Kıbrıs Rallisi

Merhaba,

Toplumca sıkıntılı bir süreçten geçtik diyemiyorum hala geçmekteyiz. Gerçi o eve kapanma dönemleri  herhalde en sıkıntılı dönemlerdi. Hiç değilse hastanede değiliz diyerek avunduğumuz günlerdi. Sokağa çıkma yasakları insanları, sokağa çıkmak istemese bile sokağa yönlendiriyordu sanki. Semt pazarları o renkli görüntülerini yitirmiş, siyah-beyaz kareler gibiydi. Sokağa çıkmak lüks olmuştu. Çıksak bile korka korka, her insan potansiyel hastaymış gibi yanlarına çok yaklaşmamak için yolumuzu değiştirdiğimiz günler… İşte bu ortam insanları daha çok doğayla iç içe olabileceği evlere ve alternatif aktivitelere yönlendirdi. Karavan ve tekne bu aktivitelerin başında geliyordu kuşkusuz.

Biz tercihimizi her zaman olduğu gibi tekneden yana kullandık. Kullandık diyorum çünkü pandemi başladığı sıralarda teknemizi değiştirmek zorunda kalmıştık. Fakat istediğimiz gibi tekne bulmamız kolay olmadı. Ama bulduğumuzda da İzmir’den Finike’ye gidip tekneyi görmek, beğenip anlaşmak ve satın almak on beş günümüzü aldı. Teknenin sahibi, zaman kazanmak için tekneyi Marmaris’e getirdi. Ve biz bir hafta içinde tekneyi hazırlayıp Finike Kaymakamlığı, Finike Belediyesi ve Kıbrıs 450. Yıl Kutlama Platformu’nun ortaklaşa hazırladığı bir programa katılmak, Kıbrıs’ın fethinin 450. yılı kapsamında Finike’den Kıbrıs’a uzanan bir ralliye katılmak için 23 Haziran’da Marmaris’ten yola çıktık.

 

Marmaris’ten Karacaören’e yolculuğumuz 8 saat sürdü. Burada geceleyip 24 Haziran’da Kaş’a hareket ettik. Gene bir 8 saatlik yolculuktan sonra Kaş Marinaya vardık.

 

 

Bir gece de burada konakladıktan sonra 25 Haziran’da Finike’ye doğru yola çıktık. Gökkaya Koyu için 25 mil bir yolumuz vardı. Bu seyrimizde genelde 13 knot esen bir rüzgar ana yelkenimizi çok hafif dolduruyor, az da olsa hızımıza katkı yapıyordu. Gökkaya Koyu’unda demirlediğimizde hemen kendimizi denize attık. Yol alırken çok etkilemeyen güneş-sıcaklık, durunca yakıcı boyuta ulaşabiliyordu.  Ancak buradaki su biraz değişik geldi bize. Sanki suyun içine bir şeyler karışıyormuş gibi kristal bulanıklığı vardı. Bir de denizin yüzeyden bir karış aşağıya kadar olan bölümü soğuk, oradan aşağısı daha sıcaktı. Soğuk Ege sularına alışmış benim gibi biri için bile bu su, yüzerken beni ürpertti.

 

Gökkaya Koyu, Kıbrıs Rallisi’ne katılacak teknelerle Finike’den önce buluşma koyu idi. Burada bazı teknelerdeki arkadaşlarla tanıştık. Akşam yemeğinden sonra yavaş yavaş kararan havada, ayın dolunay şeklini görmeyi beklerken maalesef göremedik. Karanlık bir koyda sivrisinekler eşliğinde geceyi geçirdik.

 

 

Ertesi gün 26 Haziran’da gene çok rüzgarlı olmayan bir havada üç saatlik bir yolculukla Finike Marinaya vardık. Aldığımız tekneyi görmek için karadan geldiğimiz Finike Marinaya, bu kez denizden ulaşmıştık. Akşam üzeri olmasına rağmen hava çok sıcaktı. Öyle ki giysilerimizden açıkta kalan yerler adeta kavruluyordu. Böyle bir olayı başka bir zaman ve başka bir yerde yaşamamıştık. Mazot alıp bağlandıktan sonra denize nereden girebileceğimizi sorduk. Marinanın hemen dışında anahtarla çıkılan bir kapıdan denize ulaşabileceğimiz söylendi. Nihayet Finike’nin dışarıya göre serin sularında rahatladık. Üstelik çıkınca duşumuzu da alabildik. Bazı marinalardan denize ulaşabilmek maalesef bir lüks. Buradaki ulaşabilirlik güzeldi. Ancak marinada kaldığımız sonraki birkaç günde denize yalnız gidemedim. Eşimi de götürmek zorunda kaldım. Çünkü sanırım belediyeye ait olan bu yere dışarıdan da insanlar geliyordu. Gelebilirdi tabii ki ancak bu insanlar ülkemize Suriye’den gelen yol yordam bilmeyen insanlardı. Çoğu ülke onları kamplarda tutarken bizim ülkemizde her yere yayılmışlardı. Kaldı ki onlara bizim ülkemizde yaratılan kamplarda her türlü imkan sunulmuşken. Bizim özgürlüğümüz neye rağmen sınırlanıyordu acaba?

