Doğru Akdeniz’in Parlayan Yıldızı “Lübnan”

Khalil’e sorduk: “Lübnan bayrağı ne ifade eder?” diye. Büyük bir gururla anlatmaya başladı. “Bayrağın alt ve üstündeki kırmızı şeritler şehit kanını, ortadaki beyaz şerit barışı, beyaz şerit içindeki sedir ağacı da umudu ve ulusal birliği temsil eder.” 

Lübnan Bayrağı

Khalil’in açıklamasına saygı duymakla birlikte konuklar olarak bizleri pek tatmin edemedi bu yanıt. Zira Lübnan’ın hiç bağımsızlık savaşı yoktu. Ortadaki sedir ağacı da binlerce yıl önce bölgede hüküm süren Fenikelilerin sembolüydü. Zira sedir ağacı tekne yapımı için çok elverişli bir ağaçtı ve Fenikeliler de bu imkânı değerlendirmişler, denizcilikte emsallerine büyük burun farkı yapmışlardı. Geriye kala kala bir “barış” kalmıştı. İşte bugünkü Lübnan’ı en iyi tanımlayan da bu sözcüktü.

Harissa Tepesinden Beyrut ve Akdeniz

Tarihinde hiçbir zaman bağımsız olamamış, hep birilerinin hâkimiyeti, kültür etkisi altında kalmış, 1940’ların sonlarına doğru bağımsızlığını ancak kazanabilmişti Lübnan. Çeşitli etnik ve dini grupları bünyesinde barındırmış, Ortadoğu’nun değişen dengeleri arasında bir ara savrulmuş, şehirleri bombalanmış, alt üst olmuştu. Bugün, o sallantıları atlatmış Lübnan’ı daha dışa dönük, inançsal farklılıkları bir yana bırakıp, insanlarını aynı kabın içinde yoğurmayı büyük ölçüde becerebilmiş bir ülke olarak gördük.

Cami ve kilise yan yana

Küçücük parlamento ve bakanlık binaları etrafına serpilmiş kafe ve mekânlarıyla başkent Beyrut, halkını devlete daha da yaklaştırmış, büyük yatırımları üzerine çekmiş, gelişmiş kentleşme hamleleriyle oldukça yol almış, turistik ve tarihi mekânlarıyla göz kamaştırmaya başlamış dersek yanılmış olmayız. 

Lübnan Parlamento Binası ve çevredeki sosyal alanlar

Mutfağıyla ülkemizin adeta bir kopyası olan, nefis yemekleriyle misafirlerine doyumsuz lezzetler sunan Lübnan, klasik ve bilinen Ortadoğu’nun küçük bir kesiti konumunda. Maronit inanca sahip insanların, kiliselerdeki ibadetleri sırasında ellerindeki kutsal kitabın Arapça yazılmış olduğunu görmek çok şaşırttı bizi. “Ana dilin neyse kutsal kitabını da o dilde okuyup anlamalısın.” vizyonuna uygun bir görüntüydü.  

6 milyonluk Lübnan %55 Müslüman, %40 Hıristiyan ve %5 Dürzi inanca sahip insanlardan oluşuyor. 1932’den bu yana nüfus sayımı yapılmamış. Etnik dengeler var. Ülke toprakları, Suriye ve İsrail’in çatışma yaşadığı bir coğrafya. Ülke dışına çeşitli nedenlerle göçen 10 milyon Lübnanlı var. Resmi nikah yok, ülkeden ayrılanlar ya Brezilya’ya ya da Fransa’ya gitmişler. 6 milyonluk Lübnan’ın 2 milyonu göçmen. (Filistin ve Suriye’den) Tehcir sırasında Türkiye’den o bölgeye giden Ermenilerin de izlerini görmek mümkün. En azından Ermeni Mutfağı bölgede fazlaca rağbette.

Lübnan’ın (Liban) yoğurt anlamına geldiği söylenmesine rağmen yazılı, somut bir belgeye ulaşmak mümkün olmadı. Ülkede orta direk yok, halk ya zengin ya da fakir.

Önceleri pagan inancı benimseyen Romalıların bölgede inşa etmeye çalıştıkları tapınaklarını, Hristiyanlığa geçmeleri nedeniyle bitiremedikleri de ayrı bir ilginç not. Pagan inanç dönemindeki tapınakların sayısı 12 olan kolonları, Romalıların Hristiyanlığı kabul etmelerinden sonra 12 havariyi temsil etmeye başlıyor. Detaylarla kafamızı karıştırmayalım. İşin en ilginç tarafı da aradan 2500 yıl geçmesine rağmen tapınak kalıntılarının alışmışın dışında orijinalliğini koruyor olması. Hem İngilizce hem de Fransızca konuşmak isteyenler için Lübnan tam da ideal bir ülke.

Sömürge döneminde bulunan tarihi kalıntıların batı müzelerine taşınması için Fransa’nın inşa ettiği demiryolu hala yerli yerinde duruyor. Bunu görenler batının açgözlülüğünü daha iyi anlama fırsatını buluyorlar.

