(E) Dz. Kur. Albay Ali Türkşen / Atak Akademi

Değerli Yelkencinin Gazetesi okurları,

Bu yazımı E. Deniz Kurmay Albay – Kardak Kahramanı Ali Türkşen ile yapmış olduğumuz röportaja ayırmak istiyorum.

Sayın Türkşen’le çocukluğundan, denizle tanışmasına, siyasetten, Kanal İstanbul’a, Deniz Kuvvetlerinden, kurucusu olduğu Atak Akademi’ye kadar birçok konu konuştuk.

Samimiyeti ve misafirperverliği için değerli komutanımıza teşekkürlerimi sunuyorum.

 

 

Öncelikle Ali Türkşen denizle nasıl tanıştı?

Denizle şöyle tanıştım, babam emekli deniz astsubayı. Dolayısıyla zaten aileden bir denizcilik var. Denize dair ilk hatırladığım bir seferinde babamın İskenderun’da işi vardı, sanıyorum 3-5 yaşlarındaydım. İlk defa orada denizi keşfetmeye başladım. Sonrasında 9 yaşına kadar Ankara’da geçti çocukluğum. Deniz Kuvvetleri Karargahı’nda görev yapıyordu babam. Oradan Bandırma’ya taşındık. Bandırma’da denizle ilk defa dolu dolu zaman geçirdim. Kayalık bir sahili vardı orada kendi kendime yüzme öğrendim, dalmayı öğrendim. Denizden midye çıkarıp teneke üzerinde pişirmeyi vs. orada öğrendim. Orada bir de sandal almıştı babam, sandalı da alınca 9 yaşında denizle ciddi tanışıklığım oldu. 11 yaşında babamın tayini bu kez Değirmendere’ye çıkınca denizle daha fazla içli dışlı oldum. Ardından da 15 yaşında o zaman Donanma Komutanlığı’nın bir Yelken Eğitim Merkezi kurulmuştu, orada yelkenciliğe başladım. 17 yaşında da Harp Okulu’na başladım.

 

Askerliği seçmenizde de deniz ve aileniz etkili olmuş sanıyorum.

Dediğim gibi 17 yaşında Harp Okulu’na girdim. Tabi girişte de etrafımızda hep asker aileleri olduğu için zaten gözümüz onu görüyordu. Onu hedefledim. O dönemde 80 öncesi, siyasi ortam da çok gergin çoğu aile daha güvenilir gördüğü için askeri okula göndermeyi tercih ediyordu. Baba mesleği, zaten severek de girdim. Hiçbir zaman da pişmanlık yaşamadım. İyi ki asker olmuşum, zaten o sayede birçok kazanım elde ettim hayatıma dair. Ardından Yelken-Yat takımına girdim.

 

Askerlik hayatınızın gelişimi nasıl oldu?

17 yaşında işin resmi kısmı başladı. Aslında denizaltıcı olmak istiyordum. Kitaplarımda da bahsederim bundan. Bir kalp rahatsızlığım oldu. Ondan dolayı denizaltıcı olamadım sonra rotam SAT Komandosu olmaya döndü. Mezun olduktan sonra 1,5 yıl Donanma Komutanlığı emrinde mayın filosunda harekat subaylığı yaptım. Oradan sonra SAT kursuna gittim, zaten sonra hep denizde geçti. Araya kurmaylık vs. bir takım akademik kariyer girince denizden fiziken uzaklaşmış gibi olduk ama en sonunda iş gele gele 2014 yılında cezaevinden çıktıktan sonra 2015 yılında emekli olarak askerlik hayatım sona ermiş oldu.

 

Atak Akademi’nin temellerini nasıl attınız?

2014 yılında cezaevinden çıktıktan sonra temelleri atıldı. Cezaevinde hep denizle ilgili bir iş yapmanın hayalini kuruyordum. Sonra bir sürü tesadüfler zinciri 2015 yılında İstanbul Yelken Kulübü’yle yollarımız kesişti. 1982-83 yıllarından beri buraya zaten yelkenli yarışları için geliyordum. Güzel bir tesadüf oldu ve şu an İstanbul Yelken Kulübü’nün yetişkinler için yat eğitim merkezini yürütüyoruz.

