Fotoğraf: Selahattin Bilbey
Bizim toplumumuzun çoğunluğunun kullandığı bir söz vardır. ‘’Temizlik imandan gelir‘’ Çok imanlı bir toplum olduğumuz için bugüne kadar toplumumuz her şeyi denize attı. Biliyorsunuz pis zamparalarda teknelerinde ip ucu bırakmamak için marinalarda denize avadanlıklarını atarlar. Çoğunuz rastlamışsınızdır. Bir atılmayan maske ve eldivenler kalmıştı. Onlarında yüzlercesi denizde.
Maskelerin yok olma süresi 6 ay ile 1.5 yıl,
Plastik eldivenlerin yok olma süresi 1000 yıl.
Ya da yok olmadan büyük deniz canlıları tarafından yutulacaklar.
Temizlik bilincinin yerleşmesi için birkaç nesil geçmesi gerekiyor diyorlardı. Bizde on nesil de geçse temizlik bilinci yerleşmez. Hele ki topluma Suriyelilerde dahil olduğuna göre varın gerisini siz düşünün.
GÖZ ZEVKİ OLMAYAN TOPLUMLAR PİS OLUR.
Temiz toplum olduğumuzu iddia eden varsa ispatlasın.
Size yaşadığım birkaç olayı anlatayım.
‘Dolmabahçe’ vapuruyla yıllar önce Yalova’dan İstanbul’a gelirken iskele tarafındaki sırada otururken yanımdaki mahluk önce piyangosuna baktı, çıkmayınca listeyle birlikte yırtıp denize attı. Sonra geminin büfe görevlisinden antep fıstığı aldı. Önce kabuklarını sonra boş paketi denize attı. Daha sonra kutu kola aldı. Kolayı bitirince kutuyu denize attı. Peşinden kare çukalata satın aldı, yedi. Folyosuyla kağıdını denize attı.
Yaşı benim gibi yetmişe yakın olanlar bilirler. Adalar ve Yalova İskelesi eskiden Galata Köprüsü üzerindeydi. Adalar İskelesi Eminönü’ne yakın noktadaydı. Yalova İskelesi Karaköy’e yakın noktadaydı. Yalova’ya giden vapur en az iki ada iskelesine de uğrardı. Vapur köprüye yaklaşmaktaydı. En sonunda dayanamadım.
Be adam ‘’ORASI DİPSİZ ÇÖP TENEKESİ DEĞİL. AYIP DEĞİL Mİ?‘’ dedim.
Adam da bana ‘’SANA NE ULAN? DENİZ BABANIN MALI MI?‘’ dedi.
Ayağa beraber kalktık. Serde gençlik vardı. Yumruklarımız karşılıklı konuşmaya başladı. BİLİYORSUNUZ KAVGADA YUMRUK SAYILMAZ. SONUCA BAKILIR.
Araya girdiler. Gemiciler geldiğinde vapur iskeleye çoktan yanaşmış, yarısı boşalmıştı. İskeledeki köprü altındaki polis noktasından polisler geldi. Muhtemelen kaptan veya yolcular haber verdi.
Denize çöp atanın dudağını patlatmışım. O da benim sağ kaşımı şişirmişti. Polisler bizi TARİHİ KARAKÖY KARAKOLU’na götürdüler. Önce pansuman yaptılar. Sonra ifademizi aldılar. Baş komiser bize ‘’NİYE KAVGA ETTİNİZ?‘’ dedi. Önce ben anlattım. Tabi denize çöp atanın anlatacak bir şeyi yoktu. Fakat ben falancanın bilmem nesiyim diyerek nüfus kullandı. Bizi barıştırdılar. Önce denize çöp atanı gönderdiler. Bana çay ısmarladılar, yarım saat tuttular.
