Evet. Kum saatinin doğumumuzla birlikte ilk ve son kez çevrildiği ve akan her kum tanesinde ömrümüzün sonuna doğru yürüdüğümüz bu adına hayat dediğimiz eşsiz deneyimde bu kısacık zamanda bile zaman zaman öyle anlar yaşıyoruz ki hayat durmuş gibi nefes alamıyormuş gibi ya da aldığımız nefesin birilerinin son nefes olduğunu hissediyormuş gibi.
Bazen hele de son yıllarda sıkça yaşıyoruz gibi bu duyguyu, içimiz dar geliyor. Dışarıda, o koskoca kalabalıkta yalnızlığa inatmış gibi sadece göstermek için. Yaşadığımız, taklit ettiğimiz kendimizden kaçışın zirvesi olan o duygu. Her birimizde farklı farklı sirayet eden ancak özünde aynı olan eğitilmişlik, ipin ucunu kaçırmışlık, yavanlık duygusu paylaşıp durduğumuz şeyler var ya farkında mısınız? Artık onunda bir tadı kalmadı, havası kaçtı. Yani sosyal medya dediğimiz sosyalleşmenin, insan olmanın düşmanı olan o asosyal medyanın da tadı yok artık… Orada duygular, mutluluklar, kavgalar, nefretler, paylaşıla paylaşıla yitirdi anlamını. Zaten artık bunun adı da kaba tabiriyle yalama olmuşluk hali, sürmeneaj da diyebiliriz orada. Öylece duran fişi çekilmiş insanlar ya da onlardan kalanlar. Hiçbir duyguyu çocukça kalpten yaşayamadığımız çocukken ayrı, gençken ayrı, çalışırken ayrı, evlenince, anne baba olunca sonra büyük anne büyükbaba olunca ayrı sorunların içinde debelenmişlik hali. Böyle insanlarda insan nedense bir su kaynağı istiyor ya dolu dolu su içmek ya bir dere ya da göl kenarına ya da daha iyisi bir denize ulaşmak. Bu da olmazsa okyanus diyoruz. Hepsinde de bir kaybolma isteği yatıyor sanki…
Ben okyanusta kaybolmayı diledim, su yetmedi. Dere kenarı da, göl de, deniz de yetmedi. Yeniden kendimi minicik bir tekneye atıp okyanusta kaybolmak istedim. Bunu yapabilenlere, buna cesaret edenlere selam yolladım. En büyük kayboluşu yaşamaya cesaret et.