 

Gençlerin Atak Akademi’ye ilgileri nasıl?

Biz burada yetişkinler için eğitim veriyoruz ama 17-18 yaşlarında kardeşlerimizde geliyor. Burada amacımız hiç yelken bilmeyen birisini belli bir sürenin sonunda kendi teknesini alabilecek, alıp kullanabilecek hale getirmek. Gençlerden de ilgi görüyoruz.

 

Deniz sizin için ne ifade ediyor?

Deniz benim için çok büyük bir özgürlük, rahatlık, ferahlık. Yani karadaki bütün dertlerden uzaklaşma. Bir de yaptığım işlerden dolayı insanlara faydalı hissediyorum kendimi. Bütün bunların toplamını ifade ediyor.

 

Denizlerde başınıza gelen ilginç olaylar oldu mu?

Bir seferinde Fin sınıfında Dünya şampiyonasına, Avrupa şampiyonasına gidiyorum. Buradaki teknem ıskaça, direk dibinden patladı ve direk güverteyi parçalayacak şekilde öne doğru yaslandı. O şekilde dönmek zorunda kaldım. Bir diğerinde de dümen palası çıkmış yerinden, tekneyi düzeltene kadar dümen palası kaynadı gitti palasız bir şekilde birinin yardımıyla dönmek zorunda kaldım. Onun dışında aman aman başıma gelmiş bir şey hatırlamıyorum ama askeri camiadayken birkaç olay olmuştu. Tatbikat için bir gemiye gitmiştik SAT olarak Anıttepe muhribi Aksaz Limanı’ndan çıkacağız, Yılan Adası’na varamadık. Çok ciddi bir dalga vardı. Geminin dönebilmesi için dalga boyu, rüzgar, geminin boyu bir çok etkeni hesap etmeniz gerekir. 100 metreden uzun geminin dönemediğini gördüm.

 

Çocuklarınız denizle ilgileniyorlar mı?

Küçük oğlum 5 yıl kadar yelken yaptı ancak şu an denizden uzaklaştı. Fakat özüne dönecektir diye düşünüyorum.

 

 

Bir dönem siyaset sahnesinde de gördük sizi ancak sonra ayrıldınız. Bıraktınız mı ara mı verdiniz?

Siyasete yöneldim ama resmi kısmından çıktım. Şu an kendim, münferit olarak biraz insanları bilgilendirme, biraz bilinçlendirme, farklı bir bakış açısı kazandırma maksatlı çabam sürüyor. Çünkü Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyeti ilelebet yaşatacak şekilde, O’nun mirasına sahip çıkacak şekilde hayatımı devam ettirmek istiyorum. Şu anki siyasi ortamda onu sağlamadığı için ara verdim. Bunun sağlanması için siyasi ortamın değişmesi lazım, değişmesi için insanların bilinçlenmesi lazım. Ben bir kişiyim ne yapabilirim dememek lazım. Çünkü bu iş zaten bir kişi ile başlıyor.

 

Türkiye’nin deniz politikalarıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin deniz politikası yıllardır bir facia. İşin deniz gücü boyutuna baktığınız zaman bir ülkenin denize ve denizciliğe dair askeri, ekonomik, siyasi, nüfus, coğrafi, jeopolitik konumunun toplamıyla deniz gücü oluşuyor. Üç tarafımız denizlerle çevrili bir yarım ada ülkesiyiz diyoruz ancak denizle meşguliyetimiz o oranda değil. Balıkçılığı o oranda yapamıyorsunuz, daha yeni yeni kıta sahanlığımızdaki münhasır ekonomik bölge haklarımızdan haberimiz olmaya başladı, deniz ticaretimizi geliştirme konusunda daha yeni yeni kolaylaştırma başladı. Yelkencilik diyoruz. Yelkencilik zengin sporu değildir. Devlet el attığı takdirde çok daha fazla yelkenci çıkarabiliriz. 100 yıldır maalesef yüzümüz denize dönük olmasına rağmen topraktan kurtulamadık diyeceğim ancak biz toprağı da artık uygun şekilde kullanamaz olduk. Ulaştırma ve Altyapı  Bakanlığı’nın altında denizcilik diye bir birim var. Bu denize ne kadar önem verdiğimizi gösteriyor. Dolayısıyla devlet politikası olarak hala yapı oturmuş değil.