Tarihi eser kaçakçılığında kullanılan demiryolu

Lübnan makamları Beyrut kent merkezindeki antik eserleri ziyaretçilerin dikkatine daha etkili olarak sunabilmek için güzel bir yöntem düşünmüş. Kalıntının önüne gelen ziyaretçi tarihi eseri görürken hemen yan taraftaki tablodan çizimi yapılmış gerçek halini de görme imkânı buluyor. Her bir detay tarih kokuyor.Bu yıkık dökük yerlerde kim bilir neler yaşanmıştır?

Kentin Doğu Kapısının gerçek hali

 

        Kentin doğu kapısının şimdiki hali

Biblos kenti, antik Roma’nın liman ve ticaret kenti olarak biliniyor. Bugünlerde salaş mekanlarıyla konuklarına Akdeniz ürünlerini Lübnan mutfağıyla sentezleyerek sunuyor. “Pepe” bu konuda başı çekenlerden. Bölgeye gelen dünyaca ünlü kişilerin uğrak yeri Pepe.

Biblos’tan antik limana bir bakış

 

      Lübnan’da Akdeniz mutfağı Pepe’de deneyimlenir

İki katlı Jeita Mağarası kentin ziyaret edilesi mekanlarından. Alt kat kente su sağlayan bir yeraltı nehri barındırmakta ve tekneyle gezilebilmekte. Üst kat milyonlarca yıllık sarkıt ve dikitlerle dolu.

İçinden nehir yatağı geçen Jeita Mağarası

Her kentte illa ki varlıklı kesimin yer aldığı bir bölge ya da semt vardır. Beyrut’ta da bu bölgenin ismi “Raouche”. “Corniche” adı verilen sahil bandından yürüyerek “Güvercin Kayalıkları”na gidilip temiz bir Akdeniz havası alınabilir. Bu arada kıyı bandı boyunca inşa edilmiş ultra lüks rezidanslar da görülebilir. Hatta birinin altında yer alan kafelerden birine oturup Akdeniz’e karşı bir yorgunluk kahvesi bile içilebilir.

Corniche Sahil Bandı   

 

      Raouche’da Güvercin Kayalıkları

Baalbek, Bekaa Vadisi’ne en yakın yerleşim yeri. Sırasıyla Fenike-Yunan ve Roma kültürüyle harmanlanmış bir kent. Bu üç döneme ait kalıntıları izlerken antik tarih içinde gezinti yapar gibi hissediyor insan. Baalbek kentinde yer alan antik dönem kalıntılarının aradan neredeyse binlerce yıl geçmesine, bölgede sayısız deprem yaşanmasına rağmen ilk günkü gibi hala dimdik durması dönemin yapı inşaatı konusundaki ciddiyetini gösteren bir kanıt niteliğinde. Bazı yapılarda Osmanlı izlerine de rastlamak mümkün.

                   Heliopolis Tapınağı gerçek hali                        

 

 Heliopolis Tapınağı bugünkü hali

 

                                                     Jüpiter Tapınağı                                                            

 

Jüpiter Tapınağı

 

Bölgedeki çatışmalardan kendini koruyabilmiş bir detay

 

Tapınaklarda Osmanlı izleri (Onarım yazısı)

Baalbek kentinin en gülünç yanı ise turistik mağazalarda satışa sunulan hemen tüm tişörtlerin üstünde kaleşnikof tüfek resminin bulunmasıydı. Eh, Bekaa Vadisi’ne yakın yerde zeytin dallı tişört beklemek de fazla iyimserlik olurdu.

Yorumsuz

Eskisiyle yenisini bir potada birleştirip ortaya yeni bir anlayış koyan Lübnan, özelinde Beyrut, gelen konuklarına ister ayaküstü “dürüm felafel”, ister daha nezih bir lokantada içinde barındırdığı tüm kültürlerin detaylı mutfak lezzetlerini sunuyor. Arzu ederseniz bir Ermeni lokantasına gidip “Topik” deneyimlerken bir başkasında Türk mutfağının tüm kebap ve yemek çeşitlerini deneyimleyebilirsiniz. Hatta arzu edenler mutfak şeklinde tasarlanmış Lamina’s Kitchen’e uğrayabilir, önlüğünü de giyerek Bayan Lamina ile birlikte yemek yapabilir. Dahası sofrayı hazırlayıp bir akşam yemeği bile yiyebilir. Tercih Sizin.

Dürüm Felafel Sahyoun’da    

  

Şef Bayan Lamina

 

         ve öğrencileri

Lübnan’ı geride bırakırken dili, dini, cinsi ne olursa olsun insanların arzu ettiklerinde hiçbir kaygıya kapılmadan, çevresindekilerle asgari müştereklerde buluşup yaşamın keyfini çıkarabileceklerini bir kez daha yerinde görmekten mutlu oluyoruz. Yeter ki insanlar barış içinde yaşamak istesinler. Lübnan hareketli geçmişine rağmen bunu başarma yolunda büyük yol kat etmiş. Yolları açık olsun.

Not: Bu yazı Lübnan’da son zamanlarda yaşanan olaylar öncesinde kaleme alındığından aslına sadık kalınarak ve değiştirilmeden 2018 yılındaki seyahat izlenimleri doğrultusunda hazırlanarak yayımlanmıştır.  

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap