Yaz mevsiminin ve denizin son güzel zamanları olan Eylül; güneşin yaksa da artık kavurmadığı, denize ise serinlemek amaçlı girmediğiniz ancak yüzme alışkanlığınızı sürdürebildiğiniz, denizin son güzel zamanlarından yararlandığınız bir aydır. Dolayısıyla Eylül’ün bu güzel olanaklarından yararlanmak tekneyle daha da keyifli olacaktı kuşkusuz.
Vee program yapıldı: Eşim, yeğenimin eşiyle Kuşadası’ndan Bodrum’a tekneyle gidecek, biz de onlara Bodrum’da katılacaktık. Bu sefer ben uzun seyirlerden muaf olmuştum. O yüzden seyirin o bölümü ile ilgili yorum yapamıyorum.
Ben, yeğenim ve küçük kızı ile 9 Eylül’de Bodrum’a arabayla gittim. Teknemiz Milta Marina’daydı. Daha marinaya girer girmez bir ilan dikkatimi çekti. Bodrum Açık deniz Yelken Kulübü (BAYK)’nün düzenlediği Güz Trofesi ile ilgili bir ilandı bu. Ben hemen Yelkencinin Gazetesi için haber peşine düştüm. Daha eşimle görüşmeden yarışlarla ilgili bilgileri alacağım kişilerle görüştüm ve gerekli bilgileri aldım. Eşimle görüştüğümüzde ise beni bir sürpriz bekliyordu. Meğerse biz de 4 ayak olarak organize edilen Güz Trofesi’nin 1. Ayağının yapılacağı 10-11 Eylül tarihlerindeki etaba katılacakmışız. Bu beni şaşırttı ve heyecanlandırdı. Uzun zamandan beri yarışlardan uzak kalmıştık.
Ertesi gün yarış için hazırlıklarımızı yaptıktan sonra iki aile olarak yarışlarda yerimizi aldık. Yarış dönüşü akşamüzeri Milta Marina’da kokteyle katıldık. İkinci gün yeğenim ve eşi ayrıldılar. Biz iki kişi olarak yarıştık. Sonuçlar bizim açımızdan fena değildi ama Ekim, Kasım, Aralık’ta yapılacak yarışlardaki toplam skor önemliydi ve biz diğer etaplara katılamayacaktık. Sonuç olarak güzel bir deneyim oldu bizim için.
11-12 Eylül'deki yarışlardan
12 Eylül’de Milta Marina’dan ayrıldık. Kargıcık Koyu’na geldik. Hedefimiz burada gecelemekti.
Kargıcık Koyu
Alargada kalmayı tercih ettik. Ancak akşama doğru rüzgar kuvvetlenmeye başladı. Alargada olduğumuz için kendi etrafımızda dönmeye başladık, rüzgarın şiddetiyle. Tetikte beklemeye başladık demirimiz tarar mı diye. Çünkü kıçtan kara yapan bazı teknelerin demiri taradı ve demir alıp tekrar demirlemeye çalıştılar. Ancak rüzgar o kadar bastırıyordu ki gulet olan bir tekne yardımlara rağmen demirlemeyi başaramadı. Gecenin karanlığında tam göremiyorduk ama sanırım yan koya geçip, gözden kayboldu. Tabii biz bu olanları ya bizim de demirimiz tararsa diye panik içinde izliyorduk. Bir yandan gecenin karanlığı, diğer yandan rüzgarın şiddeti içinde demiri alıp tekrar atmak kolay değildi. Kaldı ki rüzgar olmasa bile gece karanlığında kimse, geçerli bir neden yoksa yer değiştirmez. Seyirlerde bile akşam olmadan bir koya sığınmak istersiniz. Huzursuz bir bekleyişten sonra rüzgar sabaha doğru yavaş yavaş azaldı. Rüzgarın azalmasıyla derin bir nefes almıştık. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Çökertme’ye doğru yola çıktık. Keyifli diyebileceğim bir yolculuktan sonra Çökertme’ye vardık.
