Erdemli bir toplumun inşası, yalnızca bireylerin ahlâki duruşuna değil, siyaset kurumunun varoluş felsefesine, işleyişine ve irade gösterme biçimine bağlıdır. Siyaset, yalnızca iktidar olma ve yönetme sanatı değil; aynı zamanda toplumun ortak vicdanını temsil eden bir değer üretme mekanizmasıdır. Bu bağlamda, erdemli bir toplum ancak erdemli bir siyaset anlayışıyla mümkündür.
Farabi, El-Medinetü’l-Fazıla (Erdemli Şehir) eserinde, toplumun düzeninin ancak yöneticilerin bilgeliği ve adalet anlayışı ile sağlanabileceğini söyler. Ona göre erdemli şehir, halkın mutluluğunu hedefleyen bir irade üzerine inşa edilir. Yani siyaset, “mutluluğun sanatı”dır.
Siyaset kurumu, toplumun ahlâki pusulası olmak zorundadır. Bu pusula, günübirlik çıkar hesaplarıyla değil, tarihsel bir bilinç ve geleceğe dönük vizyonla yön bulur. Erdemli bir toplumun oluşumu için siyaset kurumunun atması gereken adımlar şunlardır:
1) Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik:
Halkın güveni, ancak siyasetin şeffaf olmasıyla sağlanır. Karar alma süreçleri, sadece kapalı kapılar ardında değil, toplumun gözü önünde yürütülmelidir. Hesap verebilirlik, siyasetin en güçlü ahlâki sigortasıdır. Konfüçyüs’ün dediği gibi: “Halk güvenmezse, devlet ayakta kalamaz.”
2) Adaletin Mutlak Önceliği:
Yasalar, güçlülerin değil, haklının yanında olmalıdır. Siyasi otorite, adaleti siyasi kazanç için esnettiğinde toplumun vicdanı zedelenir. Aristoteles, Politika’da “Adalet, devletin düzenini ayakta tutan bağdır” diyerek bu gerçeği vurgular.
3) Toplumsal Barışı Önceliklendirmek:
Siyaset, kutuplaşmayı değil, uzlaşmayı hedeflemelidir. Erdemli bir siyasetçi, kendi tabanını memnun etmenin ötesinde, tüm toplumun huzurunu gözetmelidir. Mevlâna’nın şu sözü burada yol göstericidir: “İyi insan, kötüyü bile iyileştirecek sözü söyleyendir.”
4) Uzun Vadeli Düşünme:
Popülist adımlar kısa vadede alkış getirebilir, fakat uzun vadede toplumu yorar. Siyaset, günü değil, geleceği kazanma sanatı olmalıdır. Roma hukukunun kurucularından Cicero’nun ifadesiyle: “Devletin yararına olmayan hiçbir şey, halkın yararına olamaz.”
Siyasetçilerin Kişisel Ahlâki Yükümlülükleri
Siyaset, yalnızca kurumların değil, o kurumlarda yer alan bireylerin ahlâkî duruşuyla da şekillenir.
Erdemli bir siyasetçi menfaati değil, ilkeyi önceler. İlkesizlik, toplumun en sessiz ama en yıkıcı düşmanıdır.
Makama hizmet etmez, makamı halka hizmet için kullanır. Hz. Ömer’in şu sözü, bu anlayışın zirvesidir: “Fırat kıyısında bir koyun kaybolsa, hesabı benden sorulur.”
Gücü kendine değil, adalete dayandırır.
Eleştiriden korkmaz, çünkü eleştiri gelişmenin ham maddesidir.
İstediği her şeyin haklı olmadığını bilir. Hukuki olan ile ahlâki olan arasındaki dengeyi korur.
Burada, Marcus Aurelius’un stoacı öğüdü önemli bir hatırlatmadır: “Gücünü erdeminden al; erdemin yoksa, güç seni yok eder.”
Toplumun Sorumluluğu
Erdemli bir toplum yalnızca yönetimin ahlâklı olmasıyla değil, halkın da bilinçli ve sorumlu olmasıyla mümkündür. Halk, siyaset kurumunu sürekli denetleyen, sorgulayan ve yönlendiren aktif bir özne olmalıdır.
Bunun için:
Seçmen bilinçli olmalı. Siyasi tercihini duygusal tepkilerle değil, bilgi, analiz ve ilke üzerinden yapmalıdır.
Eleştirel düşünceyi korumalı. Kişi, kendi desteklediği görüşteki yanlışları da görme cesaretini göstermelidir.
Ortak iyiliği gözetmeli. Toplumsal fayda, bireysel çıkarların önüne konulmalıdır.
Değerler üzerinden talepte bulunmalı. Halk, yöneticilerden yalnızca ekonomik refah değil, ahlâki standart da istemelidir.
Jean-Jacques Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’ndeki uyarısı unutulmamalıdır: “Halk, özgürlüğünü yalnızca onu koruyacak bir ahlâk ve bilinç düzeyine sahipse sürdürebilir.”
Erdemli bir siyaset, erdemli bireylerin olduğu toplumda gelişir; erdemli bireyler de erdemli siyasetin içinde yetişir. Bu, iki yönlü bir beslenme döngüsüdür. Halkın duyarsızlaştığı yerde siyaset yozlaşır; siyasetin yozlaştığı yerde halkın vicdanı körelir.
İbn Haldun, Mukaddime’de bu durumu şu şekilde ifade eder: “Devletin bozulması, halkın bozulmasıyla başlar; halkın bozulması da devletin adaletsizliğiyle hızlanır.”
Erdemli bir toplum, yalnızca ekonomik güç, teknolojik ilerleme veya uluslararası prestijle tanımlanamaz. Asıl ölçüt, adaletin, şeffaflığın, hoşgörünün ve vicdanın toplumsal hayatın temeline yerleşmesidir. Bu noktada siyaset kurumu, kendi varlık sebebini yalnızca iktidar olarak değil, “ortak vicdanın bekçiliği” olarak görmelidir.
Halk ise yönetimin karşısında edilgen bir seyirci değil, aktif bir paydaş olmalıdır. Çünkü erdemli toplum, yönetenlerin erdemi kadar, yönetilenlerin bilinciyle ayakta durur.
Bunun içindir ki, Platon’un “Devlet” eserinde vurguladığı gibi, “Erdem, bilgeliğin ve adaletin birleştiği yerdir.” Bir toplum bu noktaya geldiğinde, siyaset artık yalnızca yönetim sanatı değil, insanlık onurunun teminatı olur.
Ömer Faruk Ertem / Yelkencinin Gazetesi
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.
Yapılmış Yorumlar (1)
Çok dogru ömer abi ellerine saglık