Röportajımızın ilk bölümünü aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz.
https://yelkenciningazetesi.com/denizlerin-pirinden-hayat-dersleri
Yelkencinin Gazetesi: Yıllar içinde denizcilik sektöründe ne gibi değişimler gözlemlediniz? Sizce bu değişimler sektörü nasıl etkiledi?
Orkan Güler: Yıllar içinde ülkemizde ve uluslararası platformda denizcilik sektörünün ister ticari gemicilik, ister özel yat olarak ne derece ilerlediğini görmemek mümkün değil. Piyasanın içinden gelen birisi olarak müşteri tarafından talep edilen tekne boylarının sürekli daha büyüklere doğru yöneldiğini gözlemliyorum. Örneğin 1970’li yıllarda ülkemizde, boyları 9-12 metre bandında olan ahşap tekneler büyük sayılır ve sahiplerine milyoner gözü ile bakılırdı. 80’li yıllarda özellikle guletlere olan talep ile birlikte tekne boyları 15-18 metrelere ulaştı.
Günümüzde yerli imalatların ve yurt dışından ithal edilen teknelerin adetlerinde patlama yaşandığından artık boyları 20 metrenin altında kalan teknelere pek rağbet edilmiyor ve küçük gözü ile bakılıyor.
Bunun bir yan etkisi olarak tekne aksesuar piyasası da yıllar içinde kendini çok geliştirdi. Artık her aksesuarın bir yerli muadili piyasalarda kolaylıkla bulunuyor. Tüm dünya markaları aksesuarların TC distribütörlükleri, yaptıkları ciro üzerinden boy boy madalyalar kazanıyor. Mesela çok iyi hatırlıyorum, 70’li yıllarda sandalıma zehirli boya almak için Karaköy’de Perşembe Pazarı’na gitmek zorunda kalıp orada da sadece iki renk; yeşil ve kırmızı olarak tek tip satılan, kiloluk ambalajda Moravia’nın zehirli boyasını alırdık.
Yine paslanmaz çelik diye bir şey bilinmezdi. Tüm kullanılan vidalar, kırmızı kutularda satılan Yıldız marka ve sarı malzemeden imal edilmiş düz başlı vidalar idi ve bir, iki kere kullanıldıktan sonra kafaları deforme olurdu. Deniz şartlarına ve UV ışınlarına mukavim vernik yoktu, ustalar ahşap yüzeylere bezir yağı uygulardı. Seneler sonra yat vernik adı altında ürünler piyasada kendini göstermeye başladı. Epoksi nedir bilinmezdi, macunlar litapon ve üstübeçten karıştırıldı. Meges ve Semparoc gibi yapıştırıcı ürünler ilk çıktığında imalatta reform etkisi yaratmıştı. Günümüzde Türkiye’de artık tüm ürünler ve sistemler bulunmakta ve profesyonelce kullanılmaktadır. Örnegin fiber, karbon, alüminyum, polietilen veya kompozit tarzı üretimlerin en üst teknik seviyede ve mükemmel şekilde üretilebildiğini görüyorum.
Y.G: Denizcilik mesleğinin zorlukları ve avantajları nelerdir? Bu yaşam tarzını seçenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
O.G: Denizciliğin her dalı meşakkatli zor bir iştir; azim, sabır ve sevgi ister. Denize âşık değil de buna sadece mesai saatlerini dolduracak bir iş gözü ile bakarsanız kendinizi geliştiremezsiniz ve yıpranırsınız.
Kendi penceremden bakacak olursam çok detaycı bir kişiliğim, iş anlayışım ve beklentim olduğundan dolayı altına imzamı attığım tüm projelerin olabildiğince mükemmel olması için elimden gelen gayreti gösteririm. Bu prensibe sahip olmayan kişi ve firmalar ile çalışmak, sürekli olarak sonradan gözle görülemeyecek ufak detayların bile aslında ne kadar önemli olduğunu anlatmak beni fevkalade yoruyor, yıpratıyor ve mutlu bir insan olmamı engelliyor. Mesleki açıdan denizciliği seçecek kişilere bu işin sadece okulunu okumuş olmak sureti ile muvaffak olamayacaklarını, yaptıkları işi candan sevmek ve sürekli tecrübe kazanmalarının gerektiğinin önemini tekrar arz etmek isterim.
Y.G: Yelkenli bir teknede yaşamak nasıl bir deneyim? Günlük hayatınızı nasıl etkiliyor?
O.G: Denizde yaşamak, tekne ile bir olmak, 7-24 ve 365 gün üzerinde bulunmak tabi ki tercih meselesi ve herkesin dayanabileceği bir yaşam tarzı olmayabilir. Özellikle kış aylarında teknenin kamarasına kapanmak, soluğanları, soğuğu, rüzgârı ve rutubeti hissetmek bazı insanlar ve özellikle evcimen bayanlar icin tahammül edilemeyecek bir unsur haline gelebilir. Ben 40 seneden fazla teknelerimde yaşıyorum ve Allah bir mani vermediği sürece bu huzur dolu yaşam tarzını mümkün olduğu kadar sürdürebilmeyi arzu ediyorum. Hatta vakti geldiğinde ve bana nasipse son nefesimi bile yine teknemde vermeyi isterim.
