Afrika’nın Hakiki Yüzü ''Tanzanya'' (3. Bölüm)

Biraz heyecanlı, biraz ürkütücü, macera dolu, eğlenceli iki günlük safarimizi tamamlayıp Tanzanya’nın bir başka renkli yüzüne dönüyoruz. Bir zamanlar adı sıkça duyulan ancak bu aralar modern dünyaya ayak uydurmaya çalışan Afrika yerlilerini yakından görmek üzere bir Masai kabilesini ziyaret ediyoruz.

Masaileri daha önce duymuştum. Sadece Afrika’da değil, Güney Amerika’da Amazon bölgesinde de henüz gün yüzü görmemiş, yıllarca içine kapalı yaşamış insan topluluklarının varlığını biliyordum. Acaba Masailer ne durumdaydı? İnsanlığın bu denli yol kat ettiği bir dönemde onlar nasıl bir yaşam çizgisi içindeydiler?

Yolumuz üzerinde karşılaştığımız, yüzleri beyaz çizgili, üzerlerinde kırmızı renkli kareli örtü taşıyan ve Masai oldukları bu hallerinden belli olan çocuklarla kısa bir görüntü alma sonrasında yolumuza devam ediyoruz.

Masaili küçük çobanlar

Araçlarımız ana yoldan sapıyor ancak fazla uzak olmayan bir alanda duruyor. Kısa bir yürüyüş sonrası etrafı kuru dallardan oluşturulmuş çitlerle çevrili, içinde dış duvarları toprakla kaplanmış 8-10 kadar kulübe olan küçük bir yerleşim yerine varıyoruz. Küçücük bir mahalle diyebileceğimiz bu yerleşim yerinin giriş kapısında bizi ince uzun boylu, bakımlı, üstünde Masailere özgü kırmızı kareli örtü taşıyan bir genç karşılıyor. Akıcı İngilizce konuşan genci görünce, içimden bu kabileyi yeniden tanımlama ihtiyacı hissediyorum.

Masai mahallesi

Kapının yakınında oturan yaşlı adamı kabile reisi olarak tanıtıyor bize ve babası olduğunu öğreniyoruz. Sonrasında önceden hazırlandığı belli olan, kabiledeki bayan ve genç erkeklerin geleneksel kıyafetleri içindeki dansları ile Masaileri tanımaya başlıyoruz.

Kabile şefi. Ayağında eski motosiklet lastiğinden imal sandaletler.

 

Şefin oğlu kabileyi tanıtıyor

 

Masaili kadınlardan oluşan dans grubu

Kalın çalılardan örülmüş ve çamurla sıvanarak oluşturulmuş yaklaşık 10 kadar küçük kulübe şeklinde ev, bir “derslik” olarak kullanıldığı anlaşılan bir başka kulübe Masai mahallesinin ana yapılarıydı. Ev olarak kullanılan kulübeler elektriksiz, son derece sağlıksız, yatma yeri ile yemek yerinin aynı platform üzerinde yer aldığı küçücük bir yaşam alanıydı. Burada insanın yaşadığına inanmak zordu.

Evin içten görünüşü. Tüm müştemilat bu...

İlk bakışta ilkel koşullar içinde sürdürülen bir yaşam biçimi gibi görünse de göze çarpan bazı detaylar - bana göre - Masailerin sanıldığından farklı bir yaşama kavuştuklarının ipuçlarıydı. Örneğin kabile şefinin oğlunun akıcı İngilizce konuşması, elinde cep telefonu taşıması, küçük mahallenin bir köşesine kurulan ahşap tezgahlar üzerinde köyün kadınları tarafından yapıldığı söylenen bilezik, örme çanta gibi hediyelik eşyaların satılması buranın artık kabile olmaktan çıktığını gösteriyordu. Ayrıca kabilenin bu yaşam alanına kadar araç yolunun geliyor olması artık Masai kabilesinin dış dünya ile iletişimini sağlamış olduğunu, zamana ayak uydurma konusunda oldukça yol kat ettiklerini gösteriyordu.

Dış dünyada her ne kadar ilkel bir kabile olarak tanınıp bilinse de bize tanıtılan Masai mahallesinin artık sembolik bir alan olduğunu, aslında daha iyi imkanlara sahip olan başka bir yerde yaşadıklarını, özgün kültürlerini tanıtmak amacıyla buraya geldiklerini düşünüyorum.

Masailer devletin “artık çocuklarınızı devlet okuluna gönderin” şeklindeki çağrısına olumlu yanıt vermişler. Ancak küçük çocukların yağmurlu bir günde, okulun saçtan yapılmış çatısına düşen yağmur damlalarının çıkardığı seslerden korkarak okuldan kaçıp eve koşuşmaları, o güne kadar yaprak çatılı kulübelerde ders görmeye çalışan minikler için oldukça çarpıcı ve gülünç bir hatıra olmuş. 

Masaili öğrenciler. Boyunlarda abaküsler asılı.

Köyden ayrılmadan, kurulan tezgahlardan el emeği ürünler satın alarak köye katkıda bulunmaya çalıştım. Masailer bu işi de öğrenmiş olacaklar ki bizimle pazarlık, indirim yapmak gibi ticari reflekslere de sahip olmuşlar.

Yine yakınlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan Hadzabe yerlilerinin durumu ise Masailerle kıyaslanamayacak kadar kötüydü. Burada ticaret yoktu, ama giyim kuşamlarından, ziyaretçilerin getirdiği giysi, yiyecek vs. gibi desteklerle yaşamaya çalıştıkları anlaşılıyordu. En kötüsü de bazılarında uyuşturucu kullanımı izleri görülüyordu. Gözleri kan çanağına dönmüş, ağzından dumanlı nesneleri düşürmeyen kabilenin erkeklerinin övündükleri tek şey yakınlardaki ağaçlarda yaşayan küçük maymunları oklarıyla vurup yakalamalarıydı. Ağaçtan yere düşen maymunların kaçmasınlar diye kol ve dizleri kırılıyor ve avcının kemerine diziliyordu. Hanım ve çocukların gün içinde ne yaptıklarını anlamak zordu. Onlar da erkeklerin getirdiği günlük gıdalarla ya da gelen ziyaretçilerin ikram ettikleri yiyecekleri ailelerine servis ediyorlardı. Kucaklarında durmadan ağlayan bebeklerin pek de mutlu oldukları söylenemezdi. Gelirken beraberimizde sigara getirmemiz önerilmesine rağmen hem kullanmadığım hem de sağlıksız olacağı gerekçesiyle kabul etmedim.

Hadzabeli kadın ve çocuklar

 

Hadzabe kabilesinin erkek üyeleri

 

3. Bölüm Sonu

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap