Kıvanç Demirel / Instagram: kivancdemirel555
Yelkencinin Gazetesi: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Kıvanç Demirel: Herkese selamlar, insanın kendisini tanıtması kadar zor bir şey yok, bence en zor soru bu! Ben Kıvanç Demirel, dedesi Fenerbahçe Kalamışlı, evi olmadan teknede yaşayan ve de teknede vefat eden bir dedenin torunu olarak İstanbul’da dünyaya geldim. Denize karşı çok büyük bir aşkım zaten genetik olarak var fakat bunu gerçekleştirmek için hem zaman açısından hem de maddi açıdan beklemem gerekti. İlk teknemi 2011 yılında aldım ve o zamandan beri her sene düzenli olarak yaz aylarında minimum 90 gün seyir yapıyorum, kış aylarında da yine aynı şekilde İstanbul’da seyirlerim var.
Y. G: Yelkenle ilk tanışmanız ne zaman ve nasıl başladı?
K. D: Yelkenle ilk tanışmam yirmili yaşların sonundaydı. Biraz geç kalmış olsam da… İlerisi için planlar yapmaya başladım ve ilerisi için planlar yapmaya başladığımda da bir tekne sahibi olmak istediğimi anladım. Asıl maceram kendi yelkenli teknemi aldıktan sonra başladı ve hayatım tamamen değişti. Çünkü işin dışında kalan tüm vakitlerimi teknede ve seyirle geçirmeye başladım. Bu yüzden de aradaki farkı hala kapatmaya çalışıyorum. Tabii ki en büyük avantajım dediğim gibi ailede daha önce bu işe gönül vermiş insanların olması ve geç başlamama rağmen çok rahat bir şekilde yelkenle uzun seyirler yapabilmem oldu.
Y. G: Bize biraz teknenizin özelliklerinden bahsedebilir misiniz? “Havana” ismi nereden geliyor?
K. D: Teknemin ismi Havana! 120’nin üzerinde Türkiye’den Küba’ya seyahat yaptım. Küba’da hayatımın büyük bir bölümü geçti ve aynı zamanda Küba’da da çok fazla sayıda yelken yaptım. Bu yüzden de Küba benim hayatımda belki de kalbimi, ruhumu ve hatta gençlik aşkımı yaşadığım yer… Aslında ülke ve şehir Havana! Bu yüzden de tekneme “Havana” ismini vermeyi uygun gördüm. Çünkü hem yurt dışına çıktığım zaman hem de aynı zamanda tekneyle Yunan adalarında seyir sırasında çok daha rahat akılda kalabilen, insanların hatırlayabildiği bir isim ve aynı zamanda benimle olan bağlantısı da müthiş! Çünkü teknemi almak için kazandığım paranın da tabii ki bir kısmı Küba’da çalıştığım ve kazandığım birikimimden kaynaklanıyor. O yüzden Havana ismi bence çok güzel! Aynı zamanda teknemiz 2022 model Jeanneau Sun Odyssey 410 kasa. Bu yeni Volant serisinde Walk - around diazynı Marc Lombard imzası her zaman için çok büyük mutluluk veriyor. Diğer kasalarını da kullandım; 440, 490 ve 380 gibi ama 410’a aşığım. Aslında dört kişilik aile için, solo seyir için ya da çiftler için müthiş bir kasa boyu ve içerideki kullanım alanı havuzun genişliği ile harika! Hatta Jeanneau Sun Odyssey 410 özel grup kurdum WhatsApp‘ta ve bütün 410 sahibi olan üyeleri topladım, oradan da haber ağı oluşturduk. Kullandığım tekneye aşığım.
