Marmara, Sen Ne Kadar Kaprislisin / Anılardan (2. Bölüm)

Eski Ve Yeni Foça

Çandarlı limanı bize ıssız bir demirleme ve bakımsız küçük bir şatoya yürüme olanağı sunuyor ama Akdeniz, orada bize gizemli yaramazlıklarından birini hazırlıyordu. Havanın kararmasıyla birlikte büyük bir fırtına yaklaşmaya başladı, şiddetli olacağını bekliyorduk ve zincirimizi uzattık. İki saat boyunca rüzgar bize saatte 40-45 knot hızında fırtınalar getirdi ve rüzgar o kadar şiddetliydi ki anemometremiz (rüzgar ölçerimiz) en yüksek dereceyi gösteriyordu. Etrafımızdaki su beyazdı, ne mutlu ki karayla aramızdaki mesafe kısaydı da denizin dalga yapacak zamanı yoktu.

Plajın kum tanelerine karışmış dalga savruntuları, yüzümüzü kamçılıyordu. En güçlü boralar altında bile Sylvie her şeyi deniyordu; motor, demirin yükünü hafifletmek… Ana direğin ayaklarına bağlı iki kovamız ufka doğru uçuyordu. Önümüzdeki katamaran bizim kadar şanslı değildi ve iki kez demir taradı, her defasında da çok zorlukla karşılaşmadan yeniden demirlemeyi başardı. Sonra rüzgar dindi, fırtına uzaklaştı ve yeniden sakinleşti koyumuz.

Yenifoça, Eskifoça, ilk çağın en gelişmiş yerlerinden biri. Limandan ince uzun üç sıra kürekli kadırgalar, bazen yelkenle bazen de kürekçilerin kas gücüyle bizim eski kentimiz Marseille'e kadar koloniler oluşturmak ve ticareti ve medeniyeti yeniden vermek üzere Akdeniz'in uzak ülkelerini keşfe gidiyorlar.

Koy korunaklı ama eski limandan biri diğerine hükmeden farklı medeniyetlerin birbirlerinden kalanları tahrip etmesi nedeniyle birkaç duvar kalıntısından başka neredeyse hiçbir şey kalmamış.

Orada, İzmir Körfezi’ne inmeden önce meltemin son soluklarıyla durdurulmuş olarak birkaç gün geçiriyoruz. Yarı yolda Urla iskelesi limanında, körfezi çıkarken kuvvetli rüzgarı tam karşıdan almamak için duruyoruz. İzmir limanı tekneler için o kadar da güzel bir yer değil, körfezin su altı öyle kirlenmiş ki yüzmek yasaklanmış. Biz de Urla'dan kalkan bir otobüse binip Türkiye'nin üçüncü büyük kenti olan İzmir'e kısa bir ziyaret yapıyoruz.

Türk otobüs sistemi biraz tuhaf, çok pratik ve çok ucuz. Minibüsler genellikle Peugeut marka, on beşkişilik, farklı güzergahlardan gidiyorlar. Birkaç otobüs durağı var ama yeterli, otobüse binmek için düğmeye basıp basmamak önemli değil. Bir işaret yapmak da yeterli. Aynı şekilde inmek için de böyle yapılıyor. Urla'ya 30km mesafede olan İzmir'e gidiş ücreti kişi başına 3 fr.

Eğri Liman, yeniden Yunan topraklarına geçmeden önce gideceğimiz Türkiye'deki son etap, önce, Oinoussa Adası’nda demirleyecek, ardından da mektuplarımızı alacağımız Kos Adası’na geçeceğiz. 

 

Hayal Gibi Koylarda Demirlemek!

Palamut küçücük bir köy, plaj boyunca yayılmış birkaç evle, çok temel ihtiyaç maddeleri (ekmek, süt, yörede yetişen sebzeler) satılan iki küçük dükkandan ibaret. Kasap vaktini avlanarak ya da kahvede geçiriyor, onu yerinde bulmak çok zor. Zaten dükkanda ne varsa o satılıyor; bugün koyun, yarın belki sığır! Sahildeki birkaç restoran kapalı, turistler gitmiş, küçük liman sakin. Hylas, limanı birkaç balıkçı sandalının ortasında kışlayan başka bir İngiliz yelkenlisiyle paylaşıyor.

Kent çok hoş, bir yanda açık renkli badem ağaçları öbür yanda daha koyu renkli zeytinliklerle çevrili uzun bir vadide kurulmuş. Sıkıştırılmış toprak yol, şehre 30 kilometre mesafedeki Datça'ya gidiyor. Ellerinde çantalar, farklı büyüklükteki paketlerle yerli köylülerin bindiği dolmuş dedikleri kolektif taksiler bu yolu katediyor. İşte gerçek Türkiye!

