
Mavi yeşil suya bakıyorum. Kıyıya doğru agaçların uzantısının düştüğü yerlerde koyu yeşil açıldıkça göğün mavisi altında mavileşen bir şeffaf öz su. Aklıma yıllar önce yazdığım su gibi olmalı insan başlığı geliyor... Birçok insan ilk okuduğunda tepki vermiş olsa da bugün anlıyorum ki doğrudur. Ne demek istemiştim! Suyun rengi değişse de özü değişmez. Su hayattır, tatlı ya da tuzlu farketmez. İkisinde de milyarlarca canlıya hayat verir. Özü nedir; iki hidrojen, bir oksijen - H2O. Suyu nereye koyarsanız koyun özü değişmiyor. Bir havuza, bir kovaya ya da bir bardağa ama şekil değişiyor. İçine konulduğu kabın şeklini alıyor. Sadece var olmaya devam ediyor. İnsan olmak ne diyoruz o halde: Yaşamın özünü kavramış, var oluşuna değerli, güzel bir anlam verebilmiş, düşünebilen, paylaşabilen ve konuşabilen...
Peki biz insan neresindeyiz, bu var oluşu anlamanın diye soruyorum kendi kendime. Doğduğu andan itibaren aslında yok oluşa yürüdüğünü farketmiş mi? Ne amaçla bu süreyi insan olarak yaşıyor olduğunu, olacagini kavramış mı?Sadece kendi bencil arzularını görmüş ve bunlardan yine kendi soy devamı için vazgecebilmiş mi?
Dünyanın en güzel isimlerini koydukları çocuklarına yaptıklarına bakıyorum. Biri kaç aydır gündemdeki belki de bu Dünya’nın en güzel çocuğu Narin... Keşke onların hayatlarına da doğdukları zaman koydukları güzel isimler gibi güzel dokunuşlar yapabilselerdi. Daha sekiz bahar bile yaşamamış bir çocuğu, ne olduğunu bilmedigim bir sebebe kurban etmeselerdi. Eskiden anneler çocuklarına kurban ederdi kendini, şimdi ise kendine kurban ettikleri çocuklar…
Ya vahşiliğin, insan olamamışlığın daha da zirvesi Sıla bebeğe yapılanlara ne diyeyim!
Hikaye hep aynı, insan hep iğrenç bir yaratık olmaktan öte bir adım geçmiyor. Bir anne, iki yaşındaki bebeğini bu defa da sevgilisi ve komşunun iğrenç ergen çocuğuna kurban etti. Elinizde tuttuğunuz el kadar bir bebek size nasıl bir zevk verebilir? Kendi iğrenç, hastalıklı ruhunuzun tatmininden başka! Aynı olayı yıllar önce hem de kocaman adamlar tarafından annesinin fahişe olduğu nasılsa kızın da öyle olacağı zannıyla, hiç degilse ilk biz olalım gözü dönmüşlüğüyle yapan o iki cani…
Çok da eski değil daha iki yıl olmadı, yine iki yaşında üvey baba tecavüzüyle hayattan koparılan bebeğin de ölümü...
Kendini ebeveyn zannedenlerin hayatta kalması için kendi çocuklarını kurban etme dönemi mi bu?
Ah uzadıkça uzuyor kendimle konuşmalarım…
Bir şey yapmalıyım diyorum kendi kendime. Bir yandan da elinde silahla, baltayla, sopayla bıçakla gezip önüne geleni en basit sebeplerden öldüren, pimi çekilmiş bombalar, bir yürüyen ölüler seti canlanıyor gözümde.
Adalet olmayan yerde kanlar üzerine basa basa yürürsünüz.
Adalet; yetim hakkı yiyeni, hırsızı, katili, delillere rağmen ifade beyanını dikkate almayan, mağdurun yanında duran bir yapı olduğunda bunlar da olmayacak. Dilerim adil bir Dünya bizler görmesek de bir zaman gelir olur.
Şimdi benim gitme vaktim. Kalmak eğer bir şeyleri değiştirmeye gücünüz yetmemişse yapılabilecek tek şeydir.
Yalnızlığa, şekli degişse de özü değişmeyen tek şeyin koynunda yol almaya devam.
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.