Bilimin, Sanatın ve Revakların (Portiko) Şehri Bologna ve Brescia

Bologna, Rönesans’ta fikirlerin ve bilimin ön planda olduğu bir şehirdi. Avrupa’nın en eski üniversitesi burada kuruldu. Sokaklar, portikoların gölgesinde yürüyen bilginler ve öğrencilerle doluydu. Kırmızı tuğlalar ve revaklar, şehrin geçmişinden bugüne kalan detaylar olmuş.

Görsel: https://www.insaport.com

Bologna Üniversitesi ve Hümanist Hareket

1088’de kurulan Bologna Üniversitesi, Rönesans’ta hümanist düşüncenin geliştiği bir merkezdi. Klasik metinler yeniden incelendi; Aristoteles ve Galen üzerine tartışmalar yürütüldü. Üniversite salonları, dönemin bilim insanları ve öğrencileriyle dolup taşıyordu.

Görsel: https://uceap.universityofcalifornia.edu/sites

Bilim ve Anatomi Çalışmaları

Bologna, tıp ve anatomi alanında öncüydü. Theatrum Anatomicum, insan vücudunun incelendiği ilk yerlerden biriydi. Burada yapılan diseksiyonlar, modern tıbbın temellerini attı.

Görsel: wikipedia

Sanat ve Mimari

Carracci ailesi ve Guido Reni, Bologna’ya kendi sanat dillerini kazandırdı. Bu eserler Barok döneme giden yolu açtı. San Petronio Bazilikası’nın yarım kalan cephesi ve Asinelli ile Garisenda Kuleleri, şehrin oldukça önemli yerleri arasında.

Görsel: https://dynamic-media-cdn.tripadvisor.com

Görsel: https://static.wixstatic.com

Şehrin oldukça önemli yerleri arasında yer alan ve Bologna’da aklımızı başımızdan alan Asinelli ve Garisenda kuleleri, şehir merkezinde elinizi kaldırıp selam verebileceğiniz kadar yüksekler! Bir nevi Orta Çağ İtalya’sının gökdelenleri sayılan bu kuleler, aslında Pisa Kulesi gibi; eğik ama heybetlidir.

Duyduğumuza göre; 1100’lerin başında inşa edilen bu kuleler iki aile arasında hangisinin daha güçlü olduğunu göstermek için yapılmış.

Asinelli Kulesi, başlangıçta 70 metreymiş, sonra 97.2 metreye kadar yükselmiş. Bu kuleyi yapan ailelerin amacı sadece yüksek bir yapı dikmek değil, aynı zamanda “biz buradayız ve güçlüyüz” demekmiş. Yani biraz prestij, biraz güç gösterisi. Eskiden şehir tarafından hapishane ve küçük bir hisar olarak kullanılmış, bilim insanları kuleyi Dünya’nın dönüşünü incelemek için de kullanmış, İkinci Dünya Savaşı’nda gözlem noktası olmuş. Garisenda Kulesi ise Asinelli’nin eğik ama minik kardeşi. İlk başta 60 metreymiş ama zemin kayınca 48 metreye düşürülmüş ve günümüzde 3,2 metre kadar eğik duruyor. Garisenda’nın amacı da benzer şekilde aile prestijini göstermekmiş. Eğik duruşu, Orta Çağ’dan beri hem şehrin simgesi olmuş hem de Dante ve Goethe gibi ünlü isimlerin eserlerinde yer bulmuş. Özetle bu kuleler, tarih boyunca hem güç hem bilim hem de maceranın mekanı olmuş. Orta Çağın aileler arası rekabetini günümüze taşıyor ve şehrin ruhuyla Bologna’da hayat buluyor. Eğik veya heybetli, her biri şehre kendine özgü bir mizah ve tarih dokunuşu katıyor.

Tabi tahmin edersiniz, bu eskinin mirasını muhafaza ederken bu husus sadece binalarla sınırlı kalmamış ve yemek, içmek, sosyal yaşamda da kendini sürdürmüş. Mesela fiat500 buna güzel bir örnek, gömlek aldığım manifatura mağazası ise sadece eski bir revakın altına yerleştirilmiş olmakla kalmamıştı, yüz yılı aşkın orada olan bir aile müessesesiydi.

Evet, Bologna aynı zamanda gastronomisiyle de İtalya’nın en güçlü şehirlerinden biri olarak biliniyor. “La Grassa” yani “şişman” lakabını alması da boşuna değil. Tagliatelle al ragù (dışarıda çoğunlukla “Bolognese” diye bilinir), tortellini ve mortadella şehrin mutfak mirasının en parlak örnekleri. Rönesans’ta öğrencilerin ve tüccarların uğrak noktası olan hanlarda pişen yemekler, bugün hâlâ diğer İtalyan şehirlerinde olduğu gibi şehrin trattoria ve osteria’larında yaşatılır. Yemek, Bologna kültüründe yalnızca bir ihtiyaç değil; bir araya gelmenin, sohbet etmenin ve yaşamı kutlamanın temel unsurlarından biri olarak görülüyor.

Şehrin kimliğini belirleyen bir diğer unsur ise portikolarıdır. UNESCO Dünya Mirası listesine giren bu uzun kemerli yürüyüş yolları, 38 kilometreden fazla bir ağıyla tüm kenti sarar. Portikolar yalnızca yağmurdan ya da güneşten koruyan yapılar değil, aynı zamanda sosyal hayatın ritmini belirleyen mekânlar. İnsanlar burada buluşuyor, alışveriş yapıyor, tartışıyor. Yüzyıllar boyunca tüccarlar için dükkân, ressamlar için atölye, öğrenciler için derslik işlevi görmüş bu revaklı yapılar, Bologna’yı diğer İtalyan şehirlerinden ayıran eşsiz bir estetik ve toplumsal doku sunar.