 

Türk halkının denize mesafeli olduğu daha çok karacı bir toplum olduğu yönünde değerlendirmeler var. Ne düşünüyorsunuz?

Devlet bir kere önceliğini bu tarafa kaydırıp, insanları denizcilikle ilgili yüreklendirirse olur ama insanımızı deniz kıyısına indirecek bir tedbir olması lazım. İstanbul’un yükseklerinde yaşayıp deniz görmeyen insanlar, çocuklar varsa o zaman burada bir terslik var demektir. Politikalar bu yönde geliştirilmiyor demektir.

 

Mavi Vatan söylemleriyle birlikte biraz yönümüzü denize döndük mü, zihinlerde bir yerlere oturtabildik mi deniz kültürünü, denizin önemini?

Mavi Vatan yine bir haktan dolayı çıktı. En azından insanlarımız evet bizim denizde de bir hakkımız var, haklılığını anladı. İyi de oldu. Çok da olumlu buluyorum bu konuda yapılan çalışmaları ve çabaları. Umarım arkasında durulur. Çünkü Türkiye’nin kara toprağı kadarsa neredeyse suyun altında da bir o kadar toprağımız var. Nasıl buraya gelip de Fenerbahçe’de yabancı bir ülke petrol arayamıyorsa, çıkaramıyorsa orada da arayamıyor olması lazım. Bunun için de politikaların ona göre belirlenmesi gerekir. Bu konuda son dönemde yapılan çalışmaları olumlu buluyorum.

 

Yakın dönemde Türk gemisine Alman askerleri tarafından müdahale oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu da tabi devletin gücüyle ilgili. Çünkü Almanya bir ABD gemisine bunu yapmaya cesaret edemez. Eğer politikalarımızda tutarlı olursak hiçbir gemimizin üstüne de korsan gibi kalkıp üniformalı askerler arama yapamaz. Ama bu durumun sebebi Almanların küstahlığından ya da Yunanlı komodorun verdiği emirden değil, siz onlara o cesareti sunmamalıydınız. Sunmayacak tedbirleri almanız gerekir.

 

Pandemi süresince nasıl gelişmeler oldu, insanların ilgisi arttığını hissediyor musunuz?

İlginç bir şekilde ciddi bir talep artışı oldu. Daha fazla insan yüzünü denize döndü. Tabi bu da ekonomik bir güç gerektiriyor. Asgari ücrete mahkum edilen birisinin oradan bir şeyler artırıp da buralara harcamasını bekleyemiyorsunuz maalesef. Onun için ülkenin refah seviyesinin artması gerekir, ekonomisinin büyümesi gerekir ki insanlar karnını doyurmanın yanında böyle şeylere de vakit ayırabilsinler. Çok yüksek meblağlar değil ama bir karşılığı da var tabi, maalesef herkes de bunu ödeyecek güce sahip olamıyor. Fakat pandemi sürecinin sektöre çok önemli ekonomik katkıları oldu diyebilirim. Bu işin mutfağında olan arkadaşlarımla da konuşuyorum. İşlerde yoğunluk olduğunu dile getiriyorlar. Demek ki denize biraz uzak kalmışız bu pandemi aslında bizi özümüze döndürdü.

 

Ülkenin iç kısmında yaşayan gençlerin denizle buluşturulması için neler yapılabilir?

Bir ara mesela Van Gölü’nde yelken müsabakaları olmuştu. Yine devletin bir politika olarak mutlaka deniz görecek, denizle haşır neşir olacak bir nesil yetişmesi için düzenleme yapması gerekir. Çocuk yaşlarda gelecek neslimizi denizle buluşturabilmeli, gelecekte buradan da karnımı doyurabilirim düşüncesini zihinlere işlemeliyiz.

