Ay olmayan, zifiri karanlık bir gece!
Bir müddet asfalt yolda gittikten sonra köyün girişini kaçırdığımı farkettim. Tekrar geri döndüm ve bu defa giriş tabelasını görüp içeri girdim ki yokuş aşağı bir karaltının hızla bana doğru geldiğini gördüm! O mu, değil mi filan derken kapıyı açtım, daldı içeri!
Ayağında ev terlikleri ve kıyafetleriyle, gözleri dana gibi büyümüş, kan ter içinde ve öfke kontrolünü kaybetmiş genç bir kadın! Hem yüksek sesle ağlıyor, hem aklına gelen tüm bedduaları sıralıyor.
- "Sana bekle demiştim, ne arıyorsun burada yahu? Kızım her taraf domuz kaynıyor korkmadın mı bu zifiri karanlıkta?
Allah aşkına söyle! Nasıl bir travma yaşattı bunlar sana yahu? Bu panik ne?"
Köyün girişi dediğimde etrafı balkan, dar bir yol ve yakınlarında hiçbir yapı yok! Asfalt yolu aydınlatan tek bir lamba yok, veya var da yanmıyor! Yer yer bozuk bir asfalttan neredeyse önünü hiç görmeden el yordamıyla gelmiş! Suratı kıpkırmızı!
Eyvah, eyvah...
Şimdi limana kadar ki birkaç kilometre içinde bunu sakinleştirmem lazım! Yoksa arabadan iner inmez saldırıp birinin gırtlağına yapışacak! Ben bunu nasıl zaptedebilirimin hesaplarını yaparken limana geldiiikkk!
Teknede sahibinden başka kimse kalmamış! Diğer haramiler yoklar. Ben alelacele arabaya binip hızla köye doğru giderken bunlarda "Aha şimdi birşeyler oluyor, biz kaybolalım" demişler zannedersem. Her neyse, arabadan indiiikkk!
Mağdure hanım, hasmına doğru keskin bir bakış attı ve öyle bir ağzını açtı kiiii! Pir açtı... Ne dedi biliyor musunuz?
- ''...... abiciimmm nasılsıııınnn?'' demez mi.
Aha! Bendeniz eşek tepmişe döndüm! Ne leen buuu? "Sana evden kek de getirdim" deseydin bari!
Ben gece yarısından beri bunun için mi uğraştım, stres yaşadım? Ömrümde kendimi hiç bu kadar kullanılmış hissetmemiştim...
Olanlara bir anlam veremiyordum! Danışıklı bir işler mi vardı, birileri satış, diğerleri alış mı yapıyordu?
Tamam oğlum Feridun, pis bir pazarlık, pis bir satış var burada dedim. Daha fazla devam etmek eziyet olacak ama yine de anlatmadan geçemeyeceğim...
İlerleyen zamanlarda bunların canciğer pozları inanın mide bulandırıcıydı! Bir fırsatını bulup, eş gibi görünenlere, bu anlamsız davranışların sebebini sorduğumda her ikiside "E ağabey, herkesle dargın olmanın ne gereği var?" gibi son derece yavşak bir cevap verdiler!
Omurga nerede yahu!
İyide, beni neden kendi özel hesaplarınıza bulaştırdınız?
Ya bu aşağılık yaratıklar, içkinin verdiği cesaretle birşeyler yapmaya kalksalar veya ben onlardan birine veya birkaçına kötü bir şey yapsaydım!
Bir kadının kendi cinsine bu kadar zarar vereceği başka bir davranış olamaz! Her gün birçok kadına saldırılıp, hergün bir kaçının ölümüyle sonlanan bir ülkede bu cevabı gören hangi insan, saldırıya uğrayan bir başka kadına yardıma koşar?
"Lanet olsun" deyip, yeni bir ders almış olmanın avuntusuyla kulak arkamı kollaya kollaya, teknemin yolunu tuttum.
Bu kıssadan çıkardığımız hisseye gelinceee!
Mağdur insanlara, özellikle de kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yardım etmekten asla vazgeçmeyeceğiz...
"Bu bir kötü örnek" deyip, aklımızın bir köşesinde tutacak ve asla unutmayacağız!
Bu arada, en fazla zarar gören ve aldatılanın ben olduğumu kabul ediyorum. Ömrüm boyunca böyle oportünist, makyavelist insanlardan uzak durdum. Ama demek ki yaş ilerledikçe doğru seçim yapabilme becerilerimizde dumura uğruyormuş. Ne diyelim? Her şey olacağına varıyor tabi ki! Elini taşın altına koyuyorsan, ezilebileceğini de beklemelisin.
Fincancı katırlarını ürkütmenin bedeli elbette olacaktı ve geçtiğimiz yıl yaptığım Antalya gezisinden döndükten sonra da bunun sonuçları ortaya çıkmaya başladı.
Döndüğüm gün tonoz halatımın klavuzunun kesilip atıldığını, rıhtıma bağlı koltuk halatlarınında yerinde olmadıklarını gördüm. Daha sonra zincir dolabındaki yedek demirimin kaybolduğunu farketmekle biraz daha dikkatli olmaya başladım ve her eve gidip geldiğimde teknede birşeylerin eksildiği veya zarar verildiğini görmeye başladım.
Önceleri hiç üzerinde durmayıp benden yana, bütün bunların üzerine bir bardak soğuk su içmeli diye düşünecektim ki!
Bunlar bir türlü durmak bilmedi.
Direkteki koçboynuzuna bağlı mandar halatlarımdan birinin aşağıdan çekilip tepedeki makaradan attırılarak düşürülmesi gibi bir dizi zararlar sürekli hale geldi!
Ne yazık ki üstüne gitmedikçe bu zarar verme ve yıldırma hamlelerinin de durmadan devam edeceğini biliyorum...
Ta ki bunlardan birini iş üzerindeyken yakalayana kadar...
Ben ve burada yaşayanların nazarında bir bok böceği kadar bile onuru, utanma duygusu olmayan, bu sefiller ucuz ve de ziyan edilmiş hayatlarına, insanlara tuzaklar kurup karanlığa kurşun sıkmaya, boş bir çukuru doldurana kadar devam edeceklerdir!
Kandırılmış, kullanılmış olmak hatta - göze alabilselerdi - fiziksel şiddete bile maruz kalabilmek söz konusu olabilirdi!
Ama hiç bir kötü sonuç, yardıma muhtaç bir kadının çığlıklarına sessiz kalma nedeniyle zarar görmesinin getirdiği vicdan azabı kadar acı veremezdi.