Bildiğimiz gibi her yıl düzenli olarak bir “Dünya Güzellik” yarışması yapılmakta, yeryüzünde yer alan ülkeler de bu yarışmalara en güzel kızlarını göndererek katılmaktalar. Bazı ülkeler bu amaçla güzellik okulları bile açarak bu yarışmalara çok önceden katılacak güzel adaylarını yetiştirmekteler. İstisnai durumlar dışında Dünya Güzelleri genellikle hep iki ülkeden ya Venezuela ya da Kolombiya’dan çıkmakta. İşte bugünkü gezimizi bu ülkelerden Kolombiya’ya gerçekleştireceğiz.
Kolombiya, Güney Amerika’nın kuzey sınırında yer alan hem Karayip Denizi hem de Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan Latin Amerika ülkelerinden biridir. 19 yüzyılın başlarında Kolombiya, Venezuela, Ekvador ve Panama topraklarını da içine alan bir coğrafyaya sahipken zaman içinde ortaya çıkan bağımsızlık hareketleri sonunda Ekvador, Venezuela ve Panama bu coğrafyadan ayrıldı. Dikkatle bakıldığında, Panama hariç Ekvador, Kolombiya ve Venezuela bayraklarının küçük detaylar dışında birbirine çok benzediği görülür.
İspanyol sömürgeleştirme döneminde Peru gibi Kolombiya’da kıyımlardan nasibini almış olup bugün Kolombiya’nın yerlisi diyebileceğimiz bir halk kitlesi ne yazık ki yok denecek kadar azdır. Olanların da tamamı göçmen ağırlıklıdır. Ancak az sonra da konuşacağımız gibi yerli Kolombiyalılar Amazon ormanlarının derinliklerindeki köylerinde yaşamaktadırlar.
Kolombiya dendiğinde ilk anda üç ana konu akla gelir. Biri futbol, diğeri şimdilerde çok gerilerde kalan ancak yine de gündemden düşmeyen uyuşturucu kaçakçılığı yani kokain ve güzellik yarışmalarında alınan derecelerdir. Her Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Kolombiya’da da futbol en sevilen sporların başında gelir. Ancak ülke tarihine geçen kara bir olay bu sporu ülkede bir süre arka plana itmiştir. 1994 Dünya Kupasında yanlışlıkla kendi kalesine gol attığı için turnuva dönüşünde silahlı bir saldırıda öldürülen milli takım futbolcusu Andres Escobar olayı sonrası Milli Takım futbolcuları uzun süre Milli Takımda forma giymeyi reddetmişlerdir. Bir diğer Escobar ise Pablo Escobar’dır ki, o da Dünya da yüz milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına neden olmuştur. Kokain kaçakçılığının Kolombiya’daki en güçlü ismi olan Escobar adeta devlet içinde devlet haline gelmiş ancak uzun uğraşılar sonunda ölü olarak ele geçirilmiştir. Escobar’ın ele geçmesiyle ülkede uyuşturucu kaçakçılığı bitmemiştir belki ama devlet için büyük tehdit olmaktan çıkmıştır, en azından uyuşturucu kaçakçılığı bir nebze kontrol altına alınmıştır.
Escobar’ın yuvalandığı Medellin kenti
Bir ülke ziyaret edilirken insanlar genel olarak ulusal kahramanlara öncelik verir, ülkeyi tanıtan müze ve ören yerlerine uğrar. Ancak Kolombiya’da bu sıra ters işler. Şöyle ki, bırakalım Kolombiya’yı bir tarafa, bölgesel kahraman Simon Bolivar bile gelen yabancılar için sadece bir sembol olmaktan öteye geçemez. Bir yerlerde heykeli görüldüğünde anımsanan bir figürdür sadece. Ama uyuşturucu kartelinin lideri, milyarlarca insanın katili Pablo Escobar malikaneleri, kendi yaptırdığı ve cezasını çektiği hapishanesi, evleri, tetikçi bulduğu varoşlarıyla gelen ziyaretçilerin ilgisini daha çok çekmektedir. Bu bir çelişki gibi görünse de ülkeye bir dönem ciddi damga vurmuş bir kişi olması itibariyle bir noktaya kadar anlaşılabilir bir durumdur. Hatta Escobar’a ait bazı malikanelerin müze gibi devlet kontrolünde ücret karşılığı ziyarete açılmasını, ölene kadar devleti kullanan Escobar’a nisbet olarak bu kez devletin onu kullanması olarak da düşünebiliriz.