Baş komiser bana giderken ne dedi, biliyor musunuz? ‘’DELİKANLI SENİN İŞİN Mİ YOK? NE OLMUŞ DENİZE ÇÖP ATTIYSA?‘’
Akşam bir de babamla anneme hesap verme durumundaydım. Ne anlatacağım diye plan yaparken doğrusunu söylemeye karar verdim. Rahmetli babam az konuşurdu. Bu olayda da hiç konuşmadan kaşlarını çattı. Bir süre sonra ‘’ Bir daha üstüne elzem olmayan işlere karışma, ilgililere bildir. ‘’ dedi.
Yine başka bir Yalova seferinde yaşadığım bir olay:
Fenerbahçe mi, Dolmabahçe mi, Paşabahçe vapuru mu hatırlayamıyorum. İkinci mevkinin önündeki büfenin elemanları denize sürekli 18 litrelik peynir tenekeleriyle sefer sırasında çöp döküyorlardı. Çöpte sıkma portakal kabukları, gazoz kapakları, sigara paketleri, çay paketleri vardı. Denizin üzerindeki portakal kabuklarını göz önünüze getirin…
Büfe sahibini önce ikaz etmeyi düşündüm. Fakat kadroları geniş olması sebebiyle hastanelik olabilirdim.
Babamın sözü aklıma geldi. ''İlgililere bildir'' demişti.
Vapurdan indikten sonra durumu iktisat müfettişi olan bir arkadaşıma bildirdim. O da bana ‘’O vapurun hangi saatlerde iskelede olduğunu öğren.‘’ dedi. Bende Karaköy yüzer iskeledeki enspektör arkadaşımdan saatlerini öğrendim. Müfettiş arkadaşımla birlikte bende gittim. Hatırladığım kadarıyla öğlen 13:00 seferinden önce vapura baskın yapıldı.
Yazın sıcak bir günüydü. Vapur ayakta yolcu alarak gidiyordu. İnsanlar merdivenlerde oturuyordu. Büfeye 15 gün kapama cezası verdiler. Büfe sahibi alüminyum tepsilerini garsonların kafasına vura vura farklı şekillere soktu. Tabi kaptan geldi. Erteletmeye çalıştı. Bize söyleseydiniz dedi.
Müfettiş arkadaşım ‘’SİZİN VAPURUNUZDA OLANLARDAN HABERİNİZ YOK GALİBA.‘’ dedi.
Bende kaptana DENİZİN ÜZERİNDEKİ PORTAKAL KABUKLARININ VE ÇÖPLERİN FARKLI GÜNLERDE ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİM. Kaptanın sesi çıkmadı.
Bir daha denize vapur büfelerinden çöp dökmediler. Çünkü ŞAİBESİ VUKUUNDAN BETERDİR diye bir söz vardır. Artık bilmiyorum. İşletme mi talimat verdi, duyuldu da korkudan mı denize çöp atmadılar?
Büfenin sahibine gelince yıllar sonra öğrendim ki çok yakın bir arkadaşımın amcasıymış. Fakat yine de sonuç değişmezdi.
Gücüm yettiği kadar denizlerimizi korumaya çalıştım. Yaşım yetmişe yaklaşıyor. Ömrüm yettiği müddet zarfında korumaya çalışacağım.
Bu arada maalesef bazı yelkenli tekne ve motoryat sahipleri teknelerindeki çöpleri birkaç poşeti üst üste getirerek seyirleri esnasında denizin üstüne serseri mayın gibi bırakıyorlar. Bunlar ya bir süre sonra batıyor ya da sahile vuruyor. YAZIKLAR OLSUN.
BİLMEYENLER ÖĞRENSİN. DENİZLER DİPSİZ ÇÖP TENEKESİ DEĞİLDİR.
Yazı: B. Hulusi Gürbüz
Yapılmış Yorumlar (1)
Çok iyi yazmışın, tebrik ederim... Bu konu kültür ve vicdan işidir. Her yeri çöplüğe çevirenler, denizleri de çöplüğe çevirmektedirler... Herkesin bu konuda bilinçli olması insanlık gereğidir..