Bu hikayedeki kişiler ve olaylar tamamen gerçektir. Bu yazı hayatını kendi korku kalelerini fethetmeye adamış, maceraperest denizcilere tecrübe paylaşımı olması için kaleme alınmıştır.
Bir anne düşünün, hayatının yarısından fazlası bir eli telefonun ahizesinde öteki eli hızla çarpan yüreğinde, evladına hep sadece şu üç suali yöneltmek zorunda kalıyor. KONDUN MU? İNDİN Mİ? ÇIKTIN MI? O suallerin muhatabı Kaptan Levent Ungun ise her defasında o yatıştırıcı ve insanı güvende hissettiren ses tınısıyla, endişeli kraliçesine denizler dolusu iç ferahlığı boca ediyor. Onlar için artık bu durum bir rutin.
Bu rutinin oluşmasında en temel etken ise Levent Ungun’un dünya üzerinde çok az insana nasip olacak kadar fazla doğa sporları ve arama kurtarma faaliyetlerinde bulunmuş olması. Bunlardan bazıları uçaktan paraşütle atlama, dağcılık, her türlü riskli tırmanış, kampçılık, mağaracılık, kayak, rafting, sörf, kürek, tüplü dalış, serbest dalış, yelkencilik, yatçılık branşları olsa da aslında Kaptan Levent’i bu sporları yapmaya iten ana etken 1999 depremine en yakından şahit olmuş arama kurtarma uzmanlarından biri olmasıdır. Levent Ungun’un hayatının büyük bir bölümü, afet, felaket ve kaza durumları sonucu kurtarılmaya muhtaç kalmış insanların imdadına koşarak geçmiştir. Sadece insanla kalmamış, ulaşılması en güç sarp kuytularda dahi sayısız canlı türünün kurtarıcısı olmuştur.
İstanbul’dan mali müşavir olarak taşındığı Bodrum’da yaşamına ticari yat kaptanlığı, tekne alım- satımı ve transfer işleri ekleyerek devam eden Levent kaptan Yalıkavak’ta ki ofisinde kendi karasularımızdan çok uzakta bir macera planlamaya başlar.
Maceranın içeriği, tecrübelerini sonuna kadar test edebileceği, kendini en sert şekilde sınayabileceği doğaya bir meydan okuma olacaktır. Macerayı işle birleştirir ve yakın dostu Doktor Nuh Baş’la birlikte kendilerini Hırvatistan uçağında bulurlar. Hedef Hırvatistan’dan güzel bir yelkenli tekne satın almak ve Bodrum sahillerine getirmektir.
Kraliçesine, güven içinde karaya konduğu bilgisini verdikten sonra soluğu marinada alırlar. Listelerindeki tekneler gezilir, analiz edilir ve Little Big isimli Hanse 315 yelkenli teknede karar kılarlar. Alım, satım işlemleri beklenenden daha uzun sürer ve hedeflenen seyir tarihinin bir hayli gerisine düşülür. Bu gecikmeyi bir fırsat olarak değerlendirme niyetinde olan Kaptan Levent, zorlu yolculuk öncesi son kontrollerinin üstünden geçerken, arkadaşı Dr. Nuh Hırvatistan gecelerinin keyfini sürmektedir. Levent, son gecesini 20 beygirlik bir motorla yaşayacağı seyir zorluklarının nasıl üstünden geleceğini düşünerek geçirir. Yaşamak istediği maceranın ruhuna uygun olarak asıl yükün yelkenlerde olacağının bilincinde ve tüm olasılıklara karşı kendini hazırlamış olsa bile yine de içinde fethetmek istediği o korku kalelerinin gölgeleri yüzüne düşmektedir.
En sonunda liman işlemleri tamamlanmış ve Biograd’dan yelkenler fora edilmiştir. Siplit’e gümrük işlemleri için girilir ve gümrük memuru İgor kısa sürede tüm işlemleri halleder. Medeni bir vedalaşma faslının akabinde İgor, o bölgede seyir yapma planı olan tüm yelkencilerin bilmesi gereken o önemli uyarıyı yapar ‘’Kara sularımıza 12 deniz mili açıktan geçmek zorundasınız.’’
İgor’un yaptığı bu uyarı yolculuğun ikinci moral bozucu kısmıdır. Çünkü 20 beygirlik bir motor ve uzun seyire elverişli olmayan bir yakıt tankıyla aralıksız Türk karasularına ulaşmaya çalışmak başlı başına bir çılgınlık olacaktır.
Levent Kaptan kararlıdır. En iyi yaptığı şeyi yapacak, kendini farklı suretlerde güncelleyen aksaklıklara karşı mücadele edecek ve içindeki korku kalelerini teker teker fethedecektir. Rota dar ve uzun adalarla doludur. Karaya açık deniz tarafından yaklaşılarak en güvenli mevkilerde dümen dönüp durur.
