Zaman ve Zamansızlık

Zamanın geçmediği iki yer var. Biri deniz biri ölüm. Denizde zaman geçmiyor bunu denizi bilenler, denizle birazcık arkadaşlık edenler bilir. Hele birde orada yaşıyorsa önce dakikalar yitirir önemini sonra saatler. Önce kol saatleri kutulara girer, ardından yatak başlarındakiler. Sonra günler yitirir önemini. Artık günlere göre planlamaz olur hayatını. Sonra takvim de çıkar gider hayatlarından. Artık zamana dair sadece hatıralar vardır...

 

Doğum günleri mesela her takvimde işaretli olan. Ya da acı dolu zamanlar... Bir şeylere yetişmeye, saatini yakalamaya çalışmalar hepsi artık geçmiş olmuştur.

 

Saatlerden kurtulup da denizin dilini konuşmaya, okumaya, anlamaya başladığında artık zaman hükmen yenik düşer denizcinin gözünde. Onun zamanı artık dalgaların boyu, denizdeki gelgitler, balık zamanları, fırtınalar olur. Dünyayı gezmeye çıkar mesela bu zamanı yenmişler. ''Ne zaman döneceksiniz?'' diye sorarlar hemen, daha çıkarken. O da der ki ''Bilmem'' Denizde zaman yoktur. Deniz bizi nasıl götürürse, hangi ülkeye, hangi insanlara götürürse orada olacak ve o anı yaşayacağız. Ve o an hep kalacak.

 

Denizcilerin zaman kaygısı yoktur dikkat ederseniz. Bir randevuyu saatle vermezler. Denizciler zamanla yaşamadıkları gibi zamanla yarışmazlar da.

 

Onu varsaymazlar.

 

Ve mutluca, zamanın geçmediği ikincil dünyalarına giderler. Ölüme. Ölüm kelimesi ne kadar karanlık geliyor. Oysa oraya geceyi yakıştıran da yine bizleriz. Halbuki ölüm bembeyaz olmalı. Gökyüzü kadar beyaz. Denizin mavisinin, ağacın yeşilinin yansıdığı gökyüzü gibi. Ve ölen gökyüzünde bir bulut olmalı, rüzgarla oraya buraya giden. Yağmur olup yağan, hayat veren, sonra buharlaşıp yeniden bulut olan.

 

Ölen zamanı yenmiştir aslında. Hep yaşamaya devam eder ve hep son gören kişilerin son gördükleri gibi yaşar gider düşüncelerde. Ancak kalan zamanın elinde esirdir, o sayar günleri, ayları, yılları. Kalan için sevgiliyse gitmiş olan zaman tüm acımasızlığıyla yer bitirir onu. Kalan farkında olmadan kendi zamansızlığına ne kadar kaldığını bilmediğinden sayar, saymaya başlar aslında.

 

Ama bulut olansa kalanı hep görür, ona bir çiy tanesi olup ulaşır, yaşama sevincini, hayatın güzelliğini, devamını göstermeye çalışır.

 

Zaman kar altında kalır, zaman denizin dibine gömülür bir batık gibi.

 

Ben de saydım, zamana yenildim işte. Tam on yıl olmuş yelken dünyasıyla tanışalı.

 

On koca yıl. Saatim ve zamanım da olmadığından bana sorarsanız koca bir ömür gibi. Çok şeyler yaşadım, yaşlandım, her bir beyazı hak ettim saçlarımdaki, her bir kırışıklık yakışıyor bana, hepsini yaşadım. Yüzümde denizden ve güneşten kalanlar var, topraktan yansıyanlar, hayatta kalanların hatıraları...

 

Hiç ummadığım zamanlarda birileri çıkıp ''Anlıyoruz seni, yazını okudum.'' dedi. Artık yazmayacağımla biten düşüncelerim bir şekilde son buldu. Fikirlerime fikirler kattılar, onore ettiler beni.

 

Kendimi hiç zorlamadım ama, şunu yazmalıyım diye. Öylece spontane oldu tüm yazdıklarım.

 

Ve yine izninizle sizlere arada bir merhaba demeye devam edeceğim. Vazgeçmiştir bu zaman yarışından. Ya denize çıkıp saatini kaldıran ya da zamansızlığa taşınan....

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap

Sosyal Medyada En Çok Bu Hashtag'lerle Arandık!