Güneşe ragmen bugün hava kötü. Rüzgarın saatteki hızı ara sıra 90-95'lere yükselmesi hariç, 60-70km. Önden iki demir atıyoruz, kıçtan da rıhtıma bağlı. Bir de yandan açmaz alıyoruz. Neredeyse 12 gün boyunca bizi bu küçük limanda durduran fırtına başlıyor. Önce güneyden bir rüzgar esintisi ve şimdi de kuzeyden bir fırtına. Bizim için de kış başladı. Yine de rıhtımda çıplak dolaşacağımız ve yüzeceğimiz olsa olsa bir on beş günümüz daha var. Güney rüzgarıyla sıcaklık 24-25 derece civarındayken kuzey rüzgarının gelişiyle bu sabah teknede sıcaklık 18 dereceyi gösteriyor.

 

Enfes Efes

Küçük Çeşme limanından beri Türkiye'nin en turistik kıyısında aborda olduk ve büyük keyif aldık. Çok iyi korunmuş küçük koyda kesinlikle yalnız olduğumuz Sarpdere’nin küçük harika demirleme yerinde kısa bir moladan sonra Hylas kristalize olmuş bir suya zincirini bıraktı, büyük bir şehir olan Kuşadası'na gitmek için Bizans döneminden kalma güçlendirilmiş duvarların arkasında korunan küçük Sığacık limanına uğradık.

Kırsal ve sakin bir Türkiye'de alışmış olduğumuz dekor Kuşadası'nda değişiyor. Aylardan beri ilk kez, Hylas bir marinanın lüksüne kavuştu, burası tekneyi bırakıp muhteşem Efes antik kentine gidebileceğimiz tek korunaklı yer. Burada biraz alışkanlığını yitirdiğimiz turistik bir ortamdayız. Limanda, çok lüks tekneler demirli, şehre girer girmez kendimizi turistlerin hoşuna gidecek faydasız objelerle dolu butiklerin arasında buluyoruz.

Fotoğraf makineleri ve kameralarla kuşanmış bir kalabalığın ortasında, restoranlardan birinin masasına bizi davet eden ya da halı, deri giysiler teklif eden satıcıların sürekli bağırış çağırışlarıyla şaşkına dönmüş kalakalıyoruz. Turistik organizasyon yapan şirketleri inceliyor ve güçlükle Efes'e gidecek bir dolmuş için bilet alıyoruz.

Sayısız araçlardan inen turist kalabalığına rağmen bu antik kent kalıntısına hayran olduk. Önemli yapıların çoğu oldukça iyi korunmuş ve halk hayatının farklı yerlerini ayırt etmek kolay. Agora ya da ticaret merkezi, değişik saraylar, mermer bloklarla döşenmiş sokaklar, banyolar ya da eğlenceli genel tuvaletler, çeşme kolonları, heykeller ve her yerde görülen heykel kalıntıları… Büyük tiyatro restore edildiği için onu yalnızca uzaktan görüyoruz, kütüphane restore edilmiş ve bu yapının güzelliği karşısında bu şehrin geçmişinin muhteşemliğini hayal etmek hiç zor olmuyor.

Ünlü teorisyen yazar Pisagor'un memleketinden geçerken tanjantını alamadık ve onu ziyaret edemedik, yazık oldu...

Küçük bir bayrak değişikliği ve doğruca Türkiye'den Yunanistan'a ait Samos Adası’na geçiyoruz. Limanda bizi üzeri üçgenler ve matematik formülleriyle dolu bir sütunun üzerine yerleştirilmiş meşhur matematikçinin heykeli görünüyor. Bu tanınmış şahsiyete kısa bir protokol ziyaretinden sonra bu hoş küçük limanda teknemizin kilerini Türkiye'de bulamadığımız birçok ürünle yeniden dolduruyoruz. Ortak pazarın güzelliği...

Issız Gaideros Adası’ndaki küçük demirleme yerinde gece sakin geçiyor, ardından sayısız gürültülü diskolarıyla güzel sezonun sonunu kutlayan son turistlerin olduğu sahil kenti Altınkum'un karşısında demirliyoruz... Aman çabuk kaçıp kurtulalım. Güneye doğru inerken Kazıklı, Shiero bay, Asin liman, Kuyucak, Gündoğan... Güllük Körfezi’nde birkaç gece geçirdiğimiz kısa eğlenceli molalar veriyoruz. Gümüşlük, işte egzotik bir isim daha! Küçük liman korunaklı, sakin, günlük gereksinimleri bulma konusundaki kolaylığı ve özellikle de "büyükşehir" Bodrum'a yakınlığıyla.

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap