Banu Hanım öyle sonradan olma denizcilerden değil, kendisi anadan babadan denizci ve yelkenci. Neredeyse doğduğundan beri annesi ve babasıyla bir yelkenli yat üzerinde bulunmuş. Küçük yaşlarında Ege kıyılarımızda cennet koylarda konaklayan tek tük yat olurmuş, şimdi öyle mi? Babasının hep hayali Batı Akdeniz’e doğru seyir yapmakmış ama kısmet olmamış. Belki de babasının bu arzusunu Banu Hanım onun adına gerçekleştirmek istemiş.
O zamanlar yelkenli kaptanlığı sadece erkeklerin elinde gibi görünen bir uğraşı iken Banu Hanım denizlerimizdeki çok az kadın kaptandan biri olarak kendine ait tekneleri ile kah yalnız başına kah kendisine katılan mürettebat ile denizleri gezmeye başlamış.
Hep aynı yerlerde kalmayıp yeni rotalar keşfetmek peşinde koşmuş. “Yeni denizler görmek istedim.” diyor söyleşisinde. İlk uzun yolculuğunu Kızıldeniz’ e kadar olan bir ralliye katılarak yapmış. Daha sonra Yunan Adaları, İtalya, İspanya derken Cebelitarık Boğazı’ndan çıkıp Atlantik Okyanusu’na açılmış. Bu arada Portekiz’de bir limanda hayat arkadaşı, kendisi gibi yelkenci, Peter Saggers ile tanışmış ve sonraki yolculuklarını hep onunla yapmış.
İlk okyanus geçişi pek bir rahat olmuş. Karayipler, Bahamalar derken ABD kıyılarına kadar uzanmış. Aslında birçok denizci Karayip Denizi’ne geldikten sonra Panama Kanalı’nı geçip Pasifik Okyanusu’na açılır ve bir güzel dünya turu tamamlar, değil mi? Yok, Banu Hanım illa değişik rotalar denemek adına New York’a kadar gitmiş teknesiyle. ABD’nin doğu kıyısını kah okyanustan kah iç kanallardan takip ederek kuzeye kadar çıkmış.
Tüm yolculukları birçok değişik anı ile dolu ama özellikle ikinci teknesi ‘’Denize II’’ ile yaptıkları beni benden aldı. Tekne, Beneteau Oceanis 46 model seri üretim bir tekne ama Peter ile birlikte tekneyi epey bir kendilerine göre modifiye etmişler.
Bütün bu yolculukları içinde beni en etkileyen kısmı ise Kuzey Amerika kıtasını doğudan batıya nasıl geçtikleri oldu. Maalesef tam nereden giriş yaptılar kaçırdım ama yanılmıyorsam New York’tan nehir yolu ile ile karaya giriyorlar. Bu arada nehirlerin ve kanalların üzerinden geçen köprülere takılmamak için, vinç bulunan bir noktada iki başlarına teknenin direğini söküp teknenin üzerine yatırıyorlar. Bu şekilde nehirleri açıp ABD’nin kuzeydoğusunda yer alan göllere varıyorlar. Öyle göller dediğimize bakmayın, yüz ölçümlerini toplasanız neredeyse bir Karadeniz ediyor.
Göllerde yol ala ala en sonunda Superior Gölü’ne varıyorlar. Bu gölü de gezip bitirdikten sonra tekneyi yine parçalarına ayırıp bir kamyona yüklüyorlar. Parçalarına ayırmak derken direğe ilaveten bir de salmayı söküyorlar ve karadan tekneyi ABD’nin Pasifik kıyısındaki en kuzey ucu olan Seattle’a götürüyorlar. Burada teknelerini yeniden birleştirip kıyı kıyı güneye San Francisco’ya kadar geliyorlar. İşte bu ABD geçişi beni hayretler içinde bıraktı. Bir şeyi yeteri kadar isterseniz oluşabilecek çözümlere şaşar kalırsınız işte benim gibi.
Banu Hanım’ın söyleşisine ilgi yoğundu
Peki, daha neresi kaldı derseniz İsveç, Norveç kıyılarına gitmeyi çok istiyorlar. Şu anki tekneleri ‘’Denize III’’ Yeni Zelanda’da kaptanlarının dönmesini ve yeni ufuklara yelken açmalarını bekliyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Fatih Şenyüz
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.