Singapur - Endonezya - Bali

Ülkemizden batıya doğru hareket edildiğinde yaşamın da hareketlenip canlandığını, doğuya doğru gidildiğinde ise tersine olarak durağanlaştığını söylersek yanlış olmaz. Kişisel görüşüm bunun nedeninin, doğu coğrafyasının daha sert, fazla hareket etmeye izin vermeyen yapısının insan toplumlarının iletişim halinde olmasını engellediği ve buna bağlı olarak içine kapanık toplumlar oluşturduğu yönünde. Bir diğer neden olarak batıda sanayileşmiş, buna bağlı olarak eğitim seviyesi yüksek ülkeler yoğunken doğuda sömürülmüş ve toplum olarak geri kalmış ülkelerin çoğunlukta olduğu söylenebilir.

Uzak doğunun en kalabalık Müslüman ülkesi, binlerce adadan oluşan yapısıyla Endonezya bu haftaki uğrak yerimiz. O sıralarda doğrudan uçuşların olmadığı bu ülkeye Singapur aktarmalı olarak ulaşabildiğimiz için birkaç saatlik bekleme sırasında Singapur kent devletini de biraz olsun gezme fırsatı bulduk.

60’lı yıllarda Malezya’nın bir parçasıyken ısrarlı bağımsızlık talepleri karşısında toprakları bataklık ve durumu da başa bela olarak görülen bu kent gözden çıkarılmış. Ne olmuşsa ondan sonra olmuş. Bataklık ve kimselerin yüzüne bakmadığı topraklar kurutularak yaşama elverişli duruma getirilmiş ve bugün Dünya’nın en gelişmiş şehir devletlerinden biri durumuna gelmiş Singapur. Ona Dünya’nın kasası diyorlar. Bakıldığında gezegenin dev finans kuruluşlarının yoğunlaştığı, çıtası yüksek, modern bir şehir devlet duruyor orta yerde. Bakımlı cadde ve sokakları, tertemiz çevresi, sanat eserleri, zengin muhiti, turizme kazandırdığı pahalı konaklama yerleri, park ve bahçeleri ve tabi ki arka sokaklarında yer alan Çin ve Hint mahalleleriyle Singapur bir kültür potası haline gelmiş.

Hint mahallesi

Dünya çapında sayısız kez çevre ve iklim toplantıları yapılmasına, bu konuda çok kez prensip kararları alınmasına rağmen kaç ülkenin bu kurallara uyduğu hep tartışma konusu olmuştur. Her ülke çevreci olduğunu iddia eder, bu konudaki iddiasını ortaya koyabilmek için adımlar atar. Singapur da bu konuda dikkati çekmek için bir park oluşturmuş. Örneğin, kısaca “Singapore Botanic Gardens” ya da “Gardens By The Bay” olarak adlandırılan bu alan içinde şeklen ağaca benzeyen ancak huni şeklinde açılan dalları arasında yer alan bir su toplayıcı vasıtasıyla ağaca dolanmış sarmaşık şeklindeki yoğun bitkinin sulanmasına dayanan bir düzenek oluşturulmuş. Böylelikle doğanın sağladığı kaynakların sağlıklı kullanımı anlatılmak istenmiş. Bahçe içinde ayrıca bir herbarium da oluşturulmuş.

“Gardens By The Bay” Botanik Parkında çevreci ağaçlar

Uzak Doğu’nun neredeyse değişmez yapıları Budist Tapınakları Singapur’da da yerlerini almış. Ancak buradakiler daha büyük, kapsamlı ve zengin. Cemaatleri, gösterişli iç tasarımları ve zengin sofralarıyla Singapur Budist Tapınakları adeta gövde gösterisi yapar bir görünümde. Hatta buradaki Budist cemaat içinde batı ülkelerinde doğmuş büyümüş kişilere de rastlanabiliyor.

Budist Tapınağı

Singapur’un en turistik ve kente hakim noktası Merlion Park. Bu noktaya gelindiğinde, bir yanda Singapur’un çıtası en yüksek oteli, üç dev ayak üzerinde yükselen gemi şeklinde Marina Bay Sands Oteli, öte yanda üzerlerinde dev isimleri yazılı küresel finans şirketlerine ait çok katlı yapılar. Singapur’un özeti denebilecek bu noktadan bakıldığında insan nerede olduğunu daha iyi anlıyor.