Y. G: Bu kadar yoğun çalışırken yelken sporunun hayatınızdaki yeri nedir?
K. D: Çok yoğun bir tempoda çalışıyorum. Özellikle pandemi öncesi senede 280 gün yurtdışındaydım. Buna rağmen o geri kalan 90 günün neredeyse tamamını teknemde geçirmeye çalışıyordum. Eğer yurt dışındaysam da dediğim gibi organizasyonlarda programın içine yelken koymaya çalışıyorum. Spor hayatımın bir parçası. Şu anda 52 yaşındayım, dün hastaneden aldığım değerlerimde gördüm ki spor yaparak aslında insanların çok daha sağlıklı ve kaliteli bir uzun ömür yaşama şansları var ve bu tamamen bizim elimizde. Kastettiğim spor normal bir yürüyüş değil, yelkenden bahsediyorum. O denizin üstündeki oksijen ve temiz hava, denizin üstünde mikrop olmadan insanlardan biraz daha uzaklaşılmış olan yaşantının aslında çok daha sağlıklı olduğunu ve o güzel denizde yüzmenin en güzel spor olduğunu düşünüyorum.
Y. G: Profesyonel tur rehberi olarak farklı rotalarda gruplarınızla beraber yelken yapma fırsatınız oluyor mu? Bu rotaları öğrenebilir miyiz?
K. D: Dünyanın dört bir yanında! Örneğin; Vietnam’da Ha Long Koyu’nda yelkenli teknelerde ya da Küba’da Varadero’da katamaran teknelerde ya da Meksika’da ve Kolombiya’da… Kısacası dünyanın birçok yerinde ister günübirlik olsun ya da konaklamalı olsun yelken yaptım. Yelken benim hayatımın içinde yer alıyor; çünkü benim işimin de bir parçası. Tur rehberi olarak gittiğim ülkelerde programları hazırlarken o programların içerisinde illa denizle ilgili ya da denizcilikle ilgili bir organizasyon koyuyorum. Örneğin; Kolombiya’da Cartagena’da, Gabriel Garcia Marquez’in şehrinde gün batımını yelkenli tekneyle yaptıktan sonra bir restorana yanaşmak gibi… Bütün bu yurt dışı seyahatlerimde deniz benim aslında hep hikâyemin içinde yer alıyor. Çünkü ruhumun içinden kaybolmayacak olan bir olgu deniz ve denizcilik! O yüzden de işimin içine resmen katıyorum, zorla da olsa katıyorum. Aynı zamanda lisanslı sporcuyum. 449 grostonluk kaptan ehliyetim var ve bu işi çok büyük bir keyif alarak yapıyorum. Deniz yaşamın, doğanın bir parçası ve deniz olmayan şehirlere bile elimden geldiğince gitmemeye çalışıyorum çünkü ruhum daralıyor. Önümüzdeki günlerde Vietnam’a gideceğim. Vietnam dönüşünde de yine klasik yaz dönemi 90 günlük minimum seyri başlattıracağım. İki kez boydan boya Akdeniz’i geçtim. Bu arada Akdeniz’i geçiş sırasında özellikle bir tanesi kış dönemiydi ve çok sert havalara da denk geldik, bayağı sertti! Karayipler’de yelken yaptım ama bunun dışında dünyanın en güzel denizi bizim Ege Denizi diyorum ve Ege Denizi’nde olmaktan da çok mutluyum!
Y. G: Teknenizle en çok yapmayı tercih ettiğiniz uzun seyir rotanız nedir ve bu seyirlerde teknenizde genelde nasıl vakit geçirirsiniz?
K. D: Tekneyle en uzun seyir rotam olarak kendi teknemle Akdeniz’i geçtim ama benim en sevdiğim seyir rotası Yunan adaları. Her biri ayrı bir heyecan fırtınası, her biri aslında birbirinden farklı ve her biri birbirinden değişik insanları barındırıyor. Fakat benim gözdem Kuzey Ege adalarıdır. Özellikle Türkiye’den çok az teknolojinin geldiği Limnos-Samothraki Agios-Efstratios ve de tabii ki meşhur üç bacağı ile Halkidiki’deki üç bacak Athos- Sithonia ve Kassandra! Bu üç bacağın arasında 90 gün boyunca çok müthiş seyirler yapıyorum. Benim favori alanım Kuzey Ege Yunan Adaları!
Y. G: Yelkencilik ile ilgili deneyimlerinizden faydalanmak isteyen kişilere eğitim veriyorsunuz. Gözlemlerinizi paylaşabilir misiniz?
