her adımda kulaklarımda zamanın sesi.
Balat’ta soluklanır, eski bir kapının eşiğinde tarih,
duvarlardaki çatlaklardan seslenir geçmiş.
Bir eski sandık kokusunda, hatıralar saklı kaldırımların arasında.
Deniz uzaktan çağırır,
tuz kokar rüzgârın dili,
dalgalar kıyıya vuran bir efsanenin mırıldanışı.
Haliç’te salınır akşam,
sulara düşen ayın ışığı,
titrek bir kandil söner yakamozlarda.
Süleymaniye’nin gölgesi düşer
Arnavut kaldırımlarına,
yorgun kubbeler, zamana direnen taş duvarlar,
ezanlar yankılanır derin derin.
Bir simitçinin sesi,
martıların çığlığına karışır,
Boğazdan geçerken, köpükleri yara yara, beyaz yakalı vapurlar,
Haliç'in sularında kaybolur zaman.
Eminönü'nde telaşlı bir öğlen,
balık ekmek sırasına dizilmiş, her biri masal hayatlar.
Oltalar her sallandığında,
"Ya nasip!" duasında, yeşil yağmurluklu yaşlı balıkçılar,
ellerinde geçmişin izleri,
gözlerinde dalgalanan eski günler.
Galata’dan bakar eski zaman,
sarmaşık gibi sokaklara dolanır hatıralar.
Sirkeci’nin saatleri durmuş,
bir bekleyişe asılı kalmış,
üzerinde son istasyonun ağır yükü.
Topkapı’nın çınarları,
asırlık bir fısıltıyla anlatır unutulan hikâyeleri.
Fatih’in arka sokaklarında
eski bir cami avlusu…
Güvercinler havalanır,
dualar yükselir minarelerin dilinden.
Samatya’nın kahvesinde
çay buğusunda ısıtılır anılar,
bir kâğıt, bir zar, bir hatıra,
eski İstanbul’un o derin nefesi.
Gecenin eteğinde mavi bir rüya,
Boğaz serin bir özlemi taşır.
Kız Kulesi suskun bekler,
dalgalarla söyleşir gizlice,
bir kahır, bir hüzün, bir sevinç
vurdukça suya kürekler.
Vapur dumanı rüzgarla savrulur martıların kanadına,
Adalar uzaktan gülümser,
İstanbul’un düşlerine karışır.
Gülhane’de ilk ışıklar
ağaçların yorgun dallarına düşerken,
zaman, usul usul demlenir bir semaverde.
Kanlıca’da yoğurt,
Beylerbeyi’nde rüzgâr,
Üsküdar’da hasret,
Şemsipaşa’da sayfalara düşen minare gölgeleri…
Eski İstanbul beyefendileri
kahvehanede derin bir sessizliğe dalar,
bir selam, bir hatıra,
bir özlem taşır dünden bugüne.
Ve sabah…
Kadırga’nın dar sokaklarında
kepenkler açılır ağır ağır,
ekmek torbalarıyla yürür sabahın yüzleri.
Çengelköy’de çay demlenir,
Kadıköy’ün rıhtımında yankılanır eski şarkılar.
Kuzguncuk’ta mor salkımlar,
bahçelere fısıldar
unutulmuş sevdaları.
Ve gece…
Mehtap düşer Sarayburnu’nun dalgalarına,
İstanbul yine susar,
yine anlatır,
yine özlenir…
İstanbul…
Her sokağı bir şiir,
her nefesi bir anı,
her dalgası bir hikâye,
her gün batımı bir veda…
Suya İmza
Ömer Faruk Ertem
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.
Yapılmış Yorumlar (1)
Kaleminize sağlık Ömer Bey'ciğim kutluyorum, Deniz en iyi, en fazla İstanbul'a yakışıyor 365 gün. 👍👏👏👏