Benim gibi bu izole ve asosyal yaşam tarzına alışmış insanlar, tarif ettiğim sınırların dışında cereyan eden karmaşık hayata yabancı kalır, şehir curcunası ve gürültüden rahatsız olur ve bir an evvel bildikleri mahfuz ortama dönmeyi arzu ederler.
Y.G: Yelkenlinizde yaşamaya karar verirken en büyük motivasyonunuz neydi?
O.G: Denizciliği sevmemin en büyük motivasyonu, daha 5-6 yaşlarımda beni kendi evlatları gibi kabullenen ve Antares II isimli yelkenlilerinde yaşayan rahmetli Dündar Sözbir ve Rum asıllı eşi Marta hanımdır. Antares, 60’lı yılların sonunda Üsküdar Salacak’ta Muharrem ve rahmetli İlyas usta (Kısmet’i inşa eden marangozlar) tarafından inşa edilmiş, Athar Beşpınar tarafindan çizilmiş, Clipper tarzı, kalyonlar gibi aynasında pencereleri olan, keç tipi armalı bir yelkenlidir. Bu ailenin teknede sürdürdükleri yaşam tarzı beni o kadar etkilemiş ve hayran bırakmış olmalı ki bende sonraki hayatımı bu doğrultuda yaşamaya karar verdim. Teknede yaşamaya karar vermemin en büyük motivasyonu ise onunla bir olmaktır.
Tüm deniz vasıtalarının ister küçücük sandal, ister yelkenli, ister kocaman bir gemi olsun hepsinin farklı bir kişiliği ve ruhunun olduğuna kesinlikle inanan bir kişiyim. Dümenine geçtiğim tekneler ile konuşur ve onları hissederim. Kimi tekne inatçı ve hırçındır, kimi ise munis ve ağırbaşlı bir endam sergiler. Bu duyguların olduğu ortamı doyasıya yaşamak ve bundan ayrı kalmak istemediğimden dolayı çok sene önce kara yaşamını terk edip topyekûn teknede yaşamaya karar verdim.
Y.G: Teknede yaşarken olmazsa olmaz dediğiniz ekipmanlar veya teknoloji araçları nelerdir?
O.G: Teknede yaşarken ihtiyatınızın olacağı ekipmanlar aslında başlı başına ve uzun bir röportaj konusu olabilir. Ancak hemen aklıma gelen birkaç başlık atabilirim:
Deniz ortasında teknik bir arıza yaşadığınızda, alışıldığı üzere hemen tekne imalatçısına veya distribütörü olan firmaya telefon ederek yardım çağrısında bulunmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu yüzden teknenin teknik ve mekanik teçhizatı hakkında temel bilgi sahibi olmak ve gerektiğinde bir takım tamiratları kendiniz yapmanızda fayda vardır. Bundan dolayı teknenizde bir adet tornavida ve bir adet pense bulundurmak kesinlikle yetersizdir. Şahsi tavsiyem, en kaliteli su geçirmez marka kıyafetleri veya her hafif rüzgâra uygun çuval çuval yelkenler, çıpa motifli yemek takımları alırken biraz da zorda kaldığınızda güvenliğinizi sağlayacak el aletlerini teknenizde bulundurmanızı düşünmeniz olacaktır.
Bunun haricinde teknede en korkulacak tehlikelerden biri yangındır. Büyük ve klas onaylı teknelerde yangın algılama sistemleri şart koşulmuştur. Ancak yelkenli ve klas dışı boyutlarda kalan teknelerde de yangın önlemlerimizi almamız gerekmektedir. Teknenin her kamarasında mutlaka pil ile çalışan bir yangın-duman detektörü hatta bunların karbonmonoksiti de tespit edebilen özellikte olanlarından bulundurulmasını tavsiye ederim.
Yine hemen aklıma gelen konulardan biri sintine pompasıdır. Günümüzde seri üretim veya ithal teknelerde bulunan bir su bardağı büyüklüğündeki oyuncak sintine pompaları, teknenizin ciddi bir hasar alması veya tuvalet / motor hortumlarının patlaması gibi olağan sebeplerden dolayı batma tehlikesi geçirdiğinde kapasite olarak kifayetsiz kalacak ve sizin hasarlı şekilde en yakın limana ulaşmanızı sağlayamayacaktır. Bundan dolayı teknenizin boyutlarına ve sintine hacmine uygun şekilde daha büyük kapasiteli ve tercihen bir değil de birkaç adet elektrikli sintine pompası bulundurulmasını öneririm.
Devam Edecek.
Röportaj: Banu Demir / Yelkencinin Gazetesi
Fotoğraflar: Orkan Güler / orkanguler@hotmail.com
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.