Merlion Park’dan finans merkezine bakış

 

Merlion Park’dan Marina Bay Sands Oteli

Singapur cadde ve sokaklarına bakıldığında, bakımlı, temiz, yer yer anlamlı heykellerle süslenmiş, ortalığın gereksiz yapılara boğulmadığı, parkların insan gözünü yormayacak biçimde tasarlandığı, kültürel merkezlere yer verildiği, kentin doğal dokusunu bozmayacak şekilde yaya ve araç trafiğinin düzenlendiği görülür. Herkesin iş yerinde olacağı düşünülen bir saatte, insanları spor kıyafetleri içinde kent merkezindeki parklarda, bu amaçla oluşturulmuş koşu parkurlarında spor yaparken görmek şaşırtıcı değildir. Oldukça pahalı olduğu söylenen kente ülke dışından varlıklı çok sayıda insanın gelip yerleştiği söylenir.

Singapur ile Yogyakarta / Endonezya arası yaklaşık 2 saat 30 dakikalık bir uçak yolculuğu gerektirir. Bu sürenin sonunda, az önceki kentten taban tabana farklı bir dünyaya geldiğini sanır insan. Singapur’un o bohem havası yerini daha dingin, durağan, kapalı ve mistik bir atmosfere bırakır.

Güneydoğu Asya’da yer alan Endonezya dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesidir. Fransa, İngiltere ve Hollanda hakimiyetleri akabinde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığını kazanan Endonezya’da Budizm, Hinduizm, Müslümanlık ve Hıristiyanlık inanç sistemleri varlığını sürdürür. Hindu tapınaklarına girerken erkek ziyaretçilere etek giydirilirken, bayanların açık kıyafetlerine ses çıkarılmaz. Hindu tapınaklarında -saygı duymakla birlikte- aşırıya kaçan ibadet ritüellerine rastlanır. Müslüman halk giyim kuşamından hemen anlaşılabilir.

Brobodur Dünya’nın tek parça en büyük Budist tapınağıdır. Bu mekan özellikle sabahın çok erken saatlerinde ziyaret edilir. Nedeni, güneşin uzaklardaki Merapi Yanardağı arkasından çıkışı sırasında yaydığı ışınların Brobodur üzerindeki yansıması görülmeye değerdir. Geniş bir alana yayılmış, yükseldikçe daralan, her katta ters lotüs çiçekleri içindeki Buda heykelleriyle özgün bir görünüm sergileyen Brobodur’un en üst katı Nirvana olarak anlamlandırılır.

Brobodur Budist Tapınağı

Bu noktaya ulaşan kişinin tüm arzularından arındığı, dünyayı artık üçüncü göz ile görüp algıladığı kabul edilir. Ancak en üst kata çıkan ziyaretçilerin Nirvana’dan ziyade çevreyi daha geniş bir perspektiften görüntülemek amacını taşıdığı rahatlıkla söylenebilir.  

Sabahın ilk ışıklarıyla Brobodur’dan Merapi’ye bakış

Ekvator kuşağında yer almasına rağmen Endonezya coğrafyasının doğal dokusuna yeşil renk hakimdir. Bol ormanlık alanların arasında seki şeklindeki çok sayıda pirinç tarlasına rastlamak mümkündür.

Pirinç Tarlaları

Cava Adası volkanik özellikleriyle bilinir. Bromo ve İjen volkanları öne çıkanlardır. Bromo Volkanı’nı izlemek isteyenler yine uykularından fedakârlık yapıp gece yarısı yola çıkarak gözün gözü görmediği bir seyir yerine gelerek neredeyse dondurucu soğukta sabahın erken saatlerine kadar bekleşirler. Ancak günün ilk ışıkları vadiye vurduğunda, ortaya çıkan manzara karşısında gecenin tüm ızdırabı ve yorgunluğu unutulur, deklanşör sesleri yoğunlaşır.

Sabahın ilk ışıklarıyla ce beyaz dumanıyla Bromo. Sağ gerisinde dumanıyla Merapi

Vadi tabanına yayılmış yoğun bir sisin içinden çıkan Bromo Volkanı, krateri içinde yanan sülfür gazının beyaz dumanını yavaş yavaş yayarken, onun gerisinde yer alan ve daha yüksek rakımlı Merapi’de dumanlı zirvesiyle manzarayı tamamlar. Bromo ile hemen hemen aynı rakımda yer alan yakınlardaki köyün bir patlama anında neler yaşayabileceğini düşününce insan ürpermeden edemez.

