Gastronomi ve Denizcilikte Bir Başarı Hikayesi

“Sailor Woman” ile keyifli bir röportaj

Yelkencinin Gazetesi: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Denizcilik kariyeriniz nasıl başladı?

Sailor Woman: 1996 yılı İstanbul- Bakırköy doğumluyum. 2018 yılında Dumlupınar Üniversitesi İdari ve İktisadi Bölümler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldum. Mezun olduktan sonra erasmus staj hareketliliği kapsamında Malta’da bir turizm şirketinde burslu olarak staj öğrenimini tamamladım. Türkiye’ye döndükten sonra üç sene özel bir TV kanalında sağlık programında dermatolog asistanlığı yaptım. Öğrencilik dönemim ise stadyumlarda hosteslik yaparak geçti. Mezun olduğum alanda çalışmak istemediğim ve her zaman yurt dışı bağlantılı, farklı kültürleri tanıyabileceğim bakış açımı daha da genişletebilecek işte çalışmak istediğimden defalarca İngiltere başvurusu yapıp ret aldım. Artık hayatıma ciddi bir yön vermem gerektiğini düşünerek ilk adımı attım ve denizcilik sektörü ile ilgili gerekli olan tüm eğitimleri aldım. İçimdeki başarılı olma isteğini de göz önünde bulundurarak denize olan tutkumu mesleğe çevirdim, ruhumu besleyecek olan şey buydu!

 

Y. G: Denizci olarak çalışmanın keyifli yönleri ve dezavantajları sizce nedir?

S. W: Farklı ülkeleri keşfetmek, farklı kültürler tanımak ve bunun yanı sıra mavi suların üzerinde özgür hissedebilmek, sabah kahvesini her seferinde farklı bir manzaraya karşı içebilmek... Bunlar denizci olarak çalışmanın en güzel yanları diyebilirim. 

Dezavantajları ise arkadaşlarınızın ve akrabalarınızın en özel günlerinde ya da en zor günlerinde yanlarında olamayabiliyorsunuz. Mesela ben bu süreçte bir çok yakın arkadaşımın düğününe katılamadım, ailemin doğum günü kutlamalarının çoğunu kaçırdım ne yazık ki. Yakın zamanda babaannemi kaybettim ve cenazesine katılamadım. Bunlar çok üzücü, psikolojinizi olumsuz etkileyen faktörler. Fakat işin özüne gelecek olursak, her meslek dalının kendine özgü zorlukları olacaktır. Bu işi yapıyorsanız bunları göze alarak mutlu ve istekli, aynı zamanda profesyonel olmalısınız. Denize gerçekten tutkuyla bağlıysanız bazen baktığınız bir ada, gördüğünüz bir yunus balığı mutlu olmanız için yeterli olabiliyor.

 Y. G: Denizle olan bağınızı nasıl tanımlarsınız? 

S. W: Cemal Süreyya’nın söylediği gibi “Mavi, bir renkten daha fazlası bence.” Deniz de bir su kütlesinden çok çok fazlası.

Evim, enerjim, yaşam tarzım, hayata bakış açım…

Denizi sevmek, uzaktan izlemek ve tabi ki üzerinde yaşamak çok farklı durumlar. Denizin üstü kadar denizin altını da çok sevdim, korkularımla yüzleştim. İlk dalış tecrübemi dünyanın en iyi dalış noktalarından biri olan Kızıldeniz’de yaptım ve büyülendim… Bu beni denizle daha da bütünleştirdi.

 Y. G: Denizde karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi ve bunların üstesinden nasıl geldiniz?

S. W: Yakın zamanda Yunanistan’ın Korfu Adası’nda merkeze 48 mil uzak bir koyda fırtınaya yakalandık ve maalesef teknemize yıldırım düştü. Kıçtan kara halatları atıp çıkmak için makineleri çalıştırdığımızda ise gördük ki makinelerin beyinleri yıldırımın etkisiyle yanmıştı ve 10 metre karaya doğru sürüklenmiştik. Bir yandan yolcuları sakinleştirip diğer yandan soğukkanlı olmamız gereken bir zamandı. Botla tekneyi biraz çekip,çapanın boşunu alarak fırtınanın geçmesini bekledik. Hava sütliman olunca büyük jenerator ve su yapıcı dışında hiçbir şeyin çalışmadığını gördük. Dalgıç getirip, denizde sağlam kayalar aradık ve çift taraflı tonoz aldık.

