
Sahilde ellerini yanaklarına dayamış, kırışık, kısık gözleriyle uzaklara mavi - beyaz ufka dalmıştı. Üzerinde eski ama temiz bir gömlek, bir şort vardı. Ayakları çıplaktı. Kemikli, güzel, kocaman ama bakımsız. Orada kıpırdamadan sanki yok olmaya, orada buharlaşmaya, baktığı noktaya karışmaya çalışıyordu. Az ötesinde durdum. Varlığımı olabildiğince az hissettirmeye çalışıyordum. Ama uzun sürmedi bu durum. Bana yüzünü dönmeden
Şaşırdım. Yüzünü bana çevirdiğinde o kocaman masmavi gözlerini gördüm. Ama o
Tam yarım asırdır şu Dünya üzerinde nefes alıp veriyor, onun verdikleriyle
Çobandım buraya yakın dağ köylerinden birinde. Keçilerim vardı. Beni çok seven,
Anam beni Mavişim diye severdi. Dünyamda her şey mavi ve yeşildi sonsuz. Her
Sıkıldım. Belki ben de keçi ruhluydum. Anam küplere bindi ben o işi bırakınca.
Artık zamanımın çoğunu sahilde geçiriyor, aynı böyle şimdiki gibi denize
Bir gün yine böyle otururken ‘’Gel’’ dedi bana. ‘’Oldun, şimdi ayağını sokma zamanın
Nasıl hayır derdim. Koştum. Yalınayak Yüzümde denizin rüzgarı…
Hoş geldin diyordu. ‘’Seni bekliyordum.’’
Halatları daha önce yüzlerce kez gördüğüm gibi aldım elime, atladım tekneye.
Yıllar hızla akıp geçiyordu. Ben büyüdüm, ustam iyice yaşlandı. Bildiği her şeyi
İstemedimse de onu dinledim. Kendimden geçene kadar kulaç attım kocaman dalgaların arasında. Kafam patlayana kadar düşündüm. Gözlerim artık hiçbir şey görmeyinceye kadar ona baktım. Onun dalgaların arasında eviyle birlikte denizle birleşmesini izledim. Gördüğün gibi yaşıyorum. Ama bir perde çektim gözlerimin önüne. Aylarca öyle kaldım. Yaşadım mı yaşamadım mı bilmiyorum. Hoş şimdi de pek yaşıyorum denemez ya. Ama çalışmak bir şey yapmak gerekiyordu. Birikmiş üç, beş kuruşumla bir sandal aldım. Ahtapot koydum adını. Sekiz kolumla tutunacaktım denize. Sarılacaktım.
Bir gün bile balıksız döndürmedi deniz beni. Ta ki deniz bizi terk edene kadar. Deniz yok artık. Onun ruhu çoktan gitti. Şu yüzdüğün, ayağını soktuğun sadece su. Zorlama kendini, hissedemezsin.
Birazdan bu çocukluğumun ıssız koy’unun son halini göreceksin. Kocaman kocaman gövdeli, kocaman motorlu, kocaman insanlarla dolu tekneler gelip demirleyecek. Bir yandan o gürültüyü duyacaksın, bir yanda denize akan zehirleri göreceksin… Artık canlı yok suda. Artık bize ekmek yok burada. Az sonra gideceğim, tekrar dağlara döneceğim. Bu benim veda vaktim.
Kalktı. Yanında yatan sevgili asasını eline aldı, dönüp gitti. Ardından baktım uzun uzun. Ve düşündüm.
Haklı mıydı bu çoban denizci? Deniz, biz fark etmeden gitmiş miydi? Onu kırmış, üzmüş, öldürmüş müydük? O artık sadece bir görüntüden mi ibaretti?
Sema Erdal
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.