Yelkencinin Gazetesi: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Şafak Güler: Herkese selamlar. Öncelikle kendimi tanıtmak konusunda çok iyi olmadığımı ve bunu rahatça yapabilenlere hayranlık duyduğumu belirtmek isterim.
Ben Şafak Güler, 1984 Çanakkale doğumluyum. Denize aşık biri olarak maviliğin her nimetinden ve keyfinden faydalanmaya çalışmanın yanı sıra yat kaptanı olarak elimden geldiğince profesyonel hizmet vermekteyim.
Y. G: Denizle tanışmanız nasıl gerçekleşti?
Ş.G: Çanakkale deyince birçok kişi hak verecektir ki tarih boyunca ismi hep ünlü denizciler ile anılmıştır. Ege'ye açılan bir kapı niteliği, harika sahilleri ve günümüzde gerek su altı sporları, gerek denizcilik konusunda ismini duyuran bir yer. Coğrafi olarak böyle bir yerde doğmanın etkisinin yanı sıra genetik yatkınlık, model alma olarak da ailem ve yakın akrabalarım içerisinde çok sayıda denizcinin olması gibi etkiler ile denizde gözümü açtım diyebilirim. Tüm çocukluğum boyunca hep bir sandalımız oldu. Babamla tanıdım denizi, dalışı… 10 yaşlarımda harçlıklarımı bile meşhur İtalyan dalış ekipmanı markaları için biriktiren bir çocuktum. İşte bu denize olan heves ve sevgi ile ilerleyen zamanlarda tüm planlarını denize göre yaptığını, her hedefin bir yerinde denizin olduğunu fark ediyor insan. Nihayetinde deniz mavisiyle, kokusuyla insanı kendine çağırıyor ve yetişkinlik döneminde bir meslek olup çıkıyor. Şimdi ise o benim çocuklukta yaşadığım süreci kendi oğlum Okyanus'ta görüyorum. Bu da bana farklı bir duygu yaşatıyor. Şu an boş vakitlerimizde yine sandalımızla balığa çıkıyoruz Okyanus ile.
Y. G: Yat Kaptanı olmaya nasıl karar verdiniz?
Ş.G: Şu an 51 feet Azimut Atlantis marka bir motor yatın daimi zamanlı kaptanlığını yapıyorum.
Bireysel tekne kullanımından profesyonel anlamda kaptanlık hizmetine geçişim, tecrübe ve maddi birikim açısından hazır olduğumu hissettiğim otuzlu yaşlarımın başında, 2014 senesinde günübirlik tenezzüh teknemi alarak başladı. Bozcaada'da turizm sektöründe hizmet verdiğim yıllar içerisinde kalabalık turlara alternatif olarak Tuzla'da imal ettirdiğim özel üretim bir motoryatı da envanterime ekleyerek özel kiralama ve yat turu hizmetlerime devam ettim.
Bugüne kadar da yurt içi birçok tekne transferleri gerçekleştirdim ve buna yaz sezonu dışında da devam ediyorum.
Günümüzde tur ve gezi işi yapmıyorum ama o kadar çok insan biriktirmişim ki telefonum halen bunun için çalmaya devam ediyor.
Y. G: Yat kaptanlığı sorumluluk gerektiren bir iş. Bize bu işin zor yanlarından bahseder misiniz? Üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Ş.G: Öncelikle yat kaptanlığında size milyon dolarlık donanımın emanet edildiği unutulmaması gerekilen bir gerçek ama asıl önemli olan taşıdığınız ve sorumlu olduğunuz canlardır. Bunun için de her türlü teknik donanıma, güvenlik tedbirlerine, seyir tecrübesine, COLREG kurallarına, planlama ve kriz yönetimi gibi konulara hâkim olunması gerekiyor. Bir kaptanın ve güverte personelinin her konuda birkaç saniye içinde uygulayacağı bir B planı rezervi olmalıdır.
En önemlisi de deniz bir okuldur ve öğretisine ömür yetmez. Ben her şeyi biliyorum dediğimiz gün hata yapacağımız ilk gündür. Ders hep devam ediyor!!!
Diğer yandan da kullandığımız tekneyi her daim neta tutmak öncelikli görevimiz. Bunu yardımcı tayfamızla birlikte sağlıyoruz.
