Sahildekiler

Onları o sabah gördüm. Denize nazır penceremden kış gününü seyrediyordum. Sıcacık evimde. Gazeteleri okumaktan sıkılmıştım. Zaten artık eskisi kadar okuyacak çok şey de bulamıyordum ya... Bu arada evim limana bakar. O manzaraya doyum olmaz. Yazları başka, kışları bambaşka güzelliktedir o mekan... 

Yazları çok uzak yerlerden gelmiş küçüklü büyüklü, güzel çirkin insanlarla kiminin kahkahaları, kiminin çığlıklarıyla dolu sahili seyrederim. Kışlarıysa denizi. Sadece denizi…

Onun karayla bütünleştiği çizgiyi sadece kışın görebilirim. Bazen kıyıya bıraktığı yüklerini -genellikle insanların bıraktıklarını, arada bir de

tuhaf şekillere bürünmüş tahta parçaları, kabukları- bazen de oradan aldığı yine insandan kalma çöpleri alıp götürüşünü seyrederim. Bir nevi postacı olduğunu görürüm denizin. Kışın denizin keyfini çıkaranlara daha bir gıpta ile bakarım ki onlar da böylesiydiler. Hiçbir aceleleri yoktu. Ve bu her hallerinden anlaşılıyordu. Yürümek, denizi, denizdeki tekneleri, balıkları, çöpleri keşfetmeye çıkmışlar gibiydiler. Yok yok gibiydiler fazla. Öyleydiler... Yanlarında, önlerinde ya da arkalarında hep onlarla gelen köpekler vardı. Çocuk her birine kendi dilinde bir şeyler söylüyor sonra elini onlara doğru uzatıp dostluğa çağırıyordu. Onlar da tüm kavgalarını, öfkelerini, hayatta kalma mücadelelerini, insandan gelen tüm zararları unutup kuyruk sallayarak koşuyorlardı çocuğa doğru...

Çocuk diyorum a.. Henüz çocuk olmak için çok küçük, bebek demek içinse çok büyüktü... Yanındaki kadının elini hiç bırakmıyor, onu nereye gitmek istiyorsa oraya çekiştiriyordu. Kadın muhtemelen annesi. Bu durumdan zerre kadar rahatsız

değildi. Bazen güvenli yerlerde elini bırakıyor ve git diyordu ona. Git ama dikkatli ol. Ve küçük çocuk annesinin elini bırakıyor, elini kumlara daldırıyor, suyun kenarında oturup ellerini dalgalara uzatıyor. Bazen yerden aldığı küçük taşları hediye ediyor annesine. Annesi teşekkür ederek alıyor her defasında ve mutlulukla cebine koyuyor o küçücük taşları…

Sahilde iki çift ayak izi kalıyor arkalarında. Biri büyük; tecrübeli kendinden sonrakine vermeye can atan bir yetişkinin ayak izi, diğeri onun yanında küçücük; güvensiz ama öğrenme arzusuyla -doğası gereği- dolu.

Öyle yavaş hareket ediyor olmalarına şükran borçluyum. Bana kadim yalnızlığımı bir süreliğine de olsa unutturdular. Kendimi onların yanında hayal ettim.

İşte şimdi penceremden gördüğüm manzaranın içinde ben de varım. Denizinkıyısında duruyorum. Ve gözlerimde geçmişin tüm yaşanmışlıklarıyla onlara, geleceğe bakıyorum...

Sema Erdal

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap