Ankara doğumlu biri olarak yelkene başlama hikayem:
Şimdi diyeceksiniz ki: “Ankara’da büyüyüp de nasıl oluyor da en büyük hobin yelken oluyor?” İşte bu soruyu ben de defalarca duydum. Cevabı basit: Denizi olmayan bir şehirde büyümek, denize daha çok özlem duymanı sağlıyor.

Çocukluğumdan beri her yaz ailemle Marmaris ve Fethiye’de tekne kiralayıp tatile çıkıyoruz. Annem ve babam tekne kullanmayı bildiği için her şeyi kendimiz yapıyoruz. Yani bizim tatiller, aslında tatilden çok “denizde görev paylaşımı” gibi geçiyor. Babam dümende, annem baş tarafta demirle uğraşırken ağabeyimle ben kıç halatlarına bakıyoruz. Yelken açıldığında ise hepimiz miço! İşte o yıllarda fark ettim ki ben teknede sadece görev almıyor, aynı zamanda kendimi buluyorum.


Bu deniz ve yelken sevgisi beni 2019’da amatör denizcilik ve telsiz ehliyeti almaya, ardından YY1 ve YY2 eğitimlerini tamamlamaya kadar götürdü. Üniversiteyi bitirip İstanbul’a taşındığımda ise deniz ve yelkenin artık sadece tatillerde değil, hayatımın bir parçası olmasını istedim. “Madem bu kadar yakındayım, neden yarışlara katılmayayım?” dedim ve kendimi bir anda uzun süredir yelken yapan birkaç arkadaşım sayesinde yelken yarışlarının içinde buldum. Şu anda yirmi altı yaşındayım.


İlk yarış ve antrenmanlarda hissettiğim şey çok netti: “İşte bu!” Tenis ve kayak geçmişim vardı ama yelkenin takım sporu ruhu bambaşkaydı. Herkesin tek bir amaç için, aynı anda, uyumla hareket etmesi… Bir kişinin bir saniyelik gecikmesi, bir halatın bir anlık sıkışması, bir yelkenin yanlış ayarı yarışın kaderini değiştirebiliyor. O detayların önemini fark ettikçe merakım ve öğrenme isteğim katlanarak arttı.

Yaklaşık bir buçuk yıldır Hedef Yelken’de yarışıyorum. Normal bir yarış günü hafta sonları sabah sekizde teknede olup akşam altıda geri dönüyoruz. Arkadaşlarım “Bir tam mesai gibi denizde geçiyor, sıkılmıyor musun?” diye soruyor. Onlara hep şunu söylüyorum: İnsan sevmediği bir şeyi beş dakika bile yapmak istemez; sevdiği bir şeyi ise saatlerce yapar, başından kalkmak istemez. Benim için yelken tam da böyle bir şey. Yoruluyorum, morarıyorum, bazen soğuk ve yağmurla uğraşıyorum ama karaya çıktığımda ruhum dinlenmiş oluyor. Çünkü teknede hayatın stresinden, gündelik sorunlardan tamamen uzaklaşıyorum. Orada sadece rüzgâr, dalga, takım arkadaşların ve sen varsın.


Yelken, bana göre sadece bir spor değil; bir yaşam biçimi. Paylaşmayı, ekip olmayı, doğayla uyum içinde kalmayı öğretiyor. Herkesin bir gün mutlaka yelken deneyimlemesini isterim. Çünkü bir kere o zevki tadınca, emin olun siz de benim gibi “işte bu” diyeceksiniz.
Konuk Yazar: Petek Kocatürk
Fotoğraflar: Petek Kocatürk Arşivi
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.