Ege Denizi'nde genelde yakın kıyısal sefer yaptığımız için ve özel teknelerde bu seferleri rekreasyon amaçlı yaptığımız için kaçık hava tabir ettiğimiz beklenmeyen koşullar dışında zorlu hava koşullarından pek bahsetmeyeceğim. Zaten teknesini güvenle limana getiren bir kaptan kadar, kötü hava şartlarında limandan ayrılmama kararını verme insiyatifine sahip olan da iyi bir kaptandır.
Teknik anlamda meydana gelebilecek aksaklıkların üstesinden gelmenin ilk yolu o aksaklıklara mahal vermemek adına rutin bakımları ve kontrolleri sağlamaktan geçiyor. Günümüz teknolojisinde kullandığımız her şeyin fazla elektronik olması beni denizde her zaman tetikte tutuyor. Denizde otomasyon sistemlerinin manuel ile kıyaslanması başlı başına bir konu diyebilirim. Onu ayrıca konuşuruz dilerseniz.
Y. G: Sizin aynı zamanda profesyonel su altı dalgıçlığı yaptığınızı biliyoruz. Ne zaman ve nasıl başladınız? Nerelerde dalıyorsunuz?
Ş.G: 2006, 2007, 2008 yıllarında CMAS 1, 2 ve 3 yıldız dalıcı bröveleri alarak başladım. Daha sonrasında TSSF tarafından verilen derin dalış, batık dalışı, gece dalışı, akıntı dalışı gibi 10 farklı uzmanlık belgemi aldım. Sonrasında Profesyonel Balıkadam (Sanayi Dalgıcı) olmaya karar verdiğimde önümde iki seçenek vardı ya üniversitelerin Su altı Teknolojileri bölümünden mezun olmak ya da benim seçtiğim yol olan Liman Başkanlığı'nın vereceği Aday Balıkadam Belgesi ile bir su altı hizmeti şirketinde staj süremi tamamlayıp ilgili idarenin yazılı ve uygulamalı sınavlarına girerek başarılı olmak. Tüm bu süreç sonunda 2009 yılında BA857 sicil numaram ile belgemi aldıktan sonra bir su altı teknolojisi şirketinde 2014 yılına kadar çalışarak su altı survey, kamera çekimi, su altı temizliği, arama kurtarma, su altı tamirat gibi hizmet ve tecrübelerim oldu.
Şu Anda aktif olarak sualtı hizmeti vermiyorum ama bu tecrübe, sevk ve idare ettiğim teknede bana ve donatanıma güven veriyor. Ayrıca yakın çevremde denizci dostlarıma bu konuda yardım etmekten mutlu oluyorum.
En son geçen sonbaharda bir dostumun 25 m boyunda bir motoryatı, Fethiye'den İstanbul'a seyrederken Çanakkale Boğazı girişinde talihsiz bir etken sonucu karinasından yara aldı. Haber vermesi üzerine acilen ulaştım ve birkaç saatlik çalışma sonucu su altında tamiratını sağlayıp suyu kestikten sonra varacağı limana güvenle gitmesine vesile oldum. Bir denizcinin diğerine yardımı benim için çok kıymetli. Denizde bugüne kadar farklı birçok olumsuz durum yaşamış biri olarak en çok buna değer veriyorum.
Y. G: Günümüzde ülkemizin denizcilik konusunda geldiği konumu ve marinalarımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ş.G: Bu röportaj için kaç sayfa ayırıyorsunuz?
Şaka şaka konu çok uzun ve konuşulacak çok şey var ama o kadar uzun bahsetmeyeceğim tabi ki. Zaten Yelkencinin Gazetesi okurları bu konuları yakinen biliyor ve bu konudan muzdaripler.
8140 km kıyı şeridine sahibiz ancak Denizcilik Bakanlığı'mız yok diyerek başlamak istiyorum. Deniz ticareti konusunda dünyada belki hatırı sayılır bir konumdayız ama amatör denizcilikten usandırma noktasına getiren uygulamalarımız var. Marina sayımızın azlığı, mevcut marinalarda yüksek hizmet bedelleri, marina olmayan barınakların fiyatlarında da marinaları baz alması, tam anlamıyla oturmamış mavi kart sisteminin tekne sahipleri üzerindeki mantık dışı yükleri, Türk bayrağına geçişte yüksek vergiler... Böyle uzar gider.