Zor zamanlar, zor kararlar gerektirir ve koşullara göre yasaklar esnetilebilir. Kaptan ihtimaller denizinde süzülürken, Marco Polo’nun ruhunu ziyaret etmeye karar verir ve Korcula Adası’na demir atılır. (Korcula, Hırvatistan’a bağlı ve ünlü gezgin Marco Polo’nun doğduğu evin bulunduğu Adriyatik Denizi’nde bir adadır)
Demir atmakla kalınmaz, teknenin ihtiyaçları için karaya çıkılır. Teknik olarak iki kafadar kaçak durumuna düşmüştür artık. Tedirgin bir halde tüm ikmallerini tamamlar ve çetin yolculuklarına geri dönerler. Ama Marco’nun ruhu bu zengin kalkışından hiç memnun olmamış olacak ki tüm yelkencilerin korkulu rüyası olan beklenmedik bir hava kaçağı, henüz yeni flört etmeye başladıkları Little Big’i hırpalamaya başlar.
Saatte 0.7 knot hıza kadar düşülür. Yetmezmiş gibi dalgalar cüretkar bir tavırla teknenin içine davetsiz bir misafir gibi sıçramaya başlamıştır. Kaptan yine kritik kararlarından birini verir ve riske girerek yelkenleri fora eder. Bu hamlesinin ona fayda getirmeyeceğini ana yelken mandarının istifa etmesiyle tecrübe etmiş olur. Yeni flörtü olan Hanse 315 ile ilişki durumları karmaşık bir hal almıştır. Karşılıklı güven duygusu zedelenmiş ve mücadeleden geri çekilmekten başka bir seçenek kalmamıştır.
Hayal kırıklığı içinde 3, 4 deniz mili geriye çekilirler ve önlerine çıkan ilk balıkçı barınağına kendilerini zor atarlar. Bedenleri kadar zihinleri de yorgun düşmüştür. Nihayetinde istirahat edecek ve ardından arı duru bir zihinle durum değerlendirmesi yapabileceklerdir.
Teknede iki kafadarın kendi içlerinde iş bölümleri vardır. Yemekleri Levent Kaptan yapıyor, bulaşıkları ise doktor yıkamayı tercih ediyordur. Dolapları Hırvat kaşarı, sucuğu, etli kuru fasulye konservesi, makarna, noodle gibi pratik gıdalarla doludur. İki kafadar da kupalar dolusu kahve içmekten vazgeçemiyor, fon müziği olarak Pink Floyd’dan şaşmıyorlardır.
Kaptan Levent, hiç yanından ayırmadığı kitabı, yazar Oruç Aruoba’nın ‘’De ki işte’’ eserinden en sevdiği bölümü okuduğu esnada, birden havanın yolculuğa elverişli bir hale döndüğünü fark eder. Denizcilerin kullandığı hava durumu raporlarını inceledikten sonra doktora yola çıkma vakitlerinin geldiğini hatırlattır.
Doktor zaten dünden razıdır. İki kafadar iki gün boyunca fazlasıyla moral ve enerji depolamışlardır. Başlarına gelen üçüncü olumsuz durumu da cesurca atlattıklarını düşünmektedirler ki dördüncü talihsizlik yüzlerine okkalı bir tokat gibi patlar. Chart Plotter (GPS ile çalışan tekne ekipmanı) arızalanmıştır. İşte bu sefer sinirler hiç olmadığı kadar gerilir. Üstelik ikili arasında fikir ayrılıkları baş göstermiştir. Doktor, Chart Plotter olmadan geleneksel yöntemlerle gidebileceklerini savunurken, Kaptan Levent işi şansa bırakmak istememektedir. Küçücük teknenin içinde iki sıkı dostun arasında tansiyon yükselirken, bir yandan Levent arızayı tespit etmeye çalışmaktadır.
Nihayetinde Kaptan Levent, telefon marifetiyle Bodrum’da ki en güvendiği tekne teknikerlerinden biri olan Hasip Usta’ya ulaşır. Kaptan Levent, Hasip Usta’nın gözleri ve elleri olur ve teknik arıza başarıyla giderilir. Levent Kaptan, Hasip ustaya borcumuz ne kadar diye sorar ve ‘’Senin nasılsa Bodrum’a döndüğünde bana işin düşer ve işte o zaman sen farkına bile varmadan ben bu işin ücretini senden tahsil etmiş olurum’’ cevabını alır ve kahkahalar çevre teknelerde bile duyulur.
Nihayet dördüncü aksaklık da giderilmiş ve çarşaf gibi bir deniz üzerinden rota Dubrovnik’e çevrilmiştir. Tam yol ileri Cavtat limanına varılır. Dümende bu sefer doktor vardır ve her zamanki gibi rahat tavırlarla çıpayı bırakıverir. Fakat rüzgarı doğru hesaplayamamış ve çapariz durumda kalmışlardır. Zor bela çıpayı kurtarırlar ve doktor hesap hatası yaparak hedef noktalarından 3 mil uzağa demirlediklerini söyler. Kaptan Levent, sevgili dostuna dönerek ‘’Hay senin yapacağın işin doktor ‘’ diyerek söylenmektedir. Yeniden yola koyulurlar ve asıl demirleyecekleri mevkiye varmışlardır ki kaptan Levent’i yeni bir sürpriz beklemektedir. Sevgili dostu doktor kendisine dönerek ‘’ Ya Levent be, aslında bizim terk edip de geldiğimiz yer doğruymuş. Haydi geri dönelim’’ der. Kaptan Levent’in iç isyanları atmosfere kanatlanırken, iki dostun kahkahaları Hırvat sahillerinde yankılanır.