Bologna ayrıca politik açıdan da tarih boyunca önemli bir rol oynamış. Orta Çağ’dan itibaren özgürlükçü gelenekleriyle tanınan şehir, komün yönetim biçiminin en güçlü örneklerinden birini sunmuş. Modern dönemde de İtalya’nın sol eğilimli siyasal ve entelektüel hareketlerinin merkezlerinden biri olmuş. Öğrenci hareketleri, işçi protestoları ve kültürel tartışmalar, Bologna’yı yalnızca akademik bir merkez değil, aynı zamanda toplumsal fikirlerin şekillendiği bir arena hâline getirmiş. Bu da şehrin, sadece geçmişin değil bugünün de canlı bir entelektüel odağı olduğunu gösteriyor.

Ve son durağımıza geldik,

Brescia

Brescia, Rönesans’ın büyük merkezleri kadar ön planda değildi. Ama kendine özgü bir sanat ve zanaatkarlık anlayışı geliştirdi. Şehir, kuzey İtalya’nın taşra havasını taşırken güçlü bir işçilik geleneğini sürdürdü.

Burada loncalar, atölyeler ve küçük meydanlar gündelik hayatın ayrılmaz bir parçasıydı. Brescia, taşradaki ustaların şekillendirdiği bir Rönesans dili geliştirdi.

Piazza della Loggia ve Şehir Mimarisinde Rönesans

Piazza della Loggia, Brescia’nın Rönesans’taki yüzünü en iyi anlatan meydanlardan biri. Venedik etkisiyle şekillenen binalar, kemerli galeriler ve zarif cepheler, şehrin bu dönemde kazandığı estetiği gösteriyor.

Görsel: https://www.italia.it

 Zanaatkarlık ve Metal İşçiliği

Brescia, Rönesans döneminde ürettiği zırhlar ve silahlarla Avrupa’da tanındı. Kentin atölyelerinde yapılan işçilik, savaş alanlarının ötesinde sanat koleksiyonlarında da yer buldu. Bugün bile müzelerde Brescia ustalarının imzasını taşıyan kılıçlar ve miğferler görülebilir.

Görsel: https://www.bresciamusei.com

Brescia Kalesi ve Şehrin Silüeti

Şehrin tepesinde yer alan Brescia Kalesi hem savunma hem de estetik bir sembol olarak karşımıza çıkıyor. Kalenin surlarından bakıldığında, kırmızı çatılar ve dar sokaklar Rönesans döneminin izlerini taşıyor.

Görsel: https://media.safarway.com

Brescia Okulu: Yerel Ustaların İzleri

Moretto da Brescia ve Romanino, şehrin dini mekanlarında eserler bıraktı. Küçük kiliselerdeki freskler, Brescia’nın Rönesans’a kattığı değeri bugün bile gösteriyor.

Görsel: wikipedia

Brescia aynı zamanda müzik tarihinde de kendine bir yer açan bir şehir. Özellikle keman yapımında Cremona kadar ünlü olmasa da ustalarıyla dikkat çekiyor. Şehirde gelişen zanaatkârlık, müzik aletlerine de yansımış; telli çalgılarda ortaya çıkan işçilik, yerel ustaların duyarlılığını işaret olarak gösteriyor. Bu, Brescia’nın Rönesans’ta yalnızca görsel sanatlarla değil, sesin incelikleriyle de ilgilendiğini ortaya koyuyor. Böylece kent, kuzey İtalya’nın kültürel mozaiğinde kendine has bir ses ve ritim oluşturmuş.

Şehrin Rönesans mirası sadece taş yapılarda ya da sanat eserlerinde değil, günlük yaşamın sürekliliğinde de saklıdır; dar sokaklardaki halk pazarları, küçük meydanlarda düzenlenen şenlikler ve törenler, toplumsal birlik duygusunu beslemiş. Brescia halkı, büyük merkezlerdeki ihtişamlı saraylar yerine, daha çok mahalle ölçeğinde paylaşılan bir yaşam kültürü geliştirmiş. Bu da şehre samimi, dayanışmacı ve orta sınıf odaklı bir Rönesans ruhu kazandırmış.

Bu seride sizinle kuzeydeki sanayi şehirleri Torino ve Milano ve güneydeki turistik adalar ve kıyılar, hatta şahsına münhasır Sicilya hariç  tüm İtalya’yı kapsayan bir yolculuk yaptık. İtalya’yı görmek, bu şehirlerde dolaşmak ve kıyaslamak bizim tarihi mirasımızla ilginç oldu bizim için… Sanki bugün hala o sokaklarda yürürken hayal etmeyi, düşünmeyi ve üretmeyi teşvik eden bir canlılık var. İtalyanlar konuşurken ve hatta musikisinde işittiğiniz bir tatlı telaş, huzursuzluk ama karşılıklı saygı ve mutluluk var.

Bu arada, hayal etmek ve üretmek demişken şu görselleri yapay zeka üretmiş, seyyar satıcılarda görünce ilginç geldi, aldım, size sunuyorum.  Birinin aklına Roma Kolezyum’da şemsiye açmak, İspanyol merdivenlerine su kaydırağı yerleştirmek gelmiş. Görseller komik evet, bir yandan da düşündürücü. Rönesans zamanı gibi bugün de biri hayal etmiş ve çizmiş.

Murat Ülker

Yorum Yap