Ege’nin Sessiz Ruhları: Alimia, Chalki ve Tilos

Rodos’un kalabalık limanını dümen suyumuzda bıraktığımızda rüzgar bizi Ege’nin en sessiz adalarına doğru götürüyordu: Alimia, Chalki ve Tilos.

20 derecelik açıyla yaklaşık 13 knot esen rüzgar ile seyirimize devam ederken bir yandan da akşam yemeği için hazırlıklarımıza başladık. Beş buçuk saatin sonunda Alimia Adası’nın doğusunda yer alan Imporeios Koyu’na demirimizi attık.

 

Adanın Terk Edilmişliği ve Hüzünlü Sessizliği

Ege Denizi’nde modern hayatın izlerini silen bir ada düşünün. Alimia; terk edilmiş evleri, tarihi kalıntıları ve derin sessizliğiyle adeta zamana meydan okuyor. Burada elektrik yok, internet yok ama berrak turkuaz mavisi denizi ve akşamları sizi yalnız bırakmayan parlak yıldızları var. İnsanın aklına  ‘’Nasıl olurda bu ada terkedilir?’’ sorusu geliyor.

Tarihi Neolitik döneme kadar uzanan adanın antik çağlardaki adı Eulimnia, Orta Çağ’da Limonia, günümüzde ki adı Alimia ve  Türkçe adı ise Limoniye’dir. Ada İskenderiye’den İstanbul’a deniz yoluyla yapılan tahıl ticaretinin önemli bir dinlenme ve gemilerin onarım durağı olmuş. Sırasıyla Rodos Şövalyeleri, Osmanlı İmparatorluğu ve İtalyanlar adayı hakimiyeti altına almış. 1948 yılında ise On İki Ada’nın geri kalanına katılmış.

Birçok savaş ve farklı kültürlerin yaşadığı bu adada artık ne yazık ki yaşam yok. Aslında durum negatif gibi algılansa da buraya kendi tekneniz veya Rodos ile Chalki adalarından kalkan günlük gezi tekneleriyle gelmek insana farklı bir deneyimin kapılarını açıyor.

 

Chalki: Pastel Renkli Evlerin Büyüsü

Rüzgarın nazikçe doldurduğu yelkenlerimiz bizi usulca Chalki’ye doğru taşıyordu. Ada büyük beklentilerle değil küçük sürpriziyle karşılıyordu bizi. Çorak tepeler arasında  içimizi ısıtacak pastel renkli evleriyle bize adeta göz kırpıyordu.

Adanın merkezinde bir feribot ve hemen onun karşısına konumlanmış özel teknelere hizmet veren küçük bir iskelesi yer alıyor. İki gece bize ev sahipliği yapacak olan iskeleye yanaşmadan önce usturmaçalarımızı ve koltuk halatlarımızı hazırlamaya koyulduk. Yanaşma esnasında bizden daha çok heyecanlanıp sağa sola koşan Rom bizi güldürsede onu tanımayan palamara ise minik bir şaşkınlık yarattı.

Günde birden fazla sefer yapan feribot ve balıkçı teknelerine rağmen denizin kristal berraklığı bizi oldukça şaşırttı. 25 knot esen sıcacık melteme daha fazla dayanamayıp kendimizi denizin engin maviliğine bıraktık. Kıyısında çok sayıda deniz kestanesi olduğu için önümüzdeki iki gün Rom ne yazık ki denize veda ederek havuzlukta sadece yıkanmakla yetinebildi.

Akşamüstü Rom’u da yanımıza alarak adanın daracık sokaklarını keşfettik. Yoğun geçen bir günün ardından hepimiz kurt gibi acıkmıştık. Miçonun günlük istihkakını verdikten sonra biz de sahilde belli aralıklarla dizilmiş küçük restoranlardan birini gözümüze kestirip kendimize mütevazi bir sofra hazırlattık.