Bromo yakından keşfedilmeyi fazlasıyla hak eder. Bu amaçla bölgeye hareket eden gruplardan isteyenler yoğun sis altında soğumuş lavların üzerine basarak, arzu edenler at üstünde olarak volkan yakınlarına kadar yaklaşır. Buradan kratere kadar doğal merdivenler kullanılarak çıkılır. Zirveye yaklaştıkça, bir insanın o güne kadar hiç duymadığı, iniltiyi andıran, nereden geldiği pek anlaşılamayan bir ses duyulur. Krater ağzına varıldığında sesin kraterin içinden geldiği anlaşılır. Kim bilir, arzın derinliklerinde bir yerlerde oluşan aşırı basıncın Bromo’dan sızarken çıkardığı sestir bu muhtemelen. Bu ürkütücü sesle birlikte geçmişteki patlamalar nedeniyle dağdan aşağıya akmış kuru lav izlerinin görüntüsü, insana doğanın aslında sanılandan daha acımasız olduğunu düşündürür.

Bromo volkanı krateri dibi

İjen, Endonezya’nın bir başka volkanıdır. Özelliği gündüz çıplak gözle görünmeyen, kraterin dibinde yanan sülfür gazının mavi alevini alacakaranlıkta görmek için insanların beş saatlik tırmanma yoluna akşam çıkmaları ve sabaha karşı zirvede olmalarıdır. Pek akıl işi gibi görünmeyen bu yolculuk için çok sayıda gönüllü görmek mümkündür. Hatta kız arkadaşını koluna takıp zirveye çıkan, krater manzaralı bir tepede romantik saatler yaşayan çiftlerin sayısı az değildir. Fakat zirveye vardığında insan karşılaştığı doğal güzellik karşısında etkilenmeden de edemez. Toprağa çökmüş sisin üzerinde yer alan yemyeşil tepeler, İjen’in mavi-yeşil karışımı krater gölü, geçmişte sağa sola hoyratça savrulan lavların çevrede bıraktığı düzgün akış çizgileri, önceleri sağlıklı bir ağaç iken lavların etkisiyle hırpalanan, yaşamak için direnmesine rağmen dayanamayıp kuruyan bir ağaç gövdesi İjen Volkan kraterinin sabah hallerini tanımlamak için yeterli birkaç detay olabilir. Unutmadan, İjen krater gölünün Dünya’nın en asidik krater gölü olduğunu da ekleyelim.

İjen Krater Gölü ve solda yanan sülfür gazı

Endonezya’nın hep hoyrat yönlerinden söz ettik. Coğrafya sadece bunlardan ibaret değil elbet. Konakladığımız yere yakın tipik bir Endonezya köyünü ziyaret edip, yaşları 80’in üzerinde olan bir çiftin evine konuk olduk. Son derece sade, gösterişten uzak, tüm zamanlarını geçirdikleri geniş tek bir salondan oluşan evlerini açtılar bize. Küçücük oturma grubu, salonun bir köşesine oluşturulmuş mutfak, diğer köşede yer alan dinlenme bölümüyle köy evi bizlere hiç yabancı gelmedi. Ekonomik durumlarının pek iç açıcı olmadığı belliydi ancak hiçbir şeye de ihtiyaçları yoktu. Çamaşırlar sıcak havada kurutulmak üzere hemen yan tarafa gerilmiş iplere serilmişti. Etrafta dolaşan birkaç kümes hayvanı evin yumurta ve et ihtiyacını karşılayabilirdi. Yakındaki bahçeden de basit sebze ve meyve elde edilebiliyordu. Mutluydular ve yüzleri gülüyordu. Mutfağın bir köşesinde yer alan ve cam kavanozlarda korunan yerel yemiş ve meyveleri deneyimledikten sonra yaşlı karı-kocaya teşekkür ederek yanlarından ayrıldık.

Köylü çift evlerinin önünde

Endonezya’da cam, tekstil ve büyük baş hayvan derisinden el yapımı eserler üretmek oldukça yaygın. Hepsi el emeği, göz nuru denilebilecek cinsten ürünler. Geçimini bu işlerden sağlayanlara destek olmak amacıyla satın almaya niyetlenenlerin karşılarına çıkan en büyük engel, bu ürünlerin hacimli olmaları, taşınmasındaki zorluk ve kolayca yıpranabilmeleri. Yine de bu riskleri göze alabilenler az değil.