Bir de işin denizci boyutu var. Daha birkaç yıl öncesine kadar Amatör Denizci Belgeleri (ADB) tabiri caizse peynir ekmek gibi dağıtıldı. Hem de 24 m gibi bir kullanım hakkıyla ve süresiz. Ne kapsamlı bir eğitim ve sınav, ne daha sonrasında 5 yılda bir güvenlik eğitimi, ne sağlık kontrolü!
''Denizci millet, denizci ülke'' sloganı böyle altı boş olmamalı. Bu gazetenin okuyucuları gibi kendini denize adamış insanların hak ettiği bir yeterlilik çarşı pazar gibi dağıtılmamalıydı diye düşünüyorum.
Hep şikayet eden bir pozisyonda olmak istemiyorum tabi. Mesela Türk tersaneleri yakın dönemde mega yat imalatında, küçük üreticiler de mini yat ve tekne üretimi konusunda harika işler çıkarıyor. Hatta yerli üretim yelkenli teknemiz bile var artık. Bu gurur verici.
Zamanında Akdeniz'in her sahilinde bayrak dalgalandıran bir millet olarak denizciliği sadece bir lüks olarak görmekten vazgeçtiğimiz gün yukarıda bahsettiğim tüm yükleri sırtımızdan atacağız.
Instagram: captain_s.g
Y. G: Hayalinizdeki tekne nasıl? Tekne alma planınız var mı?
Ş.G: Hayalimde eskiler var veya yeni olup klasik görünümlü olan tekneler. Hollanda tarzı tekneler veya İskandinav tekneler. Norveç gibi ülkelerin stilinde veya onu yansıtan tekneler hoşuma gidiyor. Singin tabir ettiğimiz alçak kamara modeli geniş ama rustik bir salon, ahşap ağırlıklı dekorasyon ile master kabin, mutfak ve harita masası... Hayalim bu yönde. Sanırım ulaşana kadar yaşımda hayalime uyacak:)Bu arada bir Bodrum tirhandili de tercihlerim arasında. Hiçbir ev, yazlık vs. hayalim olmadı ama içinde devamlı yaşayabileceğim bir tekne hayalim hep vardı. Ayrıca sahilde 10 masalı salaş ama nezih bir meyhane, içinde deniz sever dostlar, mutfakta deniz kokusu, önümde ufak bir ahşap iskele ve teknem. Bu da hayallerim arasında. Hizmet verdiğim teknelerde deniz ürünleri mutfağı hep bende oldu. Hem hazırlamaktan hem de tüketmekten zevk aldığım bir şey olduğu için bunu paylaşmak bir keyif benim için.
Y. G: Gelecek için mesleğinizle ilgili belirlediğiniz hedefler nelerdir?
Ş.G: İlerisi için çok çok büyük hedefler koymuyorum. Şu an 149 gt yeterliğe sahibim, belki bu 499 gt olur ileride, belki daha da yükselir, gerekliliğe göre şekillenir sanırım. Yaşam tarzımla yaptığım iş örtüştüğü müddetçe hedefler kendi gelişiyor. Biz farketmesekte bilinçaltında koyduğumuz hedef zamanla şekilleniyor ve ona yürüyoruz diyebilirim. Böyle bir cevabın sebebi bunu meslek olarak görmekten ziyade yaşam tarzı olarak benimsememden kaynaklanıyor olabilir.
Y. G: Yaptığınız en uzun deniz seyahati neresiydi?
Ş.G: Yurt içi seferler yaptığım için benim en uzun seyirim yelkenli bir tekne ile tek seferde yaklaşık 500 deniz mili. Ancak transferler dışında, idari liman seferi içerisinde yaptığımız binlerce mil, yüzlerce yanaşma ve demir manevrasına kıyasla şöyle güzel ve uzun bir Akdeniz seyrini tercih ederdim.
Y. G: Hayat mottonuz nedir?
Ş.G: Deneyim ve değişim.
Ekosistemin içindeki küçücük bir birey olarak tüm doğa ve doğada var olan tüm canlılar gibi bu iki şeye olan inancım ve ihtiyacım değişmez.
İyi bir karar için iyi bir deneyime ihtiyacım olduğu gibi iyi bir deneyimin kötü bir kararla kazanıldığını biliyorum.
O zaman hadi deneyelim derim.
Bu yoğun temponuzda bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Belki de buradaki sözleriniz motor yat kariyerlerine başlarken gelecekteki bazı kaptanlara ilham kaynağı olur.
Röportaj: Banu Demir
Fotoğraflar: Şafak Güler Arşivi
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.