Yaz sonu olmasına rağmen Çökertme Koyu gene doluydu. Kendimize bir yer bulup, demir attık. Çökertme, geçen yıl olan yangının izlerini taşıyordu hala. Yanmış ağaçlar yürek burkan bir görüntü sunuyordu bizlere. Yangının zararını hafif atlatıp yeniden yeşermeye çalışan ağaçlar da vardı. O güzelim yeşil örtü kahverengiye dönüşmüştü. Tüm bunlara rağmen denizden gelen konuklarını cömertçe karşılıyordu Çökertme. Biz de bu davete kayıtsız kalmayıp; kıçtan kara yaparak, kıyıya bağlandık.
Çökertme
Çökertme
Dünkü havadan eser yoktu. Bu fırsatı değerlendirerek güzel sularında yüzdük. Akşam üzeri botumuzla kıyıya çıkarak koyu, bir de karadan izledik. Lokantalarından birinde güzel bir akşam yemeği yedik. Hava gayet güzeldi. Tekneye döndükten sonra artık rahatça uyuyabilirdik, bir gün öncesinin de acısını çıkartmak istercesine. Çünkü tekne güvendeydi. Teknenin güvenli olması bizim güvenli olmamızdı.
Çökertme’de bir gece daha kalmak istedik. Zaten belli bir program çerçevesinde hareket etmiyorduk. Her şey bizim isteğimize bağlıydı. Yüzmek, kitap okumak teknede yaptığımız en keyifli şeylerdi.
Karadan Çökertme Koyu
15 Eylül’de Karacasöğüt’e doğru yola çıktık. Karacasöğüt’e benim ikinci gelişimdi ve en sevdiğim koylardan biri oluvermişti. Bu koy da cömert bir şekilde denizden gelen misafirlerini ağırlıyordu. Büyük bir koydu ve kapalı olduğu için de adeta göl gibiydi. Alargada kalıp botla kıyıya çıkabilirdiniz ya da ücret ödeyip iskeleye bağlanabilirdiniz. Biz önceki gelişimizde iskeleye bağlanmıştık. Bu kez alargada kalmayı tercih ettik. Karada yiyip, içebileceğiniz yerler ve yürüyüş yapabileceğiniz yollara botla erişmek çok kolaydı. Hatta çoğu zaman botla çıktığımız karadan ben yüzerek tekneye dönüyordum.
Karacasöğüt
Ertesi gün Bodrum’a birlikte geldiğimiz yeğenim, bu kez eşiyle ve çocuklarıyla birlikte karavanlarıyla Karacasöğüt’e geldi. Böylece biraz teknede, biraz karada hep birlikte hoşça vakit geçirmeye başladık. Geldikleri günün akşamı bir de sürpriz vardı. Geçen yıl geldiğimizde bir köy düğününe şahit olmuştuk. Bu sefer de aynı ailenin oğulları evleniyordu. Güzel ege havaları eşliğinde onların mutluluğuna ortak olduk. Geç saatlere kadar süren eğlencede geleneklerimizin hala yaşadığını görmek, beni fazlasıyla mutlu etti.
17 Eylül’de de birlikte hoşça vakit geçirdikten sonra dönüş planları yapılmaya başlandı. Ben bu kez dönüşte de teknede olmayacaktım. Ben, yeğenim ve iki çocuğuyla birlikte karavanla İzmir’e dönecektim. Eşim de yeğenimin eşiyle birlikte tekneyle Kuşadası’na dönecekti. 18 Eylül’deki sabah kahvaltısının ardından biz karadan, onlar da denizden dönüş için harekete geçtik. Biz üç, dört saat bir yolculuktan sonra İzmir’e vardık. Onlarsa koylarda geceleyerek üç gün sonra Kuşadası’na vardılar. Böylece güzel bir seyiri daha güzel anılar biriktirerek noktalamış olduk.