TOHUM
Bir tohum düşer toprağa
Muhtaç bir damla suya
Belli bir zaman sonra
Toprak taşar ulaşır fidana
Tıpkı biten bir yolun sonunda
Kalmış gölgeler gibi
Bedenler çıkmaz sokakta
Haydi
Gel gidelim
Yazının olmadığı beyazlara
Siyahın bilinmediği topraklara
Uçmak sadece olsun
Rüyalarda
Kanatsız ama bir o kadar
Cesurca
Yüksekler olsun köle
Sürtmeyen sürçmeyen
ayaklara dillere
Başlar dik onurlu yüreklere
Bilinmesin adımız
Sözümüz gözlerimizde
O da sadece
gözyaşlarımız
Döküldükçe
Çamurlarda parlasın
Okuyanlar körpe
Yaşlı ruhlarıyla
Bu toprakların cesur evlatları
Ki onlar
Toprağı kadar kadim
Ve Onlar yüzlerce
Kadim korkuların cellatları
Ellerinde masumluğun
aşkların ve umutların kılıçları
Yıldırımlara binmiş bedenler
Henüz erkenden vakitlice
Bir sakin çığlık göklere yükselince
Gelecekler
Binlerce
On binlerce
Yüz binlerce
Yapılan bir bahar kavgasıydı aslında
Kimisi din, kimisi milliyet, kimisi insan aşkına
Vurulan sözler, savrulan küfürler
Kurşun gibi saplanır yüreğe
Öfkeler, nefretler sokulunca düşüncelere
Hep böyle yeşerir, boy verir
Yoldaş olur, arkadaş olur
Körlük, gaflet insana
Kaybeder insan aslını
Geri dönülmez yolun başında
İşte İnsan bu
Kavgayla, nefretle doldurur
Kışını da, baharını da
Ekilen tohum ne ise yaşamında
O biçilir sonunda
Sormak gerek
Umut var mı gelecek adına
Cevabı saklı
Yalanın mucidi, yaşamın katili
Bir elinde çiçek bir elinde orak
O açgözlü, o ikiyüzlü canlıda
Binbir türlü sahnede
Oynayan oynatılan
İlahi insan
İlahi komedya
Suya İmza
Ömer Faruk Ertem
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.