Kayıp mı Önemli Yoksa Kazanç mı?
“Ekonomist psikolojiyi görmezden gelme eğiliminde olabilir, ancak insan doğasını görmezden gelmesi onun için tamamen imkansızdır. Ekonomist, insan anlayışını psikologdan ödünç alırsa, yapıcı çalışmasının salt ekonomik karakteristiğe sahip olma şansı olabilir…” diyordu 1918 yılında Profesör John Maurice Clark.
Hatırlarsanız, Özal’ın mimarı olduğu ve “24 Ocak Kararları” olarak nitelendirilen tedbirler, ekonomik politikanın yoğun hükümet düzenleme ve kontrolünden ziyade daha etkin piyasa güçlerine, dış rekabete ve dış yatırımlara ağırlık verecek şekilde yeniden düzenlenmesine dayanıyordu. Ülke ekonomisinin kendine yeterlilik düzeyine erişmesi için koruma duvarlarının arkasında yerel endüstrilerin hızla gelişmesini öngören geçmiş ekonomik politikalardan kesin bir dönüş yaşandı. Bu ANAP’ın aldığı %35 oyla tek başına iktidar olmasının yanında halkın tümünün beklentilerinin bu yönde olması ve yıllarca iyi bir teknokrat ve özel sektör yöneticisi olan Turgut Özal’ın halkın tümünün ve iç ve dış yatırımcıların güvenini kazanması ile mümkün oldu. Ekonomi politikalarının başarısı ancak halkın tümünün güveni kazanılarak olabilir. Keza ANAP örneğinde de hamasi vaatlerle (orta direk) iktidar olanlar, tencerenin dibi görününce yerlerinden olmuştur.
Şimdi size kısa süre önce yayınlanan Morgan Housel’in Paranın Psikolojisi kitabını aktararak bazı görüşlerimi paylaşacağım, günümüzle bağlantısını kurmaya ve finansal tercihlerin altında yatan sebeplere ışık tutmaya bir nebze de olsa yardımcı olacağıma inanıyorum.
2017 yılında Nobel Ekonomi Ödülü Richard Thaler’a layık görülmüştü. Thaler 2002 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Daniel Kahneman ve Amos Tversky ile birlikte, davranışsal iktisadın gelişiminde önemli rol oynadı. (1) (2)
Kendisi davranışsal ekonomi ve davranışsal finans ile psikoloji arasındaki derin bağları keşfetmek ve bunun neticesinde para konusunda karar verirken zihnimizin arkasında işleyen mekanizmaların hangi sebeplere dayanarak bir takım kararları verdiği üzerine mesai harcıyor.
Richard Thaler, 2018 yılında Chicago Üniversitesi’nin özel bir programı olan Ryerson Konferansı’nın kürsüsünde davranışsal ekonominin tanımını yaparken, 1918 yılında Profesör John Maurice Clark’ın şu alıntısına yer vermişti:
“Ekonomist psikolojiyi görmezden gelme eğiliminde olabilir, ancak insan doğasını görmezden gelmesi onun için tamamen imkansızdır. Ekonomist, insan anlayışını psikologdan ödünç alırsa, yapıcı çalışmasının salt ekonomik karakteristiğe sahip olma şansı olabilir…”
Amos Tversky ve Daniel Kahneman ise 1979 yılında yayınladıkları “Beklenti Teorisi: Risk Altındaki Kararların Analizi” (Prospect Theory: An Analysis Of Decision Under Risk) adlı makalelerinde çok önemli bulgulara ulaştılar. Ana fikir: İnsanlar karar verirken nihai sonuçlardan ziyade, muhtemel kayıp ve kazançların ihtimallerini daha çok dikkate alma eğilimi gösterirler. Bu ihtimalleri değerlendirirken kayıplar terazinin kefesinde daha ağır basar…
Morgan Housel tarafından yazılan Paranın Psikolojisi (3) kitabınının özetini ve bazı görüşlerimi paylaşacağım. Bu arada son dönemde para üzerine çıkan kitaplar fazlalaştı. Mesela Lana Swartz tarafından yazılan Para Devrimi: Ödemenin Sosyal Medya hali isimli kitapta Swartz paranın artık sadece bir kayda indirgendiğini, yeni kimlik ve güç biçimleri ortaya getirdiğini ortaya koyuyor.(4) Benjamin J. Cohen Paranın Gücü: Parasal Rekabeti Anlama isimli kitabında ise parasal rekabeti dünya ekonomisin odağına yerleştiriyor ve ABD dolarının niye hala güçlü olduğunun uzun bir analizini yapıyor.(5) Sanırım para konusuna bu kadar ilginin artmasının nedeni dijital para piyasasının geldiği durum.
