
Birleşik Krallık
Önceleri donanma varlığına inanarak savaş gemileri yaptılar. Donanma pahalı ve masraflı bir sistem olduğundan donanmalarını kaldırdılar ve ticaret gemilerini çift maksatlı olarak kullanmaya başladılar . Sonuç; ada, kuzey kavimlerince istila edildi.
Fransa İmparatorluğu
Kara gücü ile Avrupa’yı egemenliğine almak istedi. Tarihinin en değerli komutanı olan Napolyon Bonapart, güçlü donanma kuramamanın acısını ana vatan kıyıları ablukaya alınınca tüm sömürgelerini kaybederek yaşadı.
Hollanda Krallığı
Küçük bir krallık olmasına rağmen denizaşırı sömürgeler elde etti. İngiltere neredeyse Thames Nehri’nden çıkamaz oldu.
Almanya İmparatorluğu / NSD
Dünya savaşındaki deniz stratejisini 2. Dünya Savaşı’nda toparlamak istedi, ancak gerekli sıklet merkezi ve manevra prensibini uygulamadığı için kara gücü başarılı olsa da hasımlarının denizden gelen yardımlarını kesemedi ve mağlup oldu.
Rusya Çarlığı / SSCB
Tarih boyunca deniz gücünü güçlendirmek için uğraştı manevra sahası olmadığından çelik gemiler halinde kaldılar.
Osmanlı İmparatorluğu
Deniz gücüne önem verdiğinde Akdeniz’e hakim oldu. Önem verdiği asırlarda toprak kaybı oldu. Özellikle donanma güçlü olsaydı Çanakkale muharebeleri olmaz, bir nesil kaybedilmezdi. Belki kanal harekatı başarılı olurdu. Kafkas cephesi farklı durumda olur; İngilizler, Basra’dan rahat ilerleme yapamazdı.
Yukarıda örneklerini sunduğum devletler, deniz güçlerinin gücü sayesinde başarılı veya başarısız olmuşlardır. Fransa, güçlü donanma ile Mısır’a geldiğinde onu güçlü bir Türk donanması karşılasaydı acaba tarih nasıl yazılırdı! Acaba Fransa, Tunus’u bu kadar rahat alabilir miydi?
Balkan Savaşı’nda zayıf Yunan donanmasının üç ay içinde Saruhan Adaları’nı alması mümkün müydü?
Tarihsel gelişim içinde deniz gücünün ana vatanın refahı için şart olduğunu ilk anlayan Birleşik Krallık olmuştur. Sonuçta, güneş batmayan imparatorluk haline gelmiştir. “Deniz ticaretini harp bahriyesi takip eder” prensibi ile sömürge imparatorluğu olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu, toprağının %80’ini donanmasının güçlü olmaması nedeniyle kaybetmiştir. Tarihi anlamak için önce kendi tarihimize bakmamız gereklidir. Eğer Fatih Sultan Mehmet zehirlenmeseydi, güçlü deniz gücü ile Otranto/İtalya sahillerine amfibi harekatı yaparak Batı Roma tacını almaya az kalmıştı. Harp ve ticaret gemilerinin eş güdüm halinde çalışarak Dünya ekonomisini yönlendiren ülkeler, birer şehir devletleri olmasına rağmen imparatorlukları dize getirmeyi başarmışlardır. Venedik, Ceneviz en önemli örnektir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tek güç olduğu dönemde Kıbrıs Adası, şehir devleti olan Venedik dükalığından alınmıştır.
Acı deniz tarihi tecrübelerinden geçen Türkiye’de Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öngörüsü ile çekirdek donanma kurulmuştur. Halkın daha giyecek elbisesi yokken, açlık ve hastalık had saffada iken TBMM’nde Yavuz muharebe gemisinin yeniden hizmete alınması için 500 liranın bütçeden ayrılması için uzun sert oturumlar yapılmıştır. Deniz gücünün olmayışı Çanakkale Savaşları’nı yaratmış, İngiltere‘nin Mısır’a rahatlıkla kuvvet getirmesine mani olamamıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti bu tarihsel ders ve özellikle ATATÜRK’ün ısrarlı tutumuyla yeniden güçlenmeye başlamış, uzun yıllar Yunanistan kabuğuna çekilmiştir. Türkiye, Balkan Devletlerinin siyası yolunu çizmiştir. Balkan Antantı, bunun bir sonucudur. Malta İngiliz deniz üssünün ziyaret edilmesi ile İngiltere’ye Doğu Akdeniz’de tek olmadığı hissettirilmiştir. O günden yani çekirdek donanmadan Milgem projesi ile Türkiye yeniden denizlere hakim ve idame edecek bir yapıya kavuştuğu gibi deniz aşırı bölgelerde söz sahibi olmaya başlamıştır. Ancak deniz hak ve menfaatlerimizi korumak için siyasi ortam deniz gücü ile desteklendiğinde haklarımızın daha güçlü bir kararlılıkla yürütüleceği bir gerçektir.
Deniz gücü devletin en masraflı bir gücüdür. Harp Bahriyesi ne kadar güçlü ise Ticaret Bahriyesi de o derece güçlü olmalı, birbirini tamamlamalıdır. Eğer sondaj gemilerini hakkımız olan sahalarda kullanabiliyor ve dış müdahalelere göğüs gerebiliyorsak bu güçlü donanmamız sayesindedir. Deniz siyasetinde başarılı olmak için siyaseti destekleyecek güçlü donanma gereklidir. Bu da dolaylı olarak devletin dış siyasetini yönlendirir. İşte devletin bekası, deniz gücü ile uyum içindedir. Deniz gücümüz güçlü ise beka sorunu yoktur. O halde demiryolları, karayolları ile eş değer olmamalı, ayrı bir ortamda yani deniz gücü ve Ticaret Bakanlığı altında oluşmalıdır. Eski tabiri ile Bahriye Bakanlığı.
Türkiye denizlerde güçlü olduğunda, savunmasının denizlerden başlayacağı bilinmelidir. Milgem ile başlayıp bugün meyvelerini topladığımız harp sanayimizin temelleri, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında atılmış ve bugünkü durumuna gelmiştir. Güçlü donanma, güçlü Türkiye demektir.
Pruvan neta olsun Türkiye
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.