 

27 Haziran günü kavurucu sıcaklıkta teknedeki tamiratlar ve eksiklikleri tamamlamakla geçti.

 

28 Haziran’da akşam üzeri Finike Kaymakamlığı, Finike Belediyesi ve Kıbrıs 450. Yıl Kutlama Platformu’nun düzenlediği program çerçevesinde Kitab-ı Bahriye’nin 500. Yılında Piri Reis Portolonları sergisi açıldı. Belediye Başkanı Mustafa Geyikçi’nin konuşmasının ardından piyano resitali eşliğinde tabildot usulü yemeklerimizi yedik.

 

 

29 Haziran’da gene Finike Belediyesi’nin düzenlediği bir gezi vardı. Finike’de bulunan Lmyra ve Arykanda antik kentleri ve doğal güzellikleri ile dikkat çeken Gökbük Köyü gezilecekti. Hava sıcak olduğu için saat 16.00 gibi belediyenin gönderdiği araçlarla gidilecekti. Görmediğimiz yerler olduğu için katılmak istiyorduk. Ancak komodorluğumuzu üstlenen Atakan Bey, bizim adımıza karar vermiş ve çıkış işlemlerimizi yaptığımız gerekçesiyle, bizlere sormadan bu geziye katılmayacağımızı bildirmiş, bizim de hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Oysa bu geziye isteyen katılabilirdi ve herhangi bir işlem engellenmezdi. Çünkü çıkış işlemleri yapıldıktan sonra marinayı terk etmemiz yasak olduğu için bu işlemler son gece port polis tarafından yapıldı. Atakan Bey, bana dönüşte buraları kendisinin gezdireceği konusunda söz verdi ancak biz dönüşte Finike’ye geldik ama kendisi Kıbrıs’ta biraz daha kaldığı için bu söz gerçekleşemedi maalesef.

 

Aynı akşam ralli katılımcılarının çabalarıyla herkesin kendi yiyeceğini sağlayacağı bir akşam yemeği düzenlendi marinanın mangal alanında. Yemek sonrasında ralli sırasında teknelerin büyüklüğüne  göre iki grup halinde çıkışların olacağı, iki sahil güvenlik botunun da  gruplara eşlik edeceği söylendi komodorumuz tarafından. Toplantıya katılan sahil güvenlik görevlileri bizlerin ve teknelerimizin isimlerini, telefon numaralarımızı aldı. Kronik bir hastalığımızın olup olmadığını sordu. Bu işlemler sonrası pasaport polisi çıkış işlemlerimizi yaptı ve marinayı terk etmememizi söyledi. Artık sabah yola çıkmak için hazırdık.

 

30 Haziran sabah saat 06.00’da küçük tekneler grubundakiler Finike Marinadan hareket etmeye başladılar. Biz de bu gruptaydık. Oldukça heyecanlıydık. İlk kez bu kadar uzun bir etap yapacaktık çünkü. Ama her ne kadar denizde tekseniz de grup olarak yola çıkmak ve üstelik sahil güvenliğin eşlik etmesi rahatlatıcıydı. Hareket ettikten yarım saat sonra motoru kapattık ve üç saat 20 knot rüzgar eşliğinde, sadece rüzgar ve denizin sesini duyduğumuz yelken seyri yaptık. Üç saat sonra rüzgar gücünü azalttığı için yelken+motor seyri oldu. Sert bir rüzgar olmadığı için yolculuk bizi üzmedi. Bir gün, bir gece yolculuk ve ertesi gün öğlen saatlerinde 1 Temmuz’da Girne’ye varış. Adeta Kabotaj Bayramımızı da kutlamış oluyorduk.

 

 

Önce KKTC’ye giriş işlemlerimizi yaptık. KKTC’nin isteği üzerine Finike’de PCR testi yaptırdığımız halde gene KKTC’nin isteği üzerine ülkeye girişte tekrar yaptırdık. Herkesin işlemi bittikten sonra teknelerimizle Girne Atatürk heykelinin önünde dört tur döndük. Kıyıda tören için toplanmış insanlar vardı ve 10. Yıl Marşı çalıyordu. Bu seremoninin ardından konaklayacağımız Ambassodeur Marinaya saat 19.00 sularında sırayla yerleştik. Yorucu bir yolculuk sonrası güzel bir akşam yemeği, en güzel ödüldü.

 

2 Temmuz günü marina sıcak olduğu için tekneyle çıkıp, bir koyda serinlemek istedik. Ancak 30 knot rüzgar estiği için vazgeçtik. Çözümü yan koydan denize girmekte bulduk.