“Bu kitabın ana fikri, paranızı iyi kullanmanızın ne kadar zeki olduğunuzla pek ilgili olmadığı; buna karşılık nasıl davrandığınızla ilgili olduğu önermesine dayanıyor.”
Yazar giriş bölümünde üç farklı insanın yaşantılarını, dünyaya bakış açılarını ve parasal bağlamdaki bir takım kararlarını ve bu kararların sonuçlarını yazıya dökerek kitabın ana fikrini somutlaştırıyor.
İlki yazarın üniversite yıllarında çalıştığı bir otele gelen teknoloji sektöründeki başarılı bir yönetici. Ne var ki kendisinin parayla olan ilişkisini “güvensizlik ile çocuksu bir aptallığın karışımı” olarak nitelendiriliyor. 1000 dolarlık altın sikkeler ile deniz üzerinde taş sektirmece oynayan; otele verdiği 500 dolarlık hasarın karşılığı olarak 5000 dolar veren ve otel yöneticisine “gözünün önünden çekilmesini” ifade eden bir karaktere sahip. Nitekim bu davranışları ile parasını kaybetmesi pek uzun sürmüyor.
İkincisi Ronald James Read isimli hayırsever, yatırımcı, hademe ve benzin istasyonu görevlisi. Unvanlar ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir, ancak hikayenin tamamını dinleyince anlam kazanıyor. Ailesindeki ilk lise mezunu, okula her gün otostop ile gidip gelen, 25 yıl boyunca benzin istasyonunda arabaları silen, sonrasında 17 yıl boyunca JCPenny’de yerleri süpürerek hayatını geçiren; sade bir yaşama sahip olan biri. 92 yaşında vefat etmesinin ardından 6 milyon dolarını yaşadığı muhitin hastanesine ve kütüphanesine bağışladığı, toplamda 8 milyon doların üzerinde olan servetiyle ünleniyor. Hayatının her döneminde kazandıklarını biriktiren ve blue chip şirketlerin (yüksek işlem hacmine sahip, karını her yıl düzenli olarak yatırımcı ile paylaşan şirketler) hisselerine yatırım yapıp yıllar boyunca bahsi geçen paranın birikmesini bekleyecek kadar sabırlı olan birinin hikayesi.
Üçüncüsü ise Richard Fuscone, Harvard mezunu, işletme yüksek lisansına sahip, Merrill Lynch’te üst düzey yönetici. Fuscone, finans alanındaki başarılı kariyerini 40 yaşından sonra hayırseverliğe yönelmek için emekliye ayrılarak sonlandırıyor. Ne var ki onun sonu da ismi geçmeyen teknoloji sektörü yöneticisinden farklı değil. 2000li yıllarda saraydan hallice evini genişletmek için borçlanıyor, burada aylık bakım giderleri 9000 doların üzerinde olan bir yapının tadilatından bahsediyoruz. 2008 finansal krizinin ardından yüksek miktardaki borcu ve varlıklarının likit olmaması sebebiyle iflas ediyor.
Yazar bu tip farklı hikayelerin gerçek hayatta yaşanabiliyor olmasını açıklamak için iki farklı bakış sunuyor. İlki finansal sonuçların zeka ve çabadan bağımsız olarak, şans faktöründen kaynaklandığı kanısına varmak. İkincisi finansal başarının dayanağının o kadar da anlaşılmaz bir bilim olmaması. Bu bilimde ne bildiğinize kıyasla nasıl davrandığınız, yani insana özgü kişisel beceriler ve nitelikler, başarıya ulaşmada daha önemli. Yazar bu kişiye özgü nitelikleri “paranın psikolojisi” olarak adlandırıyor ve ekliyor: Finans insanların davranışları ile yönetilir, üstelik bir kişinin davranışı diğerine mantıklı gelirken; başka bir kişiye çılgınca gelebilir.
