Etkinlik, mükellef bir kahvaltı sofrası etrafına dizilmiş yelken camiasına aşina basın mensuplarına, Bosphorus Cup kurucusu Orhan Gorbon ve Bosphorus Cup ekibinin yaptığı çok kapsamlı bir sunum ile gerçekleştirildi.
Mekan seçimi de aslında çok anlamlıydı. Vaktiyle mimar dedesi rahmetli Rebii Gorbon’un tasarımı ile inşa edilmiş tarihi Liman lokantasının yine Gorbon seramikleri ile donanmış yeni yerinde Gorbon adını ve Bosphorus Cup’ı anlamlı bir şekilde buluşturmuş oldu.
Orhan Gorbon öncelikle kendi hikayesini anlatarak ardından Bosphorus Cup’ın nasıl başladığını ve bugünlere nasıl geldiğini anlattı.
Orhan Gorbon özel tasarım Bosphorus Cup kupası ile birlikte
Orhan Gorbon, gençliğinde ailesinin seramik işi son bulunca kendisine bir iş kolu arayışına girmiş ve spor pazarlama üzerine bir şirket kurmuş. Çok küçük yaşından beri yelken sporunun içinde olduğu için 2001 yılında bir yarış organize etme hayali kurmuş. Gerek tarihi ve mimari dokusu ile İstanbul’umuzu en iyi anlatan, gerekse çetin parkuru ile çok zevkli yarışlara sahne olan İstanbul Boğazı’nı temasının merkezine oturtup Bosphorus Cup markası altında ilk yarışı 2002 yılında gerçekleştirmiş.
Uzun yıllar tutku ile içinde olduğu yelken sporunun heyecanını paylaşma isteğinin getirdiği motivasyon ile de markasını bu seneye kadar başarılı bir şekilde büyüterek bugünlere getirmiştir.Zaten bu heyecanı da sunumu süresince her halinden belli oluyordu. Öyle ki sunumuna ilk anda hiç bilmeyenler için kolay anlaşılabilir yelken teorisini anlatarak girdi. Bu beni özellikle ilk anda şaşırttı tabi ama söyleşinin ilerleyen zamanlarında değerli katılımcılardan gelen soru ve temennileri duydukça - yılların tecrübesi ile - böyle giriş yapılmasının ne kadar yerinde olduğunun gayet güzel farkına varmış oldum. Örneğin “Yelkenler neden siyah?, Beyaz ya da rengarenk olsa daha güzel olmaz mıydı?, Siyah iç karartıcı.” gibi soru ve yorumları Orhan Gorbon gayet sabırla ve anlayışla bildiği detayları aktararak yanıtladı.
Sunum, geçmiş yarışlardan seçilmiş fotoğraf kareleri ile devam etti. Fotoğraflara çok önem vermişler ve her yarışa dünyadan ve ülkemizden uzman fotoğrafçılar davet edip yarışların eşsiz bir görsel arşivini oluşturmuşlar. Hem İstanbul’un görsel anlamda tanıtımı, hem de şehrimizin 20 senede nasıl değiştiğini anlamak açısından çok faydalı bir iş yapılmış. Yakın gelecekte bu fotoğraf arşivlerini bir sergi ile de tanıtmayı planlıyorlar.
Markayı geliştirirken dünyanın en çok izlenen, en çok bilinen ve rağbet gören yarışlarını da kendilerine örnek almışlar. Özellikle 172 senelik geçmişi olan America’s Cup ve 34 senelik geçmişi olan Vendèe Globe yarışlarından ilham almışlar. Bizim de 21 senelik geçmişi olan Bosphorus Cup kupamız var ki inşallah çok daha uzun yıllar dünyada yelken sporuna gönül verenleri buluşturmaya devam edecek.
Bu iki önemli yarış ve hatta yelken yarışı olmasa bile bir spor etkinliği olarak Tour De France’ın ülke tanıtımında ne kadar önemli olduğu konuları konuşulduktan sonra söz Bosphorus Cup için özel olarak tasarlanmış kupaya geldi.
2002 yılında başlayan Bosphorus Cup için 2004 yılında endüstriyel tasarımcı Can Yalman hem bu önemli organizasyona ait bir kupa olması gerektiği fikrini ortaya koyuyor hem de iki kıta arasında bir rekabet ve zafer sembolü olan kupayı tasarlıyor. Daha sonra kupa Kapalıçarşı’da Süren Gümüş’te el işçiliği ile imal ettiriliyor. Saf gümüş ve camdan oluşan eşsiz kupa, her sene sonuçlar belli olur olmaz yarışı kazanan takıma daha denizdeyken teslim ediliyor. Kupa bir sene o takımın misafiri olduktan sonra yeni yarış öncesinde yapılan kupa teslim töreni ile tekrar organizasyon komitesine geri veriliyor.
2004 yılında Can Yalman’ın tasarladığı Bosphorus Cup kupası
Söyleşideki bir başka ilginç konu da Orhan Gorbon’un bir peçeteye karaladığı ve önce poster sonra da tişört baskısı olan aşağıdaki “Boğaz Akıntıları” çizimi oldu.
Boğaz Akıntıları çizimi
Boğaz’a ilk kez çıkmaya karar veren her denizcinin en büyük endişelerinden biridir bu akıntılar. Hem Boğaz’dan gelip geçen ticari gemileri ve yolcu taşıyan vasıtalar ile tur teknelerini kollayacaksın hem de makineye tam yol verdiğin halde niye gitmez bu meret diye hayıflanacaksın. Tabi bu son söylediğim biraz abartı oldu. Boğaz’da akıntı olduğunu bilmeyen denizci yoktur sanırım ama bu akıntıların ana yönü nedir, nerelerde girdap yapar, nerede tersine döner ve asansör misali sizi hop diye kuzeye çıkarır bunları çoğu denizci bilmez. Ben bile ilk girmeden önce o kadar kaynak araştırıp şöyle çıkarım, böyle çıkarım diye hesaplarken Salacak’ta takılıp sonra herkes nereden çıkıyor diye bakıp peşine takıldığım da olmuştur. Bu akıntılardan faydalanmak elbette ki yarışçıların da izlemesi gereken en önemli taktiklerden biridir.Ondan zaten ‘’Bütün tekneler daracık yerlerden geçerler, insanlar da merak eder, koca deniz varken niye herkes buradan geçiyor diye’’ şeklinde anlatmıştı Orhan Gorbon da söyleşinin başında.
Daha sonra bu sene yapılacak olan ‘’22’nci Bosphorus Cup’’ yarış programı paylaşıldı.
21 - 24 Eylül tarihlerinde yapılacak yarışların programı:
- 21 Eylül Perşembe : Antrenman yarışları
- 22 Eylül Cuma : Caddebostan Kalamış Adalar parkurunda yarışlar
- 23 Eylül Cumartesi : İstanbul Boğazı yarışı
- 24 Eylül Pazar : Caddebostan Kalamış Adalar parkurunda yarışlar ve denizde ödül töreni
Meraklıları için 23 Eylül’de yapılacak Boğaz yarışı Çırağan Sarayı ile Hisarlar arasında yapılacak olup saat 11:00 itibarı ile yatlar Boğaz’da boy göstermeye başlayacaklar. Tabi bu yarışlar için yaklaşık 5 saatlik bir süre ile İstanbul Boğazı her iki yönde de geçişlere kapatılıyor olacak.
Söze şimdilik burada ara verip, yarışlarda tekrar buluşmak üzere hoşçakalın diyelim.
Yazı ve Fotoğraflar: Fatih Şenyüz
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.