Dul Balkonu neymiş, Moby Dick Masalı ve Balina Müzesi İlişkisi, Adalar Ekonomisi …
Boston sayfiyesi Nantucket ve Martha’s Vineyard adalarında gitmişken adetim olduğu üzere çevre, kültür ve sanat goyaladım. Bir gün de olsa tatil yaptım. Nasıl mı? Özetledim size, sıkılmazsınız umarım. Aslında ülkemizde yerel güzelliklerimizi nasıl değerlendirelim, canlandıralım hususunda yerel ekonomiye bir örnek. Şüphesiz biz bu konuda çok başarılıyız. Ama görgümüzü arttırmak her daim faydalıdır.
*GOYA: “Gez Oturma Yerinde Artık” sözcüklerinin akrostişidir. İşlemin, prosesin, fonksiyonun gerçekleştiği yerde öğrenmek, denetlemek maksadıyla bulunmak için periyodik geziler yapmak düsturumuzun simgesidir.
Geçenlerde Boston’da Harvard Sabri Ülker Merkezi’nde yaptığımız inceleme gezisi sonrası pladis Liderler Toplantısına katılmak için Boston sayfiyesi olan Nantucket ve Martha’s Vineyard adalarına da uğradım. Gitmişken adetim olduğu üzere çevre, kültür ve sanat da goyaladım. Tabii adalara gidiş gelişimde yelkenden istifade ettim. Kuzey Atlantiğin yazın bile serin olan bu köşesinde bir günde dört mevsim yaşadım. 60 mil hızla esen rüzgara karşı tedbirimiz ancak tüm yelkenleri indirip sinmek oldu.
Boston ‘un bulunduğu Massachussets eyaletinde Cape Burnu’nda 34 ada varmış ve bunlardan en ünlüleri, sayfiye olarak kullanılanları Nantucket ve Martha’s Vineyard. Bunlar büyük adalar değil Nantucket 22.6 km uzunluğunda ve 5.5 km genişliğinde 125 km kare, nispeten küçük bir ada. Martha’s Vineyard ise onun en fazla iki katı büyüklüğünde. Yeri gelmişken ekleyeyim. Massachusetts ismi 1581-1661 yılları arasında yaşamış bir kızılderili kabile reisi Massasoit’den geliyormuş. Bir kızılderili dili olan Algonkincede “Massadchu-es-et”, “büyük tepenin yanı” ya da “büyük tepenin yanındaki küçük yer” anlamına geliyormuş.
Nantucket adasını neredeyse yürüyerek dolaşmanız mümkün. Nantucket adı 16. yüzyıldan itibaren bölgede yaşadığı bilinen Wampanoag’ların dilinden geliyormuş, anlamı “çok uzaktaki ada” olduğu söyleniyor. Adaya ayak bastığınızda tipik Amerikan sayfiye evleri sizi karşılıyor.
Ada çok bakımlı, oldukça yeşil, istediğiniz gibi inşaat yapıp kafanıza göre mağaza açabildiğiniz yer değil. Zincir markalara izin verilmiyor. Tek istisna 6.5 milyon dolara bir bina alarak mağaza açan Ralph Lauren. Rivayete göre adada eskiden beri ev sahibi olduğu için bu izin verilmiş.
Adanın merkezinde dükkanların çoğu yerel marka, ev aldığınızda da ada konseyinin oluşturduğu bir fona, evin fiyatının bir yüzdesini yatırıyorsunuz, o para da adanın yeşillenmesi ve bakımı için harcanıyor. Adada şu anda en düşük fiyatlı ev 2.5 milyon dolardan başlıyormuş.
Bir Nantucket klasiği ise aşağıda fotoğrafını koyduğum evin damındaki balkonlar. Bunların zamanında niye kullanıldığına dair iki görüş var. Bunların birincisi 19’uncu yüzyılda kadınlar sefere çıkan kocalarının gemilerinin dönüşünü bu balkonlara çıkıp gözlerlermiş. Zaman içinde seferden dönmeyen gemiciler için bu balkonlar Dul Balkonu olarak isimlendirilmiş. İkincisi ise o zamanlar çok sorun olan şömine bacalarının alev almasına yönelik olarak bacaların bakımı için yapıldıkları...
(https://www.wsj.com/articles/widows-walks-raise-the-roof-11614870923)
Adada balina avcılığı 17. yüzyılda başlamış ve 20. yüzyıla kadar sürmüş. Ada, bir dönem dünya balinacılığının başkenti sayılmış. Çocukluğunda herkes Moby Dick’i okumuş ya da okutulmuştur. İşte Herman Melville, Moby Dick’i yazarken Nantucket çıkışlı balina avcı gemisi Essex’in başına gelen olaylardan ilham almış.