Paraya bu çerçeveden baktığımızda faiz oranları gibi matematik temelli açıklamalardan çok; hırs, açgözlülük, güvensizlik ve iyimserlik gibi insani güdülerin daha belirleyici olduğu kanısına varırsınız. Şimdi Morgan Housel’in 20 farklı başlıkta anlattığı “Paranın Psikolojisi” için detaylara inelim.
Öncelikle birbirimizden farklı olduğumuzu, “biricikliğimizi” anlamamız gerekiyor. Hepimiz geçmişte birbirimizden farklı şeyler deneyimledik. Farklı coğrafyalarda, farklı ebeveynler tarafından yetiştirildik. Farklı ekonomik meselelerin çeşitli neticeleri ile yüzleştik ve kimimiz yeteri kadar şanslı değildi, kimimiz de fırsatları iyi değerlendiremedi. Bunlar gibi bir takım durumların kolektif yapıda birikmesi ile birlikte, hepimiz dünyanın ve paranın işleyişi konusunda birbirinden farklı görüşler edindik. İşte bu sebepten dolayı bireylerin verdikleri farklı finansal kararları “çılgınca” nitelendirmek doğru olmayacaktır. Bakış açılarının öznelliğinden, yani kişiye özgü olmasından, birine çılgınca görünen diğerine mantıklı gelebilir. İki farklı sosyoekonomik koşulda yetişen çocukların risk ve ödüle dair oluşan düşünce sistemleri birbirleri ile örtüşmeyecektir.
Teoride insanların parasal varlıklarını değerlendirmeleri için, kendi amaçlarına uygun ama tabii ki mevcut yatırım seçeneklerini kullanmaları gerekir. Ancak Ulrike Malmendier ve Stefan Nagel’in Amerikan vatandaşlarının paralarını nasıl kullandıkları ile ilgili yaptıkları çalışmaların bulgularını özetleyen yazılarında; “bulgularımız, bireysel yatırımcıların risk alma isteğinin kişisel hikayelerine bağlı olduğuna işaret ediyor.”
Bu bağlamda düşündüğümüzde finansal kararların rasyonel temellendirmelere dayanmadığını; yani zeka, eğitim ve gelişmişlik düzeyi gibi bireyin bilişsel süreçlerini doğrudan etkileyen kıstaslardan bağımsız olduğunu anlarız. Karar almamızdaki önemli etkenler, nerede ve hangi zaman diliminde yaşadığımız ile ilgilidir. Yazarın anlatılanları somutlaştırmak için verdiği iyi bir örnek var.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Japonya’nın yüzleştiği ekonomik koşullar bir hayli zorlayıcıydı. Yerel hisse senetleri piyasaları tepetaklak olmuş, Alman çiftçilerin vatandaşları için günde 1000 kalorilik gıda üretebildiği sıkıntılı bir dönem yaşanıyordu. Buna kıyasla aynı dönemde ABD son 20 yılın en güçlü ekonomisine sahipti. Hisse senedi piyasası 1941 – 1945 yılları arasında iki mislinden fazla yükselmişti. Bu iki farklı coğrafyada büyüyen insanların enflasyon, işsizlik, hisse senetleri yani genel anlamda “para” konusunda aynı şekilde düşünerek benzer kanılara varması beklenemez.
Bir diğer örnek piyango biletleridir. ABD’de alt gelir düzeyinde bulunan haneler, piyango biletlerine yılda ortalama 412 dolar harcıyor ve bu rakam yüksek gelir grubunda bulunan hanelerin dört katı. Bu “çılgınca” görünen denklemin içinden çıkmak için şöyle bir mantık yürütülebilir. Bahsi geçen alt gelir sınıfı, kendilerini entellektüel seviyede yeterince geliştirmediklerden dolayı, piyangoyu kazanma ihtimallerinin düşük olduğunun muhakemesini yapamıyorlar. Ancak yazara göre asıl sebep, piyango biletinin alt gelir grubunun sahip olduğu hayallerin gerçekleşebileceğini ummalarına imkan veriyor olmasıdır, diyor yazar.
