Bodrum denince akla hemen uzun tatillerin ya da emeklilik günlerinin vazgeçilmez uğrak yerlerinden biri gelir. Tabi ki mavi denizi, temiz havası, turistik ve eğlenceli atmosferiyle emsalleri arasında öne çıkan bir beldemizdir Bodrum. Adına şarkılar bestelenen, “Halikarnas Balıkçısı” olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın sürgün yıllarını geçirdiği, ünlü tarihçi Heredot’un doğum yeri olan Bodrum yerli yabancı herkesin “görmeden ölmek istemediği” yerler listesinin üst sıralarındaki yerini korumaya devam ediyor. Oysa Bodrum’un pek bilinmeyen, fazla da merak edilmeyen sadece meraklılarının ilgi sınırları içinde yer alan başka özellikleri de vardır. İşte Bodrum’un o pek bilinmeyen arka planını görebilmek için biraz gerilere gitmek gerekir.
Karya…
Bugünkü Aydın, Muğla ve Denizli kentlerinin bir kısmını içine alan coğrafi bölge antik çağlarda Karya (Karia) olarak adlandırıldı. Komşu Lidya, Frigya, Likya ile birlikte Güneybatı Anadolu’yu oluşturan krallıklardan biriydi Karya. Ege Denizi’nin Anadolu kıyılarına yayılmış ve “İonlar” adı verilen halk topluluğunun söz konusu coğrafyada yer alan bölümüydü. En bilinen kentleri Mylasa (Bugünkü Milas), Labranda, Heraklia, Gerga, İasos (Bugünkü Kıyıkışlacık), Halikarnassos (Bugünkü Bodrum), Stratonikeia, Lagina, Alinda, Euromos ve Alabanda idi.
Tarih boyunca Karya; sırasıyla Spartalılar, Atinalılar, Pers İmparatorluğu, Makedonya İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti altında kalmış bir bölgeydi.
Karya’nın (Karia) en başat kenti Halikarnassos idi. Halikarnassos ilk başlarda üzerinde Rodos Şövalyeleri tarafından kale inşa edilmiş küçük bir adacıktı. Zamanla adacık kara ile birleştirildi ve bugünkü halini aldı.
Yazımızın konusu tarih değil ama Halikarsassos’un önemini vurgulamak için bazı köşe taşlarını da anımsamamız gerekiyor.
Pers hakimiyeti döneminde Halikarnassos, Hekatomnos’un yönetimi altındaydı. Hekatomnos sarayını önceleri Mylasa’ya (Bugünkü Milas’a) taşımışsa da yerine geçen oğlu Maussolos, sarayı ve yönetim merkezini tekrar Halikarnassos’a nakletmişti. Halikarnassos, Maussolos zamanında en parlak dönemini yaşadı. Maussolos öldükten sonra yani bundan yaklaşık 2500 yıl önce Halikarnassos, Maussoslos’un kız kardeşi ve aynı zamanda karısı olan Artemisia’nın yönetimi altına girdi. Artemisia ya da tarihteki bilinen adıyla I. Artemisia, Yunanlılara karşı Salamis Deniz Savaşı’nda kahramanlıklar gösteren tarihin ilk kadın filo komutanıydı, amiraliydi.
Artemisia, kardeşi ve kocası Maussolos için bugün antik dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen bir Maussoleum (Mozole) yaptırdı. Bir süre sonra Rodos Şövalyeleri tarafından kale yapımına taş ihtiyacı için yıkılan mozolenin yeri 19. yy. sonunda yapılan kazılarda bulundu ve ziyarete açıldı.
Halikarsassos sadece Artemis ve Maussolos ile anılmıyor tabi ki. Şair ve filozof Heraklitos, tarihçi Heredot Halikarnassos’da yaşamış ve tarihe mal olmuş kişilerdi.
Bugüne gelirsek…
İşte yukarıda özetle geçilen Halikarnassos’un dünden bugüne uzanan tarihi seyri, bugün kentin kurulduğu o küçücük ada üzerinde, Rodos Şövalyeleri tarafından inşa edilen ve bugüne kadar gelen Bodrum Kalesi içinde oluşturulmuş “Bodrum Su altı Arkeoloji Müzesi”nde izlenebiliyor. Bugünkü yazımızın ana konusu da bu müze olacak.
Geçtiğimiz yıllarda tekrar restore edilerek ziyarete açılan “Bodrum Su Altı ve Arkeoloji Müzesi”, daha giriş kapısından başlayarak ziyaretçiyi tarihi bir kronoloji içine sürüklüyor. Eğer konuk bu ziyaret için yeteri kadar zaman ayırırsa hem geçilen bölgelerdeki “Açıklama Levhaları”nı okuyarak tarihi bilgilerini tazeleyecek hem de gördükleriyle bağdaştıracaktır.
Sözü daha fazla uzatmadan görüntüler eşliğinde müzeyi birlikte gezelim.
Kalenin iç duvarlarında yukarıda görülen levhalara çok sık rastlıyoruz. Kale kimin hakimiyetine girmişse, hangi tarikat etkisi altındaysa, hangi mühendis inşa etmişse, hangi Şövalyeler tarafından ele geçirilmişse onların armaları bu levhalara işlenerek duvarlara monte edilmiş.
Halikarnassos aynı zamanda ticaret yolları üzerinde yer alan ve ekonomik önemi olan bir kentti. Bu amaçla bölgedeki limanlar arasında mal ve eşya taşıyan tekneler Halikarnassos yakınlarından geçiyordu. İşte bunlardan biri 800’lü yılların sonunda Bozburun (Marmaris) açıklarında battı. 1100 yıl sonra 1900’lü yılların sonunda bulundu ve yüzeye çıkarıldı. Teknenin neredeyse tamamı şarap dolu amforalarla yüklüydü: “Bozburun Batığı”.
Bozburun Batığı’ndan çıkarılan amforalardan bir görünüm
Kalenin orta avlusunda “Kale Cami” olarak adlandırılan bir ibadethane var. Ancak burası aslında bir şapel. Osmanlı hakimiyeti döneminde camiye dönüştürülmüş. Şapel temelinde yapılan kazılarda bir de mezara rastlanmış.
Kalenin açık alanlarında, yapılan çeşitli kazılarda ortaya çıkarılan farklı dönemlere ait buluntular sergilenmiş.
Yazı ve Fotoğraflar: Levent Dinçer
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.