K. D: Yoğun bir şekilde eğitim verdiğim dönemde, özellikle de tabii bu pandemi sürecinde şunu anladım ki, Türk kadını müthiş derecede yelken ve yatçılığa karşı ilgili ve kabiliyetli. Haftanın dört veya beş günü çok yoğun yelken derslerimiz oldu. Bu dersler sırasında şunu gördüm ki gerçekten Türk kadınının yeteneği bambaşka. Bu konuda çok başarılılar her konuda olduğu gibi.
Y. G: İleride tamamen teknede yaşamak istediğinizi belirttiniz. Sizce teknede yaşamanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
K. D: Teknede yaşamanın en büyük avantajı bence şu; tamamen doğayla iç içe huzurlu, gürültüsüz bir ortam ama tabii bunun için tekne çok doğru bir marinada olmalı. Bence yaşayacağınız yer ve marinayı çok iyi seçmelisiniz. Günlük ihtiyaçlarınızı karşılaşabileceğiniz yerlere yakın olması önemli ama örneğin; İstanbul’da bazı marinalardaki gibi üstünüzden uçak geçmemesi, sakinlik ve gürültünün az olması gibi birçok konu var. Tekne büyüdükçe lüks ihtiyacınız artıyor ve denizde ne kadar lüks o kadar sorun ve arıza anlamına gelir. Ne kadar basit olan bir tekne konfigürasyonunda ise o kadar az başınız ağrır ve o kadar evinizde de az problem çıkar. Her zaman şunu söylüyorum; tekneler olabildiğince sade olmalı, buna yeni tekneler de dâhil. Çünkü yüz sene öncesinde bulunan sistemler ile iki, üç sene öncesindeki bulunan sistemleri karşılaştırdığımızda görüyoruz ki hala yeni sistemler bugün hiçbir şekilde eski sistemlerin başarısının üstüne çıkamadı. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin bence teknecilikte temel yelkencilik ve temel tekne bilgileri ve kullanımlarının günümüzde hala geçerli olması gerekiyor.
Y. G: Profesyonel bir deniz adamı olarak hayat mottonuz nedir?
K. D: Benim hayat mottom şudur; teknemde bir adet çan var ve ben her sabah teknede uyandığım zaman bu çanı elime alıp çalıyorum. Aslında burada şunu söylüyorum; hayata ve doğaya, yeni bir güne, yeniden yaşamaya, sağlıklı bir şekilde o güne merhaba diyerek doğaya, tüm canlılara ve evrene aslında bir mesaj gönderiyorum. Bunu Ernest Hemingway’den öğrendim. “İhtiyar Adam ve Deniz” romanındaki gibi 84 kez denize açılmış olan kahraman denizci Santiago‘nun yakaladığı kılıç balığının köpekbalıkları tarafından paramparça edilmiş olmasına rağmen ertesi gün yeniden yaşama dört el sarılıp tekrar denize açılma isteği. İşte benim hayat mottom budur!
Y. G: İyi bir yelkenci olmak isteyen gençlere ilk tavsiyeniz ne olur?
K. D: İyi bir yelkenci olmak derken aslında hiçbirimiz iyi bir yelkenci değiliz. Çünkü hiçbirimizin eksiği gediği 80 yaşına da gelsek tamamlanamaz. Denizde “Ben oldum” dediğiniz an başınız çok büyük tehlikededir ama iyi bir yelkenciye yaklaşabilmek için benim de gençlere ve kendime de tavsiyem şudur; çok daha fazla seyir yapmalısınız, çok daha fazla mil yapmalısınız, kötü hava olsun, iyi hava olsun her hava koşulunda denize çıkmalısınız. Tekneyi çok iyi tanımalısınız. Bu arada çok çok kuvvetli bir tekne olması kesinlikle gerekmiyor. Küçük bir laser ya da optimist sınıfı yelkenli ile bile çok büyük keyifler alabilirsiniz. Ruhunuzu kendinizi aydınlatabilirsiniz.
Y. G: Bu yoğun temponuzda vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Yazı ve Fotoğraflar: Banu Demir
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.