Morgan Housel daha sonra şans ve risk kavramlarını ele alıyor. Bu kavramları tanımlarken, yaşadıklarımızın bireysel çabalardan ve hayata geçirdiğimiz eylemlerimizden bağımsız olarak şekillenebileceğini ortaya koyan iki kardeştir diyor. Nobel Ödülü’ne layık görülen ekonomist Robert Shiller de şansın önemine dikkat çekenlerden biri. “Yatırım konusunda bizim bilemeyeceğimiz neyi bilmek istiyorsunuz?” sorusuna “başarılı sonuçlarda şansın tam olarak nasıl bir rol oynadığını” cevabını veriyor. Bu sorunun yanıtını vermek hala zor, ancak kişilere ya da spesifik olaylara odaklanmaktansa, daha yaygın kalıpları referans alarak finansal kararlarımızı vermenin riski azaltacağı çıkarımında bulunabiliriz. Şans faktörü ise üzerinde ne kadar konuşsak da anlaşılması imkansız bir konu, kaderinizin arkadaşı olmasını dilenekten başka bir çare yok. Tabi hep konumunuzu ve ısrarınızı muhafaza ederseniz, elbet birgün şans kapınızı çalacaktır. Yeter ki siz kulak verin.
Ne kadar şanslı olursak olalım, yeterliliğin tanımını doğru yapmamız gerekiyor. Yoksa arzulara, açgözlülüğe yenik düşerek; rasyonellikten uzak, hırsların temelini oluşturduğu yanlış kararları verebiliriz. Belki bu kararların bir kaçından kazanç bile elde edilmesi olasıdır, ancak yeter diyemediğimiz, bir hedef noktası koyamadığımız taktirde başarıya ulaşmamız imkansızdır. Unutmayın kitap, finansal tablolardan değil, paranın psikolojisinden bahsediyor. Yeter diyebileceğimiz noktayı doğru tanımlayabilirsek, pişmanlık doğurabilecek sonuçlardan kaçınabiliriz diyor yazar ve ekliyor:“Kazanç potansiyeli ne olursa olsun, asla riske değmeyecek şeyler vardır.” Örneğin itibarı satın alamazsınız, özgürlüğünüzün fiyatı yoktur, aile ve dostlarınızın yüzündeki ifadeleri ve size olan müspet hislerini metriklere dökmek olanaksızdır, mutluluk para ile satın alınabilecek bir duygu değildir. Yani yatırımın ve paranın finansal mercek altında incelendiğinde kolaylıkla gözden kaçabilecek sosyal bir yönü mevcuttur.
Bu noktada anlaşılması gereken, harika sonuçlar elde etmek için mutlak bir güce sahip olmamız gerekmediğidir. Ufak detaylarda yaptığımız düzenlemeleri sürekli kılarak muazzam etkiye sahip sonuçlar yaratabilmek mümkündür. Kitapta verilen örnek gayet açık: Dünyanın buzul çağını yaşamasının temel sebebi, kışların soğuk geçmesinden ziyade, yazların olması gerekenden daha serin geçmesidir. Bu durumun bileşik etkisi olarak tanımlanır. Sırrı direnmek ve zaman yönetimindedir. Bunu özümleyip karar mekanizmalarımızı bu yönde şekillendirmek o kadar da kolay değildir. Bileşik etkinin gücünü kavramak zordur, alışagelmişin dışında düşünmek; kendi zamanının ötesini görebilmek gerekir. Çağımızdaki alt/üst etme davranışının bu denli popüler olmasına şaşmamak gerek. Morgan Housel:“İyi yatırım, sebatla sürdüreceğiniz ve çok uzun bir süre boyunca tekrarlanılabilecek oldukça iyi getiriler elde etme meselesidir. Bileşik gücün etkisi o zaman coşar.”