 

Kanal İstanbul konusunda neler düşünüyorsunuz?

Tam bir facia, tam bir rant projesi. Hukuki anlamda da, iklim anlamında da, denizin temizliği anlamında da hiçbir yararı olacak bir proje değil. Maalesef bütün sistem rant üzerine kurulduğu için Kanal İstanbul’dan da bir rant elde etme amacı bulunmaktadır.

 

Yapılacağına inanıyor musunuz?Yapmak konusunda bir irade var ama bu konjonktür değişsin direkt rafa kalkacak hatta belki bir daha hiç hatırlanmayacak projelerin başında geliyor. Çünkü bilim adamları da söylüyor ki Karadeniz’in zaten temizliği çok zor, bu kanal sebebiyle yapı tamamen değişecek hepimiz zarar göreceğiz. Dediğim gibi yapılması konusunda çaba var ama ben kesinlikle desteklemiyorum hatta karşısındayım.

 

Kanal İstanbul Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni boşa çıkarır mı?

Boşa çıkarabilecek alt yapısı da olabilir. Çünkü hukuk dediğiniz şey etrafından dolaşmak üzerine kurulu. Şu andaki Montrö bize Karadeniz’de çok büyük bir kazanım sağlıyor ama boğazlar üzerinden sağlıyor. Yeni bir kanal açıp da onu tartışılır hale getirirseniz belki Montrö’yü bile ortadan kaldırabilir. Böyle bir şey olursa da şu anda ABD’nin dünyada giremediği ve sürekli bulunamadığı tek deniz olan Karadeniz’de de bir güç oluşumu söz konusu olacak. Bu Rusya’nın da çok işine gelecek bir durum değil. Türkiye açısından da Montrö o dönemde yapılmış en mükemmel yapılmış işlerden. Lozan bir ise, Montrö ikidir diyebilirim. Bugüne kadar da imzacı devletlerden hiç birinden itiraz olmadığına göre bence gayet sıhhatli devam ediyor. Böyle bir kanal hukuki anlamda da mutlaka tartışmaya açacaktır.

 

İstanbul’da su sporları için yeterli alan ve alt yapı var mı sizce?

İstanbul artık İstanbul olmaktan çıktı. Alan kısıtlı gibi gözükmekle beraber birçok ulusal ve uluslararası turnuvalar buralarda yapılabiliyor. Kıyıya doğru yapılaşmayı biraz arttırdık ancak hala kullanabileceğimiz alanlar var. Dolayısıyla alanları etkin kullanarak bunu yapabiliriz.

 

Teknesi olanlar için marinalar yeterli mi, bu alanlar da genişletilmeli mi?

Şöyle, geçen gün Beylikdüzü’nde yeni yapılan marinaya gittim. Çok muazzam bir marina yapılmış. Fiyat olarak uygun. Fakat, Kalamış ve Fenerbahçe Marina belki Türkiye’nin en pahalı yerleri ama burası da Fenerbahçe. Buradan Pendik, Tuzla istikametine gittiğinizde marinalar var ihtiyacı karşılıyor mu derseniz, doluluk oranı olarak hepsi dolu gibi görünüyor maşallah. Demek ki daha uygun fiyatlı daha makul marinalar yaptığınız zaman daha fazla da tekne gelecek demektir. Böyle olursa yazlık almak yerine insanlar tekne almaya yönelir. Bunun için marinaların ekonomik açıdan daha ödenebilir rakamlarda olması gerekir. Hatta Kanal İstanbul’a harcanacak paraya bol bol marina yapsınlar Türkiye’ye çok daha kar getirir. Çünkü yurtdışından da özellikle Ege Bölgemizde yabancı teknelerin de tercih ettiği marinalar bulunmakta. Ciddi bir ekonomik değer yaratacaktır.

Değerli görüşleri ve misafirperverliği için Sayın Türkşen’e bir kez daha teşekkür ediyor, sağlıklı günler diliyorum.

 

Cem Özkan

Yorum Yap

Sosyal Medyada En Çok Bu Hashtag'lerle Arandık!