Parkinson Hastalığı Hakkında Muhtemelen Bilmediğiniz 10 Büyüleyici Gerçek

Parkinson hastalığı (PH) titreme, kas sertliği ve denge sorunlarına neden olmasıyla yaygın olarak bilinir. Yine de, bu nörolojik durumun göründüğünden çok daha fazlası vardır. Parkinson hastalığı hakkında sizi şaşırtabilecek bu on az bilinen gerçeği keşfedelim.
 
Antik Hastalık: Parkinson semptomları, M.Ö. 600'lü yılların başlarında "Kampavata" olarak adlandırılan eski Hint tıp uygulamalarında tanımlanmıştır. İngiliz bir cerrah olan James Parkinson, 1817'deki modern keşfi ile tanınır. Makalesinde bu hastalığı "titreme felci" olarak tanımlamıştır, ancak yıllar sonra Fransız nörolog Jean-Martin Charcot bu hastalığa Parkinson'un onuruna bir isim vermiştir.
 
Hareketten daha fazlası: Titreme gibi motor semptomlar en çok tanınan semptomlar olsa da, PH motor olmayan semptomlar da gösterir. Bunlar arasında uyku bozuklukları, koku alma duyusunun kaybı, depresyon dahil ruh hali değişiklikleri ve hatta bilişsel bozukluklar yer alabilir. Birçok hasta bu motor dışı semptomların yaşam kalitelerini önemli ölçüde etkilediğini bildirmektedir. Ve açıkçası, bu sorunlar PH hastalarının aldığı tedaviler açısından çok daha az dikkat çekme eğilimindedir.
 
Olağandışı Erken Belirtiler: Kabızlık veya koku alma duyusunda azalmanın PH'nin erken uyarı işaretleri olabileceğini biliyor muydunuz? Araştırmacılar bu belirtilerin, hastalığın beyin ve sinir sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle, ayırt edici motor belirtiler ortaya çıkmadan önce bile ortaya çıkabileceğine inanmaktadır.
Kahve ve Sigara İçenler: Bazı araştırmalar, daha fazla kahve tüketen ve sigara içen kişilerin Parkinson'a yakalanma riskinin daha düşük olabileceğini öne sürmüştür. Bu korelasyonun arkasındaki mekanizmalar tam olarak anlaşılmamış olsa da ve bariz sağlık nedenleriyle sigaraya başlamamak çok önemli olsa da, bu ilişkiler gelecekteki araştırmalar için ilgi çekici alanlar sunmaktadır.
 
Bağırsak-Beyin Bağlantısı: Çalışmalar, PH ile ilişkili olarak bağırsak-beyin bağlantısını giderek daha fazla araştırmaktadır. Bazı bilim insanları Parkinson'un bağırsakta başlayıp beyne geçebileceğine inanmaktadır. PH ile ilişkilendirilen alfa-sinüklein proteininin beyinde ortaya çıkmadan önce hastaların bağırsaklarında kümelendiğini tespit etmişlerdir.
 
Egzersiz Anahtardır: Düzenli egzersiz PH olan kişiler için çok önemlidir. Denge, hareketlilik ve günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülmesine yardımcı olur. Araştırmalar ayrıca egzersizin hastalığın ilerlemesini potansiyel olarak yavaşlatabileceğini göstermiştir. Danstan boksa ve Tai Chi'ye kadar çeşitli rutinler hastalara benzersiz şekillerde fayda sağlayabilir.
 
Eşsiz Parmak İzleri: Büyüleyici bir keşif, PH'lı kişilerin hastalığı olmayanlara göre farklı parmak izi desenlerine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Çıkıntılar daha basitleştirilmiş ve daha az karmaşık görünmektedir. Bunun bir teşhis aracı olup olamayacağını belirlemek için henüz çok erken olsa da, araştırma için yeni yollar açıyor.
 
Dopaminin İkili Rolü: Beyinde dopamin üreten hücrelerin kaybı PH'nin merkezinde yer alır. Dopamin replasmanı bazı semptomları hafifletebilirken, beynin diğer bölgelerinde çok fazla dopamin halüsinasyonlar veya dürtüsel davranışlar gibi yan etkilere neden olabilir. Tedavide hassas bir denge kurmak gerekir.
 
Sadece Yaşlılar Değil: Ortalama başlangıç yaşı 60 civarındayken, hastaların yaklaşık %10'una Genç Başlangıçlı Parkinson Hastalığı (YOPD) olarak adlandırılan 50 yaşından önce tanı konur. Bu hastalar, hastalık yaşamlarının daha uzun bir döneminde ilerlediği için benzersiz zorluklarla karşılaşabilirler.
 
Yaratıcılığın Gücü: Bazı hastalar tanı konulduktan sonra yaratıcılıklarında bir artış olduğunu bildirmiştir. Resim, yazı ya da başka bir sanatsal ifade biçimi olsun, bunun hastalık nedeniyle beyin kimyasında ve yapısında meydana gelen değişikliklerle bağlantılı olabileceğine inanılmaktadır. Bu tür faaliyetler sadece terapötik bir rahatlama sağlamakla kalmaz, aynı zamanda insan beyninin inanılmaz uyum ve esnekliğine de ışık tutar.
 
Parkinson hastalığı, uzun bir geçmişe ve çok sayıda nüansa sahip çok yönlü bir nörolojik hastalıktır. Hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, inceliklerini anlamaya ve potansiyel olarak daha iyi tedaviler ve hatta bir çare bulmaya o kadar yaklaşırız. Ayrıca, artık Parkinson riski ile çeşitli toksinlere maruz kalma arasındaki önemli ilişkileri gördüğümüz için, önleme stratejilerini tartışırken kendimizi haklı hissedebiliriz. Bu arada, yukarıda listelenen gerçekler büyüleyici ve giderek yaygınlaşan bu beyin hastalığı hakkındaki anlayışımızı genişletiyor.
 
Dr. David Perlmutter
 
Sağlık bölümümüz Ata Kültür Yuvası tarafından desteklenmektedir.

Yorum Yap

Sosyal Medyada En Çok Bu Hashtag'lerle Arandık!