Moby Dick bugün ölümsüz klasikler arasında sayılıyor ama 1851 yılında, yazar 32 yaşındayken yayınlandığında hiç beğenilmemiş. Hatta daha sonraki romanı yayıncısı Harper’s tarafından basılmayınca maddi sıkıntıya girip 1866da New York’ta gümrük müfettişi olarak çalışmaya başlamış. Hatta Londra’daki yayıncısı da eseri yayımlamayı reddetmiş. Melville 1891de öldükten tam 29 yıl sonra yani Moby-Dick’in yazımından 61 yıl sonra 1920de yeniden keşfedilmiş ve büyük yazar ilan edilmiş. Bugün Nantucket Moby Dick olmadan nasıl tanınırdı ve balina müzesinin bu kadar ziyaretçisi olur muydu, bilemiyorum.
Balina avcılığı üzerine kurulu olan ada ekonomisi 13 Temmuz 1846 tarihinde çıkan büyük yangınla çökmüş. Amerikan İç Savaşı adadaki balina ekonomisini durdurmuş. Balina avlama gemileri ise Amerika Konfedere Devletleri birlikleri tarafından yakılmış. Bu gelişmelerin ardından ada geri kalmış ve 20. yüzyılın ortalarına kadar gelişmemiş. 1950’lerden başlayarak adaya yatırım yapanlar adayı kuzeydoğu Amerika’nın üst seviye gelir grubu yurttaşları için gözde tatil beldelerinden birisi haline getirmiş. Adanın en önemli gezilecek yeri Balina Müzesi. Müzenin içinde ayrı galeriler ve 1847den kalma restore edilmiş bir mum fabrikası var.
Sergilenen en çarpıcı malzemelerden birisi ise 13 metre uzunluğundaki balina iskeletiydi. Bu arada 5 ana balina türü olmakla birlikte 70 kadar farklı balina cinsi varmış.
Nantucket’ın merkezinde yerel ve hediyelik eşya dükkanlarının yanında 20den fazla sanat galerisi var, goyaladım. Önüme çıkan Quidly&Company isimli galeride gördüğüm resimlerin çoğu yazlık evlerde kullanılabilecek Amerikan tarzı diyebileceğiniz çeşitli ebat ve fiyatta resimlerdi. Bu arada galerinin zenginlik göstergesi olarak Orta Doğu desenli halılara yer vermesi dikkate değer bir unsurdu.( https://www.quidleyandco.com/)
Forrest Rodst, Front row seats.
Nantucket’tan sonra Martha’s Vineyard adasını görmek gerekiyor. Sadece 26 deniz mili uzakta. Bu adanın önemli bir özelliği ABD’nin ilk işitme engelli cemaatlerinden birinin burada yaşaması ve kendilerine özgü Martha’s Vineyard işaret dili kullanmaları. Adanın isminin de 1602’de adayı ilk keşfeden İngiliz kaşif Bartoholemew Gosnord’un kızının ya da karısının isminden geldiği düşünülüyor. Martha’s Vineyard ev tarzı itibariyle Nantucket’ı andırıyor ama yeşili daha az, turisti daha fazla. Martha’s Vineyard’da yerelden çıkmış tanınan markaları var. 1998’de kurulan Vineyard Vine lüks giyim markası da bunlardan biridir.
Adayı meşhur eden unsurlardan biri de ünlü Amerikalı sanatçıların yazlık evlerinin bulunması ve birçok Amerika Başkanı’nın turistik amaçlı adayı ziyareti hatta Obama gibi bazılarının buradan çiftlik arazisi alması. Sanırım bu yüzden de Marta’s Vineyard’da lüks restoran sayısı daha fazla. Bu adada daha çok miktarda sanat galerisi var ve her birine girince farklı bir dünya ile karşılaşıyorsunuz. Bu kez gezdiğim galerinin ismi Northwatergallery idi. Yerde yine neredeyse Türk halısı diyeceğimiz türden bir halı vardı. Yine Amerikan tarzı tablolar satışa arz edilmişti. (https://northwatergallery.com)
Bugaleride yer alan Jim Holland’ın “The view from here” tablosuyla yukarda Forrest Rodst’ın tablosunun benzerliği de ilginç değil mi? Zaten kiç (kitsch, yoz) beğeniye göre, muhtemelen modaya göre sipariş verilmişler.
Jim Holland, The view from here.
At nalı Yengeç (Horse Shoe Crab) Seramikleri
Bu yengeçler tüm sahilleri dolduran ilginç görünümlü canlılar, buraların sembolü olmuş. Her ebatta var, aldım ben de bir tane.
Güzel bir akşam yemeği sonrası adadan ayrılıp, Boston’a döndük ve oradan da aynı gün ver elini memleket, Türkiye. Daha önce de yazdığım gibi ben bir işkoliğim, Rabbim şifa versin. İki günden fazla bir yerde çalışmadan durmam mümkün değil, güneş altında yatıp, miskin durmak bana göre değil. İlla bir haraket, bir gezme, görme, öğrenme, basitçe söylersek GOYA* lazım. Aksi takdirde kendimi işe yaramaz hissediyorum. Ama iş için gittiğim yerlerde de gezip görme adına ne yapılması gerekiyorsa yapıyor, hakkını veriyorum.
Murat ÜLKER
Yapılmış Yorumlar (1)
Murat Ülker Bey çok güzel bir anlatım yapmış, oraları gezmiş gibi oldum..Kendisini kutlarım…