 

Girne’de ortak bir program olmadığı için herkes bireysel hareket etti. 3 Temmuz’da taksiyle Girne merkeze gittik. İki-üç saat sonra döndük. Akşam Archway’de Kültür Bakanlığı ve İş Adamları Derneği tarafından biz katılımcılara güzel bir akşam yemeği verildi. Yemekte KKTC’nin yöresel yemeklerini tattığımız gibi gene yöresel tatlardan oluşan bir seçki paketi KKTC İş Adamları Derneği tarafından bizlere verildi.

 

4 Temmuz’da biz kendi olanaklarımızla, karayoluyla Karpaz’daki marinaya gittik. Bu marinada eşim içtiği balık çorbasını çok beğendi. Bense hiç denemedim bile. Çünkü balık çorbasını hiç sevemedim. Ayrıca ahtapot ve balık ziyafetinden sonra Girne’ye teknemize döndük.

 

5 Temmuz’da artık herkes serbestti ve biz dönüş kararını aldık. Bazı tekneler biraz daha kalmak istediler. Limandaki işlemlerimizin ardından yola çıktık. Ama bu kez denizde artık yalnızdık. Bir ara bizimle gelen sahil güvenliklerden biri arkadan bize yetişti. Telsizle istikametimizi sordu ve hızla devam etti Türkiye yönüne. Adeta gelirken yelkenli hızına eşlik etmenin acısını çıkarıyordu ve bir süre sonra gözden kayboldu. 

 

 

Akşam saat 23.00’te Bozyazı ile Alanya arasındaki yapım aşamasında olan bir barınak olan Gazi Paşa’ya vardık. Buraya arkadaşların tavsiyesi ile ilk kez geliyorduk ve dolayısıyla tanımıyorduk. Ancak tanımadığımız bir bölgeye gece gelmek tahmin edebileceğiniz gibi zordu. Bir süre fenerle etrafı görmeye çalıştık. Sonunda gireceğimiz yolu görebildik. Beton iskeleye aborda olduk ve rahat bir nefes aldık.

 

 

6 Temmuz sabahı kahvaltı bile edemeden dışarı çıkmak zorunda kaldık. Çünkü işçiler gelmişti ve bizim bağlı bulunduğumuz iskeleden ayrılmamızı istediler. Ön tarafındaki sahilin önünde dalgalarla salınarak kahvaltımızı yapmaya çalışırken su sporları çalışanlarını rahatsız etmiş olacağız ki oradan da ayrılmak zorunda kaldık ve yola koyulduk. İki saatlik bir yolculukla Alanya’ya vardık. Burası da sirkülasyonu çok olan bir koydu. Kişisel teknelerin yanında bir de o çok büyük gezi tekneleri geliyor, demirliyor; yolcularının deniz molasından sonra gidiyorlardı. Neyse akşam nispeten daha sakindi ve bol ışıklıydı.

 

 

7 Temmuz’da 12 saatlik bir seyirle Ceneviz Koyu’na vardık. Burada geceledik. 8 Temmuz’da Finike’ye vardık ve Türkiye’ye giriş yaptık. Finike Marinada iki gece konakladık.

 

11 Temmuz’da yola çıktık ve Kekova’ya geldik. Ama biz konaklamak için Sıçak Koyu’nu seçtik. Buradaki geceleme keyifliydi. Koydaki lokantada yemeğimizi canlı müzik eşliğinde yedik. Orkestra elemanları da diğer teknelerin sahipleriydi.

 

12 Temmuz’da Sıçak Koyu’ndan Kaş’a doğru hareket ettik. Yol üzerindeki Meis ve birkaç ada arasında kalan Akvaryum denilen yerde tam demir atmadan denize girdik. Hiç rüzgar yoktu ve hava çoook sıcaktı. O kadar ki denizden çıktıktan sonra hiç girmemiş gibi olduk. Sonra Kaş Marina’ya girdik. Burada da iki gün kaldık.

 

15 Temmuz’da yola çıktık ve yaklaşık 40 mil yol katederek Karacaören’e geldik, demirledik. Akşamüstü olmasına rağmen hava sıcaktı. Tabii ki deniz sefası kaçınılmazdı. Babadağ’dan atlayanları izlemek oldukça keyifliydi.

 

16 Temmuz’da hedef Marmaris’ti. Gene 40 mil bir yolculukla Marmaris’e vardık. Güzel anılar biriktirdiğimiz bir yolculuk oldu. Bir o kadar da keyifliydi. Burada benim deniz yolculuğum sona eriyordu. Çünkü arabamız Marmaris’teydi. Ben arabayla İzmir’e dönecektim ve benim yerime oğlumuz babasına eşlik edecek ve birlikte Kuşadası Marinaya döneceklerdi.      

 

Nihal-Sertaç Denizer 

Yorum Yap