Talihsiz kazanın sonunda çıpa makara demiri parçalanınca iş yerinin yolunu tuttum. Kaynakhane de yamulan yerleri düzeltip paslanmaz elektrotla kaynağını attım, eskisinden daha sağlam oldu diyebilirim. Teknenin ucunu ise epoksi macun ile tekrardan doldurdum, üstüne çıpa demiri geldiği için boyama gereği duymadım. Şanzımanın kolu bir daha sökülmesin diye fiber somun kullandım, normal somunlar titreşimin etkisiyle sökülüyorlar.
Sorunların üstesinden geldikten sonra teknemizle limanın çevresinden uzaklaşmadan ufak seyirler yaptık. Sezonun bitmesine bir, iki ay kala denize çıkabildiğim kadar çıkmaya çalıştım ama maalesef Şile denizinin dalgalı hırçın olmasıyla bilinen sezonu 3 ay olan bir bölgede, hafta sonları bile mesaiye çağrıldım ama ben isyan ederek gitmedim. Zaten zor şartlarda denize kavuşmuşum, ne mesaisi!
O sene eşimle, çocuklarımla, annemlerle güzel seyirler yaptım. Genelde yelken bilgim olmadığı için motor seyri ile keyif almaya çalıştık. Denizin üstünde olmak bile bizim için mükemmel bir duygu ve anlam ifade ediyor… Artık kahvaltımızı denizin üstünde sahile yakın bölgelerde yapıp denize girebiliyorduk. Bunlar hayatı monotonlaşmış bizim gibi insanlar için büyük keyifler. Çocukluktan beri hayalim teknede yaşamaktı, buna beni kavuşturabilecek ilk adımlar bunlardı. İlerisi için hedefler koyabilirdim artık. İlerdeki hedeflerimden biri tekneyi büyütmek olacaktır, ikincisi ise güzel yurdumun her köşesini ilmik ilmik gezmek olacak. Türkiye o kadar güzel bir memleket ki başka diyarlarda cenneti aramaya hiç gerek yok. İnanın bana Marmara, Çanakkale, Saroz Körfezi ve Babakale’nin ilerisine kadar birçok bölgede kamp yaptık. Yaptığımız 5 - 10 günlük kaçamaklar, doğa ile buluşmalar bizlere yetmedi. Keşfedemediğimiz o kadar çok yer geride kaldı ki insan ömrü oraları yaşamaya yeter mi bilmem! Gittiğimiz yerleri sadece görüp geçmek yetmemeli insana. O bölgeyi tanımalı, keşfedip o anları yaşamalı, oralarda anılar oluşturmalı. İnşallah ailemle uzun süreli tatillere çıkabilecek alt yapıyı oluşturabilirim. Hayalimizin peşinden gitmeye devam edeceğiz.
Teknemize gelecek olursak Karadeniz’in hırçındalgalarına kafa tutan ceviz kabuğugibi oradan oraya savrulan teknemle ilk yelken deneyimimi güzel oğlum Mahir ile yaptık. Hafif esen bir rüzgarda gözümü kararttım. Önce ana yelkeni bastım. Baktım hareket yok, peşinden cenovayı bastım. Hafiften rüzgarı da yakaladık, yelkenlerimizin dolduğunu görünce motor rölantide çalışıyordu. Zaten hemen stop edip heyecanla yelkenlerimizi tirimlemeyle uğraştım, motoru kapatınca bir anda denizin ve martıların sesi ile baş başa kaldık. İşte o anda neden yelkenli tekne olması gerektiğinihissettim.
Teknenin kıç tarafından köpük çıkmayınca hiç gidemiyoruz sanıyordum, arkama limana doğru bakınca aramızda oluşan mesafeye şaşırmıştım. Bayağı bayağı yol almış gitmiştik. Bu kadar az rüzgarda 4 deniz mili yol alıyorduk ve bu bence yeterli iyi bir rakamdı. Yanımda oğlumolduğu için daha fazla limandan uzaklaşmak istemedim. Denizin karşımıza ne çıkaracağı hiç belli olmaz. Tedbiri elden bırakmamak gerekir. Liman ağzına çaprazlama yanaşmak için tramola atmaya çalıştım ama maalesef çok ileri yönlü gidemedim. Genelde yana doğru gitti ama sahile bayağı yaklaşınca. Limana motorla giderek devam ettim, yelkenleri topladım ve iskelemize doğru yol aldık. Bu deneyim paha biçilemezdi. Yazımı yine bir şiirle bitirmek istiyorum...
Sertan Sayın
Deniz Hasreti
İçimde dalgalı bir sonsuz deniz,
Yıllardır özlemle yaşamaktadır.
Beni buralardan alıp götüren
Gemiler sonsuza taşımaktadır.
Dalgalar, dalgalar, hırçın dalgalar
Durmadan içimde çalkanmaktadır.
Masmavi gökyüzü kaldırıp beni
Mavinin rengine bırakmaktadır.
Rüzgarlar denizin arkadaşları
Rüzgarlar saçımı okşamaktadır.
Ufuklara akıp giden yelkenli,
Beni sonsuzluğa çağırmaktadır.
Eşyalar, bırakın ayaklarımı!
Ruhum mavilikte yıkanmaktadır.
Denizler ne olur beni buradan
Kurtarın! Gözlerim kararmaktadır.
Rıfkı Kaymaz