Araştırmalar göstermiştir ki vatandaşlar ödediği vergilerin yerinde ve iyi şekilde kullanıldığına güvenir ise vergilerini ödemekte daha dikkatli ve hassas oluyor ve vergi tahsilatları artıyor.
Ülkemizde vergiler genelde ikiye ayrılır.
-Beyana tabi direk vergiler
-Harcama üzerinden ya da kaynağında kesilen dolaylı vergiler.
Türkiye’de tahsil edilen vergilerin % 55-60’ı dolaylı vergilerden %40-45’i beyana tabi vergilerden oluşur.
Dolaylı vergiler, akaryakıt tüketim vergisi, özel tüketim vergisi, özel iletişim vergisi gibi harcama anında farkında olmadan ödediğimiz vergilerdir.
Beyana tabi vergiler ise vatandaşın beyanına göre tahsil edilen; kurumlar vergisi, gelir vergisi, katma değer vergisi gibi vergilerdir.
Son zamanlarda vergi idaresinin sokaklara çıktığı ve denetimlere başladığı haberlerini duymaktayız. Bunun sebebi vergi gelirleri tahsilatında hedeflenen tutarların gerçekleşmemesinden kaynaklanmaktadır.
Kimse durup dururken fazla vergi vermek istemez, vergi tahsilatında iki unsur esastır birincisi vergisini beyan edip ödemezse ceza yeme korkusu ihtimalinin yüksek yani denetimin iyi olması, ikincisi ödediği verginin iyi ve yerinde kullanıldığına inanması yani güvendir.
1999 yılı depreminden sonra deprem vergisi diye adlandırdığımız özel iletişim vergisi getirildi. Bu kanunun amacı burada toplanacak vergilerle depreme karşı hazırlıklar yapılacak, yapı stoğunun depreme dayanıklı hale getirilmesinde kullanılacaktı. Bu vergi halen yürürlükte olup tahsiline devam edilmektedir.
Bugüne kadar yaklaşık 140-150 milyar TL deprem vergisinin toplandığı hesaplanmaktadır.
Ancak bu vergi amacından saptırılmış ve depreme hazırlık için özel amaçlı kullanılması gerekirken 2003 yılında çıkarılan bir kanunla, genel bütçeye dahil edilerek farklı yerlerde kullanılmasının imkanı getirilmiş ve kullanılmıştır. Bu konuda geçmişte siyasi iktidarların; bilmem nerede kullanıldı, devlette ayrı gayrı olmaz, emeklilerin maaşını ödemekte kullandık gibi açıklamalar yapıldığını hatırlarız.
Maalesef aynı hata, işsizlik sigorta fonunda biriken yüz milyarlar içinde yapılmış ve işsiz kalanlara destek amaçlı kullanılması için biriken paralar yine genel bütçe içinde farklı ve alakasız yerlerde harcanmıştır.
Basında devamlı duyduğumuz cümleler; makam binalarına, makam arabalarına, yap işlet devret ile yolcu ve geçiş garantili yapılan ihalelerde, hedeflerin tutmaması sonucu ve diğer gereksiz yerlere yapılan ödemeler, devlete olan güvende sorun yarattığı için kaygan zemin teorisinin sonuçları kendini göstermiş ve beyana dayalı vergilerde tahakkuk ve tahsilat oranı düşmüştür.
Devlet gelirlerini artırmak istiyorsak dükkan dükkan dolaşıp fişini kesti mi diye kontrol etmek yerine harcamayı takip etmek gerekir. Hiç kimse kazandığı parayı saklamaz, saklayamaz. Mutlaka bir yerde harcar. Belli bir tutarın üzerindeki harcamaları takip ederek nereden buldun diye sormak vergi gelirlerindeki kaybı önlemenin en pratik yoludur. Dünyada vergi kaybıyla en iyi mücadele yöntemi de budur.
Bugün ülkemizde milyonluk evler, arabalar, yatlar, yazlıklar almasına, sürekli yurt içi yurt dışı tatillerde para harcamasına rağmen hiç vergi kaydı olmayan, bu yaşına gelmiş vergi ile tanışmamış çok büyük bir kitle var.
Sokaklarda üç yüz, beş yüz liralık alışverişin fişini verdi mi vermedi mi diye tabiki kontrol ve denetim yapılsın gereksiz diyemeyiz. Ancak harcanan emek, zaman ve personelin bir kısmı, bahsettiğimiz büyük harcamaların takibine yönlendirilirse çok çok daha fazla faydası görüleceği kanaatindeyim.
Süreyya Özkan
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.