Yazar bir sonraki bölümde “Varlıklı olmak mı? Varlıklı kalmak mı?” diye soruyor. Para kazanmak zordur. Ancak parayı saklamak, arttırmak, riskleri doğru analiz ederek uygun doğrultuda yönlendirmek; parayı kazanmaktan daha farklı becerilere sahip olmayı gerektirir. Zira planlar finansal konjonktüre göre şekillendirilmek zorundadır. Bu bağlamda etraflıca düşünmeye, riskleri tespit etmeye, andan kopmadan gelecek hakkında doğru tespitlerde bulunabilmeye ihtiyaç duyarız. Kitapta varlıklı kalmanın “tek” yolu bir miktar tutumluluk ile bir miktar paranoyanın bileşiminden oluşan kıvamında bir karışım olarak tanımlanmış. Bence “tek” gibi kesin ifadeler sakıncalıdır, paranoyanın ise formüldeki bileşenleri karşılayan bir ifade olduğundan emin değilim. Kuşkuculuk (septisizm) kulağıma daha doğru geliyor.
“Zamanın yarısında yanılsanız bile servet oluşturabilirsiniz” diyor yazar. Karar verme genelinde düşündüğümüzde %50 pek de iyi bir hata payı olarak görünmüyor. Çünkü verilen yanlış kararlar, yazarın da öneminin altını çizdiği bileşik güç etkisiyle bir felakete dönüşebilir. Bu noktada şuna dikkat etmeliyiz; hatalar, başarısızlıklar sürecin bir parçasıdır, önemli olan bunlara takılıp kalmadan hayat tecrübemizin bir parçası olarak görebilmektir. Bunun için olgunluk ve cesaretin bir çeşit karışımı olan bir formüle ihtiyacımız var. Peter Lynch doğru bir noktaya parmak basmış:“Bir işte harikaysanız, 10 defasının 6sında haklı çıkarsınız.” George Soros ise bu konuda şöyle diyor:“Önemli olan haklı veya haksız olmanız değil; haklı olduğunuzda ne kadar para kazandığınız ve haksız olduğunuzda ne kadar kaybettiğinizdir.” İşte bu yüzden parayı incelediğimiz bu metinde, servet oluşturmak özelinde düşündüğümüzde, kimi zamanlarda %50 kriteri kabul edilebilir.
“Zenginliğin en yüksek hali, her sabah uyanıp bugün ne istersem yapabilirim” diyebilmektir, diyor yazar. Bu ifadeyi kullandığı bölümün ismi “özgürlük”. Fikirlerini Michigan Üniversitesi psikoloğu Angus Campbell’in araştırmaları sonucu elde ettiği bulgular üzerinden temellendiriyor. Bulguları mutluluğun temelini kişinin yaşamının kontrolünü elinde tuttuğu yönünde güçlü bir duyguya sahip olması olarak tanımlıyor. Bu mutluluk meselesinin bir para kitabında tartışılıyor olması gayet normaldir. Çünkü para ile özgür olmak, mutluluğu tek başına sağlamaz; ancak mutluluğun önünü açar. Yazar sonraki bölümlerde sahip olduğumuz bu özgürlüğü kaybetmenin en hızlı yolunun insanlara ne kadar çok paranız olduğunu göstermek için para harcamak olarak tanımlıyor. Bu noktada zenginlik ve varlığın arasındaki farkı açıklamak doğru olacaktır. Zenginlik gelir sahibi olmakla ilgilidir. Varlık ise bu gelirin harcanmadan muhafaza edilebilen halidir. Burası önemli çünkü modern kapitalizmin dinamikleri bizleri yanıltabilir. Saray yavrusu evler, son model arabalar, havalı sosyal medya paylaşımları için yapılan harcamalar, bunların hepsi sahip olduğumuz varlığı zenginlik olarak dışa vurma “ihtiyacı” hissetmemizden, kısaca gösterişten kaynaklanır. Bu tehlikeli dışa vurum ihtiyacı, özgürlüğümüzü, dolayısı ile mutluluğumuzu sürdürülebilir kılacak “birikimin” karşısında duran en büyük engeldir. Zira kitapta tasarruf etmek servet oluşturmanın ve sürdürmenin ön koşulu olarak tanımlanmıştır. Meşhur söz: Para konuşur, zenginlik fısıldar.