Escobar’ın yaşadığı evlerden biri (Yakın zamanda yıktırıldı)
Escobar’ın çetesi için tetikçi temin ettiği varoşlar (Arkada Medellin Kenti)
Kolombiya topraklarının büyük bölümü Amazon havzası içinde yer alır. Bu bölgelere karayolu ile ulaşmak imkansızdır, sadece su yolu araçları çalışır. Amazon nehri her ne kadar “nehir” olarak anılıyorsa da bakıldığında bir çeşit deniz olarak da tanımlanabilir. Bir kıyısından diğerine kilometrelerce mesafeye kadar açıklık olan bir su kütlesini insanın nehir olarak algılaması biraz zordur. Ana yatağı bir otoyola benzetirsek, ayrılan kolları bağlantı yolları, buralardan ayrılanları da ara cadde ya da sokak olarak betimleyebiliriz. Amazon kollara ayrıldıkça ana yataktaki su debisi yavaşlar, en sonunda ya da arka sokaklarda durağan bir yapıya kavuşur. Amazon’un arka sokaklarında -orman demeyelim ona- cangıl olarak tanımlanabilecek, yolu patikası olmayan, sadece bölgede yaşayan rehber köylüler eşliğinde yürünebilecek, içine giren bir insanın kendi yolunu elindeki uzun palalarla açabileceği yoğunlukta sık ağaçlı, karanlık, karanlık olduğu kadar nereden neyin çıkacağı belli olmayan gizemli bir başka alem vardır. Bu alemde kaybolmak ölümle eş değerdir. O nedenle kimsenin bu bölgeye macera aramak ya da yaşamak için girmesi istenmez, sıkı sıkı uyarılır.
Amazon Nehri
Amazon Ormanlarından bir görünüm
Amazon Ormanlarından bir başka görünüm
Amazon ormanlarının pek bilinmeyen yönü iki saatlik yürüyüş mesafesi sonundaki büyük orman kulübesinde bulunan ve bölgede “şaman” olarak bilinen birinin yaşıyor olmasıdır. Burada dış dünya ile iletişim gelen giden kişilerle sağlanır. Telefon ve internet çalışmaz, elektrik yoktur. Şaman izole bir yaşam sürüyor dersek yanılmış olmayız. Burada şaman gelen konuklarına “rape” ikram ederek birkaç saatliğine de olsa farklı bir deneyim yaşatır. Yemek olarak Amazon’dan tutulan Pirana balığı, kızarmış muz ve yerel ekmek sunar. Rape, koka ve seko yapraklarının kurutulup dövülmesinden elde edilen uyarıcı bir tozdur. Yanlış anlaşılmasın uyuşturucu değil. Bizdeki bilinen adıyla maraş otu gibi bir şey de diyebiliriz buna.
Başkent Bogota ya da Medellin gibi büyük kentlerde gördüğümüz insanlar, gerçekten Latin Amerika’nın en güzel ırkı diyebileceğimiz türden olup insan onlara bakmaktan kendini alamaz. Bogota’nın seçkin mekanlarından birinde yemek yerken hemen yan masada yer alan, biri bebek diğeri 4-5 yaşlarında iki çocuklu bir anne babaya bakmaktan kendimi alamamıştım. Yüz güzellikleri, adeta mermerden fırlamış fizikleriyle insan güzelleriydiler. Bu insanlar Kolombiya’nın yerlisi değil, gelen göçmenlerin bir anlamda karışımıydılar.
