
“Yılın en sıcak ayı hangisidir?” diye kime sorsanız hemen “Ağustos” yanıtını alırsınız, doğrudur da. Ağustos ayının o kavurucu sıcaklığı Türk Tarihi’nin son bin yılına da olanca hızıyla ve yoğunluğuyla yansımıştır. Baktığımızda:
1. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı,
2. 11 Ağustos 1473 Otlukbeli Savaşı,
3. 23 Ağustos 1514 Çaldıran Savaşı,
4. 24 Ağustos 1516 Mercidabık Savaşı,
5. 29 Ağustos 1521 Belgrad’ın Fethi,
6. 29 Ağustos 1526 Mohaç Savaşı,
7. 1 Ağustos 1571 Kıbrıs’ın Fethi,
8. 23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Muharebesi,
9. 30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi gibi Türk zaferlerinin hep Ağustos aylarında kazanıldığını görürüz.
Bu savaşlar binlerce yıllık Türk Tarihi içinde kazanılmış sayısız zaferlerden bir kaçıdır. Bunlardan 30 Ağustos 1922 tarihinde kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne ayrı bir anlam yüklemek gerekir. Kazanılmış hemen tüm Türk zaferleri önce devlete, sonra imparatorluğa toprak kazanmayı dolayısıyla sınırları genişletmeyi hedeflerken, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi 223 senelik bir geri çekilmenin sona erdiği, Türk varlığının Anadolu topraklarında tescillendiği bir mücadele olmuştur.
Kalkınmasını ve ekonomisini savaşlarda kazandığı/kazanacağı ganimet üzerine kurgulamış Osmanlı İmparatorluğu zamana ayak uyduramaz, reform ve rönesansı ıskalarken bin yıllık karanlık bir dönemden çıkan Batı; keşiflerle Osmanlı coğrafyasına ihtiyaç duymadan Dünya’ya yayılıp ekonomik zenginlik yollarını arayıp bulmuş, skolastik düşünceden sıyrılıp aklı özgürleşen insanlarının keşif ve icatlarıyla çağ atlamış, bir zamanlar hinterlandından haraç ödeyerek geçtiği Osmanlı İmparatorluğu’nu artık tehdit eder hale gelmişti.
İç dengeleri sarsılmış, halkından uzak, ekonomik dengeleri altüst olmuş, ganimet kazanamadığı gibi yenildiği savaşlarla devamlı toprak kaybeden, ayakta kalmak için dış borç batağına saplanan devleti; tek kuruş için dayatılan tüm koşulları kabul etmek zorunda kalmış, sonunda Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’nda da ağır yenilgiler alarak tam bir çöküş yaşamıştı. Üç kıtaya yayılmış bir coğrafyada bir zamanlar bolluk içinde yaşayan Türk halkı, kaybedilen savaşlar sonunda soykırımlardan kurtulmak için ana kucağı Anadolu’ya göç etmiş ve kalesine çekilmişti.
Emperyalizmin, Anadolu’nun işgali için taşeronluk yapan ordularının karşısında fazla yıpranmamayı ve zaman kazanmayı amaçlayan Türk ordusu da Anadolu’nun derinliklerine çekilerek son darbe için beklemeye başlamıştı. İçinden çıkardığı asker, devlet adamlarıyla tarihin akışını değiştiren Türk milleti bu kez Mustafa Kemal’i tarih sahnesine sunmuş, elinde kalan son imkanlarıyla ama üstün bir kazanma inancıyla etrafında kenetlenmiş, o zamana kadar “yenilemez” olarak kabul edilen emperyalizm ülkelerine karşı unutulmaz bir ders vermişti.
26 Ağustos sabahı başlayıp 30 Ağustos günü kesin bir zafere dönüşen Başkomutanlık Meydan Muharebesi, sadece kazanılan bir zafer değil; emperyalizmin acımasız dişlileri altında ezilen Dünya devletleri için de bir kurtuluş örneğidir.
30 Ağustos Zaferi, askerlik sanatıyla siyasetin ustaca sentezlenmesidir.
30 Ağustos Zaferi, Türk varlığının Anadolu’daki kesin tescilidir.
30 Ağustos Zaferi, Türk’ün en zayıf anında bile ayağa kalkabildiğini, köylüsü, kentlisiyle bağrından çıkardığı üstün nitelikli asker ve devlet adamlarının etrafında kenetlenebildiğini kanıtladığı bir zaferdir.
30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutlarken, bu zaferi Türk Ulusuna armağan eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Yazı: Levent Dinçer / Yelkencinin Gazetesi
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.