Had ve Hadsizlik

Had; sınırını aşmamak anlamına gelir fakat çoğu insan bu kelimenin varlığından habersizcesine haddini aşar. Bu kelime ile ilgili birçok deyim ve atasözü de vardır. ‘’Haddini bilmeyene bildirirler, haddine mi düşmüş, haddi hesabı yok’’ bunlardan bazılarıdır. 

 

Had ne zaman aşılır! Haddini bilmek nedir, haddini bilen ya da bilmeyen insanlar nasıl davranır!

Aslında had, edepli olmanın bir parçasıdır. Edebi olmayan kişilerden hadlerini bilmelerini beklemek ayıp olur. Bu durum balığın uçmasını beklemek kadar mucizevidir. İnsani değer ve toplumsal değerler yozlaştıkça, seviye düştükçe hadsizlik de artmaya başladı. Dolayısı ile davranış ve konuşmalarda da aynı oranda seviyesizlik oluştu. Sanki herkes bu hadsizliklere katlanmak zorunda gibi…

 

Daha önceki yazılarımdan birinde de susmanın erdeminden bahsetmiştim. Evet, susmak erdemdir. Karşınızdaki kişi ya da kişiler edepsiz ise ne diyebilirsiniz ki!!! O kişilerle muhatap olmak sizi de aynı seviyesizliğe indirir. Zaten aynı dilden konuşamazsınız. Bırakın onlar kendi seviyelerinde, kendi edepleriyle, kendi bildikleri konuşma biçim ve davranışlarıyla yollarına devam etsinler. Bizim yolumuz ayrı olsun.

 

Tartışmanın, ayrı fikirlerde olmanın bile konuşma üslubu vardır. İşte bu safhada da had devreye girer. Haddini bilmeyen sürekli olarak lafınızı keser, sadece kendi konuşur, kendi düşündüğünü size kabul ettirmeye çalışır. Kimse kimse ile aynı fikirde olmak zorunda değildir. Karşınızdakini dinlemek bir saygı meselesidir. Tabi karşınızdaki insan da saygıyı hak etmeli, saygıdeğer olmalı. Eğer haddini aşan konuşmalar var ise orada çizgiyi çekmek gerekir. 

 

Toplumda en çok haddini aşan birkaç cümleyi yazmak gerekirse; Birine maaşını sormak, sevgilin var mı demek, evlenince ‘’ Eee, çocuk ne zaman?’’ diye sormak haddini aşan sorulardır. Verilecek tek cevap vardır bu durumlara ama edepli insanlar yine de o cümleyi söylemezler. Onlar söylemezlerde karşı taraf anlar mı! Mesela bir tane çocuğunuz var ise bu sefer de ‘’İkincisi ne zaman?’’ diye sorarlar. Bunu soran kişilerin üzerine vazife midir! Acaba nüfus planlaması mı yapıyorlar da bizim haberimiz yok. Hiç düşünmüyorlar mı, belki soru sordukları kişilerin tıbben çocuğu olmuyordur ve bu soru ile onları incitiyorlardır. Ayrıca herkes evlenmek ya da çocuk doğurmak zorunda mı? İlk başta kendinizi yetiştirin, haddinizi bilmeyi öğrenin de  ondan sonra çocuklarınız da sizler gibi olmasın…

 

Amaçsız insan, hiçbir işin ucundan tutmayan insan ne yapar? Onun bunun arkasından konuşur. Kendi bir şey olamamıştır. Bunun için çaba da göstermemiştir. İşi gücü olan insanların dedikodusunu yapar. Bir iş yaparken insan başkası hakkında konuşabilir mi ya da başkalarının maaşını, ne yapıp yapmadıklarını merak eder mi? Tabi ki hayır. Bunların hepsi boş’luktan kaynaklanan sebeplerdir.

 

İnsan ölene kadar sürekli kendini yenilemek, çağa ayak uydurmak zorundadır. Çağa ayak uyduramayan milletler nasıl yok oluyorsa bu dünyada hiçbir işe yaramayan kendine bile hayrı olmayan, asalak yaşama biçimini benimsemiş kişiler için de durum aynıdır. Peki ne yapmak gerekir? Öncelikle kendinize dönüp bakacaksınız, öz eleştiri yapacaksınız, kendinizin ne olup ne olmadığı ile ilgili bir neticeye varıp ondan sonra kendime değer olarak ne katabilirim sorusunu sorduktan sonra başlayacaksınız okumaya, öğrenmeye ve çalışmaya ta ki haddini bilene kadar!!! İnsan olmayı öğrenene kadar…

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap