Asalet…
Soy ile alakası olmayan ruhtan geliştir. Her ruh aynı olmaz. O yüzden her ruh kendi eş değer ruhu ile anlaşabilir. Aynı aileden olup da insanların birbirinden çok farklı olmaları, ruhlarının farklı seviyelerde olmasındandır.
Ne kadar asil ruhlu bir insan deriz mesela. Asalet, asillik birçok insanda göremediğimiz bir özellik. Yozlaşan bir toplum ve dünyada, özlediğimiz sadece kelimelerde duyduğumuz bir kavram. Asalet ile edep kelimesi de birbirine sıkı sıkıya bağlıdır aslında. Edep olmadan asalet olamaz. İstediği kelimeyi hiç düşünmeden, seçmeden bir silah gibi karşısındaki kişiye ustalıkla kullanabilen, bağırıp çağıran böylece kendini haklı duruma getirenlere kısaca edepsiz diyoruz. Karşısındaki insan susuyorsa daha da üste çıkarlar utanmadan. Halbuki karşısındakinin sessizliği haksızlığından değil aynı seviyesizlikte olmayışındandır. Maalesef edepsiz olanlar bu sessizliği anlayamazlar. Sessizlik aslında çok şey anlatır. İlk önce, ağzınızdan çıkan kelimelerin bile israf olduğunu düşünürsünüz. Çünkü siz ne derseniz deyin, istediğiniz kadar açıklamaya çalışın fark etmez. Kötü niyetli kişinin beyninde ne varsa o sabittir. Değiştiremezsiniz. O yüzden hiç vakit kaybetmeye gerek yoktur. Zaman herkes için değerli. Geriye gelmeyen şeylerden biri de zaman. Herkes için harcanamayacak kadar önemli. Ancak ve ancak bizim için değerli insanlara zaman ayırmamız daha doğru olur. Gerisi lüzumsuzdur.
Susmak erdemdir…
Susarsınız, susarsınız, … anlamazlar belki de anlamak istemezler. Ruhları terbiye olmamıştır. İnsan olmayı bile kavrayamamışlardır. Zenginlik, para gücü onları asil insan yapar zannederler. Mecburiyettten birileri Hanımefendi, Beyefendi deyince kendilerinin gerçekten öyle olduğunu zannederler. Çünkü paraları vardır. Ya da fakir oldukları zamanların hınçlarını alırlar paraları olunca. Yediklerini, içtiklerini sosyal medya hesaplarında yayınlarlar. Bu da yetmez, özellikle konu açıp anlatırlar. Bu arada bu yaptıklarının öncelikle görgüsüzlük olduğunu hiç fark etmezler. İnsanları aşağılamak, kendilerince hava atmak onları rahatlatır. Böylece kinlerini kusarlar. Halbuki bunların hiçbirinin önemi yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır.
Bedenlerine marka kıyafetler, ayakkabılar giyerler. Çok para verip aldıkları giysiler bedenlerini örter fakat ruhlarını örtmez. Sadece maddesellikle parlamaya çalışırlar toplum içinde. Aksine daha da komik duruma düşerler. Giydikleri kıyafetleri bile bedenleri taşımaz, alışkın değildir, eğreti durur. Bunun zenginlik ya da fakirlik ile de ilgisi yoktur. İnsanı insan yapan, beden değil ruhtur.
Kendini çok dürüst tanıtanlar, küstah davrananlar, kendilerince ali cengiz oyunları oynayanlar, iftira atanlar, dedikodu yapanlar nerede asaletiniz, insanlığınız? İçinizde ne varsa dışınıza da o yansıyor. Yavaş yavaş kendi karanlığınıza gömülüyorsunuz. Ancak kendinizi kandırıyorsunuz. Yaptığınız davranışlar birgün mutlaka size dönüyor. Çark böyle işliyor. Farkına varın artık! Kendinizi çok zeki görüyorsunuz değil mi? En mükemmel sizsiniz, en yakışıklı, en güzel, en akıllı, en zeki, en, en, en… Ruhunuz tatminsiz, hayatınız amaçsız. Başkalarının hayatlarına müdahale etmek sizin amacınız olmuş. Kendi varlığını gerçekleştirememiş, kendini yetiştirememiş insanların genel davranış özelliklerinden biri.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini birçok kişi bilir. Bir piramit ile anlatılır bu hiyerarşi. Bilmeyenler için özetlemek gerekirse; piramitin en altında insanların yemek yeme, uyuma gibi fiziksel ihtiyaçları yer alır. İkincisi güvenlik ihtiyacıdır. Üçüncüsü ait olma ve sevgi ihtiyacı, dördüncüsü değer ihtiyaçlarıdır (takdir edilme, başarıya ulaşma,…). Piramidin en üstünde ise kendini gerçekleştirme yer alır.
Bu piramitin hangi basamağında olduğumuz çok önemlidir. Maalesef birçok insan basamakları tırmanırken biraz önce bahsetmiş olduğum özelliklerinden ayrılmaz ve o şekilde yükselmek ister. Ama siz, siz olamadan yürüdüğünüz yollar hep kaygan olacaktır. Kendinizi gerçekleştirmek sizin elinizde. Başkalarının üzerinden bir yere gelemezsiniz ya da başarılı insanları sürekli yererek kendince akıl oyunları yaparak.
Saygı görmek istiyorsanız siz de karşınızdakine saygı göstereceksiniz. Sevgi görmek istiyorsanız siz de emek vereceksiniz. İnsanlara ne verirseniz onu alırsınız. Bazen işler birileri için hep yolunda gider. Ama bir noktaya kadar. Sonra çark ters dönmeye başlar. Artık iş işten geçmiştir. Hesap ödeme günü gelmiştir. Ne demişler; alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste…
Bir gün… İşte o gün geldiğinde herkes eşit olacak ve yaptıklarını ödeyecek. İş, o zaman gelinceye kadar insan kalabilmek ve ilk başta insan olabilmek!
Sözlerimi Can YÜCEL'in şiiri ile noktalıyorum...
Kendine bak kendine…
Özüne.
Sözüne.
Benliğine.
İlgilenme kimseyle.
Kim ne yemiş, ne giymiş
Bundan sana ne.
Sen kendini besle
Bilgiyle,
Sevgiyle,
Şefkatle.
Ancak o zaman ulaşırsın
İnsan olmanın erdemine.’’
Özge DURMUŞ