Eğer bunu yapmasaydık ertesi gün çıkan fırtınada karaya oturmuştuk. İki gün boyunca yardım bekledik ve bu süreçte misafirler turlarına devam etti. Işıksız karanlık bir ortamda yemek yapmak benim için çok zordu. Sonuç olarak tekneyi makinesiz bir şekilde yelken açarak güvenli bir limana getirdik. Fırtına anında tüm iletişim araçlarımızın çalışmaması, o çaresizlik hissi şimdiye kadar yaşadığım en zor anlardan biriydi diyebilirim.

 Y. G: Seyir yaptığınız rotalardaki farklı kültürlerle nasıl etkileşimde bulunuyorsunuz? 

S. W: Özel bir yatta çok yoğun bir şekilde çalıştığım için bazı boşluklar dışında karada olmak çok mümkün olamayabiliyor. Tekneye gelen farklı milletlerden insanlar ile tanışıp sohbet etmek, onların dini, kültürel yaşantılarına ve alışkanlıklarına yakinen şahit olmak, özel günlerini bilmek, kutsal günlerinde geleneksel sofralar kurmak kişiye genel kültür anlamında çok şey katıyor. Denizde çok fazla şey öğreniyorsunuz. Mutfağa dair, makinelerin işleyişine dair, yabancı dillere dair ve insanlığa dair…

 

Y. G: Bir ekip çalışanı olarak takıma katkılarınız ve motive etme şekliniz nasıldır?

S. W: Denizde ailenizden ve sevdiklerinizden uzakta altı ay geçirmek hiç kolay değil fakat size bu süreyi güzel hale, daha sürdürülebilir hale getiren şey ekip arkadaşlarıdır. Eğer ekip iyiyse psikolojiniz, iletişiminiz, hizmetiniz ve genel anlamda işinizden duyduğunuz marjinal fayda maksimum seviyede olacaktır. 

Ben mutfakta olduğum için benim motive şeklim onların boğazından geçiyor. Güzel bir tatlı, lezzetli bir yemek, huzurlu bir ortam mutlu olmak için yeterli hale geliyor.

 Y. G: Deniz sektöründe kadın olmak zor mu sizce?

S. W: ‘Mesleklerin cinsiyeti yoktur’ diye düşünüyorum. Evet, kadın olmak her sektörde olduğu gibi deniz sektöründe de zor. Ataerkil bir toplumun izlerini taşıyoruz ne yazıkki! Fakat kadınların bu sektörde azınlıkta olmasının temel nedenlerinden biri doğurgan özellikte olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Kadınların iş dünyasının her alanında zekasıyla ,başarısıyla, duruşuyla daha ön plana çıkması gerektiğini ve geçmişten günümüze gelen ön yargıları örnek davranışlarımızla yıkabileceğimiz düşünüyorum.

 Y. G: Denizcilik sektörüne yeni adım atacak olanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

S. W: Öncelikle dil konusunda kendilerini mümkün olduğunca ileri seviyeye taşısınlar. Bu sizi her zaman 1-0 ileri götürecektir.

İkinci olarak üniversiteye gitme imkanları varsa mutlaka okusunlar. O atmosferi mutlaka yaşasınlar.

Son olarak amaçları sadece yüksek maaş olmasın, kırmızı çizgileri olsun. Güzel bir amaca hizmet ettiğini bilmek motivasyon kaynağı olacaktır.

 

Y. G: Son olarak hayat mottonuz nedir?

S. W: Birincisi gerçekten ‘öldürmeyen şey güçlendirir’. Yaşadığımız her zorluk, üzüntü duyduğumuz her sıkıntı bizim mental gelişimimiz için ilerlediğimiz yolda amaçlarımıza daha sağlam adımlarla ulaşabilmemize hizmet ediyor. 

İkincisi ise  ‘yanlış zamanda doğru şeylerin olmasını beklememelisin’. Her şey olması gerektiği zaman, olması gereken şekilde önümüze çıkar. O an hayatımızdaki yansımalarının tam olarak farkına varmayabiliriz fakat bana göre şu an olduğumuz kişi aslında geçmişten hayatımıza giren kişiler ya da olaylardan çıkardığımız sonuçların bir yansımasıdır.

 

Bu yoğun temponuzda bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

 

Röportaj: Banu Demir

Fotoğraflar: Sailor Woman Arşivi

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur. 

Yorum Yap