattı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kağıthane Belediyesi tarafından turistik amaçla tekrar kullanılmak isteniyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı donanmasının ve Silahtarağa Termik Santralı'nın kömür ihtiyacının karşılanması amacıyla döşenen hattın yeniden hayat bulma projesi, "Cendere Vadisi" projesi içinde yer alıyor. Yani bölge aslında İstanbul tarihi açısından çok önemli bir yere sahip.
Kamp alanlarımızdan biri ana yola yakın sayılabilecek mesafede bu gölün kıyısındaydı. İnsanların olmadığı zamanlarda sessiz sakin bir yer. Arada küçük kuşlar neşeyle cıvıldıyor.
İlk kamp alanı olarak buraya konuşlanıp ertesi gün yeni göletleri keşfetmeye gidiyoruz. Yakın çevrede yerlerden topladığımız kırık dal parçaları ateşimizi yakmamıza yetiyor. Hem yemeklerimizi pişiriyoruz hem de gece kamp ateşimizi yakıyoruz.
Yürürlükte olan ve yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2009 yılında onaylanmış Ağaçlı Köyü Uygulama İmar Planında, orman alanlarının korunması, burada hiçbir şekilde yapılaşmaya izin verilmemesi gerektiği kurum görüşleri ile desteklenip, öngörülürken 3. Köprü ve getireceği bağlantı yollar sonucunda, bu alanların nasıl korunacağı da büyük bir soru işareti.
Karadeniz kıyısında bulunan, bir zamanlar İstanbul için çok önemli bir maden kaynağı olan bu köy, alınan kararlar sonucu "değerlendi" ve belirli bir kesime hitap eden yerleşim alanı olarak İstanbul Metropolitan alanı içinde yerini aldı.
Buraya yaptığımız haftasonu kamplarından birkaç fotoğrafı paylaşıyorum. Buranın adı yok. Olmasında zaten. (Fotoğraflar Yavuz İzci grubu 2017- 2020 yıllarındaki kamplarında çekilmiştir.)
Aynı gölün başka bölümü. Gökyüzü ile birleşen doğal güzellikler.
Ertesi gün yürüyerek karşıda gördüğümüz tepeye çıktık. Bir mola verdik. Karadeniz’e bakıp öğle yemeğimizi yedik. Sonra ikinci kamp yerimizi bulmak için yeniden yola çıktık. Bazen düz bazen engebeli bazen bataklık derecesinde çamurlu yollardan geçtik. İzci marşları söyledik.
Tepeden ilk kamp yerimize baktık. Ağaçların arasındaki yere kadar, yol olmadığı halde, arabalarının altını vura vura kıyıya kadar getiren piknikçiler gördük.
İzciler araziyi keşfetme yolculuğunda. Bataklık bir alanın üstüne kurulu köprüden geçerken.
Tepenin devamında bir saklı göl daha keşfettik. Sonra yandaki patikadan gölün kıyısına indik.
Sonbaharın en güzel renkleri ağaçların üzerindeydi.
Orman içinde bina yapmak ve yerleşmek yasak. Ama bizim memleketimizde her şeyin bir yolu var. Orayı kullanan birkaç genç görüp bu evi nasıl yaptıklarını sorduk. Gülerek ''Yaptık işte bir şeyler, kimseye zararımız yok. Arada gelip kalıyoruz.'' deyip geçtiler.
Gölün etrafından dolaşıp uygun bir kamp yeri aramaya başladık. Arazinin engebeli ve çok ağaçlı olması çadır kurmamızı güçleştiriyordu. Çok fazlada yıkılmış ağaçlar yerlerde düz alanları da kapatıyordu. Gölün kıyısından itibaren de arazi yukarı doğru meyil aldığından seçeneklerimiz sınırlıydı. Ya birbirimizden uzakta çadırları kuracak, ya da başka bir yer bulana kadar yürüyecektik. Yürümeyi tercih ettik. Gölün karşı yakasına vardığımızda, gölün kıyısından itibaren çadır kurabileceğimiz dar bir alan bulduk. Çadırları standart yarım ay düzeninde kuramayacaktık ama en azından birbirimizden ayrılmayacaktık.
Akşam yemeğimizi hazırlarken yağmurda başladı. Yanımızda getirdiğimiz naylonla ateşin üzerine yağmurluk yaptık. Akşam yemeğimizi hazırlayıp yedik. Bu gölün kıyısında bizden başka kimse yoktu. Kamp ateşinde çevremizde yine dolaşan hayvanların ayak seslerini ve ulumalarını duyuyorduk. Bu kez birinci kamp alanından daha fazlaydı.
Buralar Belgrad Ormanı (artık ormancık oldu), Kemerburgaz kentleşmenin ortasında kalıp gittikçe küçüldüğü için vahşi hayvanlar azaldı. Hatta bazılarının evcilleştiğini, insanlara yiyecek dilenmek için yaklaştıklarını görüyoruz zaman zaman.
Daha çok gözlerimizi kapatıp doğayı dinliyoruz. Belediyenin yapılaşmaya kapalı alan kararı olmasına rağmen, buraların bir gün elden gideceğini bilerek hafızamıza yerleştirmeye çalışıyoruz. Kamp ateşinde küçük İzcilere, ilerde daha da azalacak olan bu tür yerleri neden korumaları gerektiğini anlatıyoruz.
Yağmurda ateşin sönmemesi için aldığımız önlemimiz.
Gece Nöbeti
Güneş çıkınca doğa ve izciler
Ertesi gün kahvaltımızı yapıp toplandık. Birinci kamp alanına doğru yürüyüşe geçtik. Bu kez pusula ile farklı yol bulup, başka bir açıdan dönüş yaptık. Yolumuzda yine güzel görüntüler vardı. O gün pazardı ve ilk gölün kıyısında daha çok insan vardı.
Bu güzel alanın bozulmadan uzun yıllar kalması için dua edip döndük.
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.