Bogota’nın arka sokaklarından
Bogota Kent Merkezi
Kolombiyalı bir aile
Ancak ülkenin en güney ucunda yer alan, Peru ve Brezilya sınırına komşu Leticia kentinden Amazon Ormanlarına girildiğinde ülkenin asıl yerli halkıyla yüz yüze gelinmeye başlanır. Bunlardan Puerto Narinho ve San Martin köyleri her ne kadar ismen İspanyol koloni dönemini anımsatıyorlarsa da, halkın yaşam tarzı, kültürü çok farklı sesler çıkarıyor, ortaya koydukları kültürel birikimleri Orta Asya Türk Kültürüyle büyük benzerlikler gösterir.
Amazon’un arka sokaklarında bir köy: “Puerto Narinho”
Puerto Narinho köyünde çocuklar
Amazon’un derinliklerinde bir başka köy “San Martin”
San Martin Köyünde yerli bir kız çocuğu
Medellin yakınlarındaki Guatape kasabası, bilim adamlarının 60 milyon küsür yaş biçtikleri El Penon kayasına ev sahipliği yapar. Kayanın zirvesine yüzlerce basamaktan oluşan merdivenlerle çıkılır. İnen ve çıkanlar karşılaşmaz, o nedenle rahat bir tırmanış ve iniş ortamı sağlanmıştır. Zirveye varıldığında insan tüm yorgunluğunu unutur. Zira yakınlardaki iki nehir üzerine kurulan barajların oluşturduğu göller ve bu göller üzerindeki adalar, göl üzerinde turistik amaçlı gezinen teknelerin oluşturduğu manzara izlenmeye değerdir.
Guatape kasabasında El Penol Kayası
El Penol kayasından bir bakış
Guatape kasabasından bir görünüm
Guatape kasabasından bir başka görünüm
Latin Amerika mutfağını deneyimlemek isteyenlere küçük bir tüyo
Tüm Latin Amerika ülkelerinin ortak dili -Brezilya hariç” İspanyolcadır. Brezilya Portekizce konuşur. Bunun nedeni, Latin Amerika’nın kolonileştirilmesi sırasında çıkar çatışması yaşayan İspanya ile Portekiz’in arasına hakem olarak giren dönemin Papası, iki ülke kolonilerinin ara hattını kendisinin belirleyeceğini söylemiş, hattı Atlantik ortasındaki Cape Verde Adalarının 1500 km. batısındaki kuzey-güney çizgisi olarak tespit edip batısını İspanya’ya, doğusunu da Portekiz’e vermiş. Hattın doğusunda kalan tek ülke Brezilya olmuş ve Portekiz’in kolonisi haline gelmiş. Demem o ki Latin Amerika ülkeleri Dünya’nın adeta ortak dili olan İngilizceyi hiç konuşmuyor. Öyle ki uluslararası havaalanlarında bile İngilizce konuşan resmi görevli bulmak mümkün değil. Ne de olsa koskoca kıtaya hakim tek bir dil var. Madem geliyorlar, o halde öğrensinler! Böyle düşünüyor Latin halkı. Oraya gidecekler beraberlerinde işe yarayacak birkaç İspanyolca kelime de götürmek zorundalar.
Kolombiya coğrafyası ya iniştir ya da yokuş. O nedenle Dünyaca ünlü bisiklet sporcuları antrenman yapmak üzere uygun coğrafi koşullara sahip bu ülkeye gelirler. Hatta başkent Bogota’da haftanın belli günleri yollar araç trafiğine kapatılarak halkın ve sporcuların bisiklet sporu yapmalarına izin verilir.
Hemen her Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Kolombiya’da da müzik ve eğlence gecelerin vazgeçilmez tutkusudur. Kaliteli mekanları dolduran gençler ve çiftler, kıvrak Latin müzikleri eşliğinde geç saatlere kadar dans eder, eğlenirler. Bu eğlencelere Kolombiya’nın yerel içkisi “Aguardiente” de eşlik eder. Bu ülkeye ayak basan gezginler ayrılırken doğanın, tarihin, eğlencenin, eşsiz Latin mutfağının ve Atlantik ötesine sarkan uzun yolculuğun keyfini çıkararak ülkelerine dönerler.