Beşinci ve başa gelenlerin en sevimlisi olan talihsizlikte atlatıldıktan sonra nöbetleşe dinlenilerek avarada sabahın ilk ışıkları karşılanır. Cavtat’a veda edilmiş, Hanse 315 ile karmaşık ilişki seviyesi ciddi ilişki seviyesine terfi etmek üzeredir ki, şeytanın rakamlarından biri olarak efsaneleşen altıncı ve en ölümcül talihsizlik karşılarında dikilivermiştir. Fırtına tam karşılarında ve hızla üzerlerine yaklaşmaktadır.
Kaptan Levent bu durumdan gizli bir haz aldığını hisseder. Bu planlamış olduğu maceranın heyecanla beklenen en önemli kısmıdır. Sayısız kere başka hayatları kurtarmak için gösterdiği çabayı bu sefer sevgili dostu doktor ve kendi hayatı için gösterecektir. Yakıtı yeterlidir ama 20 beygir motoru kötü havaları kaldıracak güçte değildir. Yelkenleri zaten Korcula’da erken emekli olmuştur. Kendisi ise haftalardır rahat uyku yüzü görmemiş ve bedeni yorgun düşmüştür.
Kendisi gibi doktorda durumun vahametinin farkındadır ve o her koşulda hallederiz, bir şey olmaz diyen arkadaşının bile gözlerinin feri gitmiştir. Şişelere son kere el sürülür, en sevilen ekipmanlar kuşanılır ve Pink Floyd bangır bangır güverteyi inletirken pruva Karadağ’a çevrilir.
Çok geçmeden hava varlığını hissettirmeye başlar. Her şeye dayanılır ama sert dalgalar seyiri zehir etmektedir. Yer yer sağanak yağmur, hava kaçakları, 55 - 60 knot’a varan sert rüzgarlar eşliğinde zamanla yarışmaktadırlar. Kaptan Levent artık zorlanmaya başlamıştır. Zihninde ne korku kalelerini fethetmek için bir motivasyon ne de kendi kendine telkin edebileceği bir mottosu vardır.
Bitmek bilmeyen uğultular eşliğinde en iyi ekipmanları kullanmalarına rağmen vücudunun her yerinde hissettiği Adriyatik dalgaları, teknede ayakta durmayı imkansız kılıyordur. Doktorla bazen göz göze geliyorlar ama birbirlerine verecek herhangi bir tepki bulamıyorlardır.
Zihninde bir ara kraliçem diyerek andığı annesiyle buluşur. Sitemlerini dinler ve ‘’Anne bu sefer ne kondum, ne indim ne de çıktım. Kendimi buldum ve döndüm.’’ der. Evet, aradığını bulmuştur ve şimdi sırada bir hasım gibi peşine takılan fırtınaya gününü göstermek vardır.
Elektronik haritasında olup bitenlere göz gezdirir, dümeni büyük bir hırsla kavrar ve Adriyatik Denizi’ne doğru sarkastik bir tınıyla ‘’ÇABALAMA KAPTAN BEN GİDEMEM ‘’ diye haykırmaya başlar. Doktor Nuh’da hekimlik mesleğinin vermiş olduğu tecrübeleri sonuna kadar kullanıyor ve metanetli duruşunu muhafaza ediyordur. Ta ki motor işlevsiz hale gelip, dümen kontrolden çıkıp, tehlikeli sığlıkların arasından sarp kayalıklara sürükleninceye kadar…
‘’Şu kayalıkları görüyor musun? İşte o kayalıkların üstünde az önce kendi cesedimi gördüm ben.’’
Büyük badire atlatılmıştır ama tehdit hala geçmemiştir. Büyük bir kararlılıkla seyirlerine devam eden ikili nihayet Karadağ kıyılarına yaklaşmışlardır. Zelenika onları tüm ihtişamıyla karşılar ve yorgun denizciler marinaya Lİttele Big’i yanaştırırlar. Ayaklarını karaya basmalarıyla birlikte kapkara bulutların marinaya yetişmesi bir olur. Kaptan Levent peşindeki karanlığa bakar ve savaşın bittiğini ilan eder.
Karadağ’da geçirdikleri üç gün içinde güzel dostluklar kurarlar. Ekibin en yeni ve itibarlı üyesi Little Big’in yelken bakımlarını yaptırmışlardır. Artık vakit tamamdır. Huzurlu ve başarılı geçen bir seyirin sonunda çok sevdikleri Bodrum sahillerine kavuşurlar.
Onca yaşanılan olaya rağmen hala fethedilemeyen ve asla edilemeyecek olan bir tek korku kalesi kalmıştır. KRALİÇEYİ ARAMAK…
Yazı: Burak Erdoğan / Anadolu Yakası Bölge Temsilcisi
Fotoğraf ve Filmler: Levent Ungun - Nuh Baş
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.