Dizi... Dizi... Diziler...

Bir akşam sadece bir akşam elime kumandayı alıp dizi dizi dolaştım. Bazı zamanlarda da denk gelmiyor değilim, zira, hangi kanalı açarsanız açın günün hangi saati olduğu fark etmiyor her dakika bir diziye denk geliyorsunuz.
 
 
Eskiden yabancı diziler de olurdu, arada bir. Mesela bir Agatha Christie gibi Mike Hammer gibi, Dallas, Mavi Ay ve daha aklıma gelmeyen, insanlarımızın büyük bir merakla bekledikleri dizi filmler vardı. Biz dizi piyasasında biraz Brezilya dizileriyle yarışmaya başlayınca hepsinin yerini aldı yerliler.
 
 
Aslında bizim insanımızı, bizi anlattıklarını düşünerek, bize bir ayna vazifesi görebilir, bizi belki sorunlar karşısında bir adım daha yukarı çıkarabilir diye düşünerek mutlu olmak gerekirdi.
 
 
Ancak gel gör ki, Türk edebiyatının en çok kabul görmüş, sevilmiş, okunmuş roman ve hikayeleri başta olmak üzere her tür kurgu bir şekilde acayip bir hale dönüşmüş.
 
 
Her kitap filme çekilince elbette orjinalliğini yitirir, ama bizde sadece adı kalıyor dizilerin. İçerik, sahneler, o diziye kimin, hangi şirketin sponsor olduğuyla ilgili olarak değişiyor. Mesela, adını yazamıyorum, bir porselen şirketi, ya da perde, ya da kuyumcu. Bir diziyi izlerken mesela bir kuyumcu sponsorsa o dizide, gözünüz hep takılarda tokalarda mücevherlerde oluyor. Çünkü o detaylar öne çıkarılıyor. Ya da diyelim ki perde - halı, o dizilerde perdeler sürekli değişiyor.
 
 
Aşk, ihanet, cinayet, gasp, kandırmaca, kanunsuzluklar hepsi ama hepsi var.
 
 
Mesela birinde iki kardeş yer değiştiriyor ve kimse öz anne ve babaları bile anlamıyor iki farklı dünyada yaşamış insanları.
 
 
Kadın babası aşkını istemediği için gayri meşru doğurduğu çocuğunu babasına bırakıp ortadan kayboluyor, öldü sanılıyor. Aradan yıllar geçiyor kapıyı çalıp ben geldim diyor.  Aynı dizide,  kendi kızlarını diğerinin yerine sokan bir ailenin cinayeti , ve aymazlığı işleniyor.  DNA testi, hamilelik testi gibi ne kadar tıbbi ve inanılması gereken kurum varsa bozuk bir şekilde çalışıyor. Kadın sırf sinirlendiği için gidiyor elinde viski şişesi ve kendi çakmağıyla yakıyor birinin evini.  Ve hiçbir bedel ödemiyor.  Ne polis ne itfaiye bulamıyor suçluyu.
 
 
Ve baş kahramanı dışında herkes her şeyi biliyor. Sadece o inanılmaz bir aptallık demeyeyim de saflıkla bekliyor.
 
 
Bir başkasında adam kadının evlilik teklifine orjinallik olsun diye alnına evet yazarak cevap veriyor. Kadın eliyle alnını kapatarak, banyoya koşuyor ve aynaya bakarak elini çekiyor.  Yazıyı okuyabilmek için. Birisi sizin alnınıza evet mi hayır mı yazdı anlayamıyorlar yani.
 
 
Bir diğerinde, yine uygunsuz, yasak aşk hikayesi.  Adam ve kadın bir şekilde motor yattalar. Birden motor duruyor. Kadın adamın yanına giderek ne oldu diye soruyor. Adam jeneratör bozulmuş diyor.  Yahu motorun durmasıyla jeneratörün bozulmasının ne alakası var diye kimse sormuyor mu allahaşkına.
 
 
Bir diğerinde zenginliği nereden geldiği belli olmayan genç bir köylü güzelinin sosyetik bir hanıma dönüşmesini izliyorsunuz. Karmakarışık, uzadıkça lastik gibi uzayan, insanların artık neyi takip ettiklerini unuttukları bir dizi daha.  Bu dizinin baş kahramanı o kadar saf ki, kendi dışında herkesin bildiği bir gerçeği görmüyor. Çok iyiniyetli, elinde bir çek defteri yanına yaklaşan herkese ne kadar diye soruyor?  Kendi kazanmamış da ondan mı böyle rahat dağıtıyor demeden edemiyorsunuz.
 
 
Ve hepsinde de insanı çıldırtan hasta eden bir mantıksızlıklar dizisi. Bitmiyor da, izlerken, ha şimdi senaristler beklenmedik bir şey yapacak ve bir yerden tüm gerçekler ortaya çıkacak suçlular cezalandırılacak diye bekliyorsunuz.
 
 
Yoksul adamın gururu, onuru üzerine “komedi” yazılıyor. Biri onuruyla yaşamaya çalışırken, diğeri beş parasız, kadın kız peşinde koşan adamın hallerini, onun diğeriyle dalga geçmeye çalışmasını dizileştirmek ve böyle bir dizinin yıllarca sürmesi “komik” ama nerde  bence artık bu senaryoları yazanlar da diğer dizileri izleyip iyice sıyırdılar. Ya da tüm dizi senaryolarını aynı ekip hazırlıyor.
 
 
Ne olur biraz mantık, ne olur biraz ayakları yere basan, akıllı oyunlar yazın ki, buralardan örnek alacak insanlar da yetişsin.
 
 
Önümüze hep kötü, hep yanlışların kazandığı iç acıtan örnekler koymayın. 
 
 
Sonra da neden bu hale geldik, gençlerimiz nereye gidiyor diye ağlamayalım. Siz sürekli aşk aşk diye insanların kafasına beyinden, akıldan yoksun, sadece görüntü ve imajlarla dolu sahneleri  bombardıman ederseniz, elbette, değerlerimiz gidiyor diye ağlamaktan da kurtulamayız.
 
 
Elbette, adam sevdiği kız evlilik teklifini kabul etmedi diye kızın tüm ailesini de, kendini de öldürür. Elbette oğul tartıştığı annesinin başına poşet geçirip onu katledebilir,  elbette para her şeyin yerini alan en büyük iktidar olur.
 
 
Bir gecede beş - altı dizi izleyince benim de nevrim döndü işte!

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap

Sosyal Medyada En Çok Bu Hashtag'lerle Arandık!