İlerleyen bölümlerde Morgan Housel “daha öncesinde hiç olmamış şeyler, her zaman olur” ifadesini kullanıyor. Çünkü ekonomik sistem değişim üzerine kurulmuştur. Her planın en önemli kısmı, popüler tabirle “B Planının”, güncel planın aleyhimizde sonuçlar doğurması durumunda bizi süreç içerisinde ayakta tutacak güç ve kaynak sağlayan bir alternatif planın olmasıdır, buna esneklik diyoruz. Değişkenlerin yaptığımız A ve B planları dahilinde değerlendirilmesi ve bütünsel bir yaklaşımla oluşturulan strateji haritasında detaylandırılması gerekir. Bu temel istatistikte hata payı ile ilişkilidir. Yeterince uzun süre oyunda kalabilirseniz, şansınızın yani şartların lehinize döndüğü zaman gelebilecektir. Örneğin Microsoft’un kurucusu Bill Gates, zamanında iyi bir ifade ile bu konuyu özetlemiş: “Herhangi bir ödeme alamamamız durumunda bile çalışanların bir yıllık maaş bordrosunu ödemeye yetecek kadar paranın bankada olmasını istiyordum.”
Morgan Housel cömert tavsiyelerine devam ediyor: “Sizden farklı bir oyun oynamakta olan insanlardan finansal tavsiyeler almaktan sakının.” Buna katılıyorum, çünkü yazımın başında altını çizdiğim gibi hepimiz biriciğiz. Hepimizin düşünce sistemini oluşturan farklı geçmiş yaşantılarımız ve bunun neticesinde farklı anlayış, davranış kalıplarımız mevcut. İş oyunu ifadesi kitapta sıklıkla kullanılıyor. Ben bu ifadeyi beğeniyorum, çünkü her oyunda olduğu gibi işte de üstlenilen roller ve kurallar mevcuttur. Oyunu anladığımız kadar rollerimizi de iyi oynamamız gerekiyor. Futbolda kaleci topu eliyle tutabilirken, orta saha oyuncusu olan siz bunu yaparsanız, cezalandırılırsınız. Yazar:“Para konusunda son derece önemli birkaç şeyden biri, kendi zaman ufkunuzu bilmek ve sizden farklı oyunlar oynamakta olan insanların eylem ve davranışlarından etkilenip ikna olmamaktır.” Kısacası size söylenilen her şeye inanmayınız, diyor. Karamsar olmaya yatkınız, çünkü kayıplar kazançlardan daha büyük görünür. Her zaman olumlu ve pozitif olunuz, nasılsa “B” planınız var. Son dakikaya kadar hiçbir şey için geç kalınmamıştır. Vazgeçmeyiniz.
Morgan Housel’in kitabın sonundaki tavsiyelerini şu şekilde özetleyebilirim:
Alçak gönüllülüğü, merhameti ve affediciliği kendinize ilke edinin. Gösteriş sevdasına kapılmayın. Geceleri iyi uyumak istiyorsanız paranızın hesabını bilin, tasarruf yapmayı kendinize ilke edinin. Zaman ufkunuzu genişletin. Yolunda gitmeyen durumlarda karamsarlığa kapılmayın. Para ve sahip olduğunuz zamanın arasındaki kıyası iyi yapın. Başarıyı elde etmek için fedakarlık yapmanız gerekir, bunları yapmaya hazır olun. Hata payını göz ardı etmeyin, finansal risk ve alabileceğiniz uç kararlar arasındaki dengeyi iyi sağlayın. Farklı görüşlere saygı göstermeyi ilke edinin; ancak bir elin beş parmağı aynı değilken başkalarının düşüncelerine ve arzularına kapılarak karar vermekten kaçının.
Morgan Housel’in yazdığı “Paranın Psikolojisi Servet, Açgözlülük ve Mutluluk Üzerine Sonsuza Dek Değişmeyecek Dersler” önemli bir kitap, örnekler açıklayıcı ve yönlendirici, tavsiyelerin özümsenmesi pek kolay değil; mutlaka düşünerek okunmalı.
Murat Ülker
Kaynakça:
(1)https://www.kitapyurdu.com/kitap/hizli-ve-yavas-dusunme/373813.html&filter_name=daniel+kahneman
(2) https://www.kitapyurdu.com/kitap/durtme/294945.html&filter_name=thaler ; https://www.kitapyurdu.com/kitap/akilli-insanlarin-mantiksiz-kararlari/518802.html&filter_name=thaler
(3) https://www.kitapyurdu.com/kitap/paranin-psikolojisi/598866.html