Endonezya’nın en eğlenceli yüzü tahmin edeceğiniz üzere Bali Adası’dır. Bali, Endonezya’dan çok farklı bir profil çizer. Endonezya’nın %90’i Müslüman olmasına rağmen, Bali Adası’nın %90’ı Hindudur. Tapınaklarda çok sayıda Hindu inancına sahip kişi zamanını ibadet etmekle geçirir. Gelen konuklardan da bu tapınakları ziyaret etmek isteyenler çıkabilir. Ancak tapınaklara giriş bazı kurallara tabidir. Sessiz olmak ve özellikle erkeklerin belden aşağısını kapatacak şekilde etek giymesi en göze çarpan detaylardır. Bayanlar için bu tip yaptırımlar olmaması dikkat çekicidir. Aynı gelenekle, daha sonra Malezya’da yaptığım bir mescit ziyaretinde de karşılaşmış, görevliler tarafından belden aşağısını örten kalın bir etekle ödüllendirilmiştim.

Hindu tapınağında arınmak için sıra bekleyenler

Ubud’da bulunan Maymun Ormanı ve içinde yer alan tapınaklar Bali’deki tapınaklar içinde en kutsal ve ilgi çekici olanlarındandır. Buraya girmeden uyulması gereken kurallar konuklara izah edilir. Örneğin maymunlarla göz göze gelmemek, onlara muz verirken şaka yapmamak, biraz mesafeli durmak, varsa gözlük, elde taşınan nesnelerin saklanıp maymunların alıp kaçmasına engel olmak gibi. Arzu edenlerin maymunları muz ile beslemesi serbesttir. Bunun için soyulmuş muzu baş üstünde tutmak yeterlidir. Bunu gören maymun insanın üzerine atlar, omzuna oturur, muzu yer ve başka bir omuza konmak üzere ayrılır. Bazı maymunlar muziptir. Gözlük, cep telefonu vs. gibi nesneleri alıp uzaklaşabilir. Ancak Hindu inancını bir parça anlamaya çalışmak, ibadet edenlerle empati kurabilmek için bir Hindu Tapınağına girip olan biteni izlemek denemeye değer olabilir.

Maymun Ormanında beslenen makaklar

Tapınaklardan ayrılmadan önce son olarak Uluwatu Tapınağı ve Ateş Dansı ya da Keçak’tan söz etmeliyiz. Uluwatu Tapınağı, adanın Hint Okyanusu’na bakan bir uçurumunun kenarında kurulmuş bir mekandır. Burada, Hindu mitolojisinden esinlenerek oluşturulan hikayeler, buna uygun giyim kuşam içinde olan bayan ve erkekler tarafından sahnelenir.

Hint Okyanusunda batan güneş ve sağda Uluwatu Tapınağı

 

Keçak gösterisi

Bali denince akla hemen eğlence gelir ve doğrudur da. Bu kadar tapınak arasında Bali Adası gelen konuklarına doyumsuz eğlenceler de sunar. Adanın Hint Okyanusu’na bakan sahillerinde isteyenler yükselen dev dalgalar üzerinde yüzebilir ya da altın kumlar üzerinde gönlünce güneşlenebilir.

Akşam hava karardığında, yine Hint Okyanusu sahillerinde ışıklandırılmış mekanlar gelen konuklarına müzik, eğlence, dünya mutfağından yemekler ve geceye eşlik edecek hoş aperitifler sunar. Arzu edenler Bali’nin cıvıltılı cadde ve sokaklarındaki barlara gidip ayaküstü bir şeyler atıştırıp içki alabilirler. Alışveriş meraklıları için ise seçenek sınırsızdır.

Bali caddelerinden bir görünüm

 

Okyanus sahilinde bir eğlence yeri

 

Yorucu bir o kadar da doyurucu bir gezinin sonunda Yogyakarta havaalanından Türkiye’ye doğru yola çıkarken insan, Dünya’nın başka başka yerlerinde birbirinden ilginç insan, toplum, kültür ve coğrafyaların varlığını tekrar anımsayarak derin bir uykuya dalar.

Yorum Yap