Sahi size adanın nüfusundan hiç bahsetmedim değil mi? Bu adada sadece 478 kişi yaşıyor. Kulağa şaka gibi gelse de nedeni oldukça üzücü bir tarihe dayanıyor. Adanın geçim kaynağı olan süngercilik, farklı dönemlerde farklı uygarlıklar tarafından kuşatıldığında darbe alıyor.  Bu nedenle günümüzde halen süngercilikte büyük önem taşıyan Florida’ya ilk büyük göçünü 1911 yılında yaşıyor. İlerleyen yıllarda Chalki’de süngercilik düşüşe geçince 1950’lerde ikinci büyük göçünü yaşayarak ada iyiden iyiye ıssızlaşıyor. Chalki, son yıllarda yuvasını özleyen belli bir kesim sayesinde yeniden eski neşesine kavuşma yolunda ilerliyor.

Chalki bize göre sadece bir ada değil ruhumuza işleyen bir sakinlik gibi. Belki de insanın ara sıra kaçıp dinlenmek için böyle yerlere ihtiyacı vardır. Iki kocaman günün ardından iskele ücretimizi (gecelik 15 eu) ödeyip tekrar yelkenlerimizi açarken hem benim hem Cihad’ın kalbinde bir parça Chalki kaldı.

 

Cüce Fillerin Diyarı Tilos’ta Beklenmeyeni Beklemek

Chalki’den avara olduktan sonra dümenimizi sakinliğiyle nam salmış bir diğer ada olan Tilos’a doğru tuttuk. Livadi bölgesinin açıklarında alargada kalıp botla adanın sokaklarını arşınlamaya ve mümkünse bir motorsiklet kiralayıp cüce fillerin kalıntılarının sergilendiği müze ile ünlü nüdist plajına gitmeye karar verdik. Hava oldukça sıcak olduğu ve siesta nedeniyle birçok yerin kapalı olmasından dolayı biraz soluklanmak için bir dondurmacıya gittik. Buradaki satış elemanıyla ada hakkında sohbet ederken sezonun henüz tam anlamıyla açılmadığını bu yüzden birçok yerin kapalı olduğu bilgisini alınca planlarımızı ertelemek zorunda kaldık. Botla tekrar tekneye dönüp Rom’u aldıktan sonra kumsaldan hep brlikte denize girerek biraz eğlendik.

Deniz insanı hemen acıktırıyor tabi, hızlıca teknemize dönüp akşam yemeğimizi hazırladık ve uyuyana kadar güzel ve sakin bir akşamın tadını çıkarttık. Ancak deniz nazik yüzü kadar öfkeli yüzünü de göstermeyi seviyordu. Ve işte bu kez onun sürprizlerinden birine tanık olduk.

10 metre derinliğe 30 metre zincir sermiştik, öyle ya nasılsa hava sakin ve hiç rüzgar yoktu. Gecenin bir yarısında, hava raporlarında adı bile geçmeyen ani bir rüzgarla uykumuzdan uyandık. Hızlıca havuzluğa çıkıp neler olduğunu anlamaya çalışırken birçok teknenin çapasının taradığını ve herkesin panik halinde olduğunu gördük. Tilos’un sessiz gecesi birden dümeni ele geçirmiş halde daha önce deneyimlemediğimiz bir fırtınayı yaşatıyordu. 37 knot, 45 knot derken 50 knotları bulan hırçın bir rüzgar… Yüksek havaya daha fazla dayanamayan çapamızda sonunda koyda ki diğer teknelere eşlik ederek taramaya başladı. Cihad hızlıca teknenin baş kısmına giderek kavelatadan zincirimizi biraz daha boşladı ve çapamız tekrardan teknemizi güvende tutmayı başardı.

Yaşadığımız bu deneyim sadece bir deniz yolculuğu macerası değil aynı zamanda bir ders niteliğindeydi. Denizcilikte her zaman temkinli olmamızın, asla tam anlamıyla kontrol sahibi olmadığımızı ve her zaman bir adım geri çekilip doğanın kendi akışına uyum sağlamamız gerektiğini hatırlattı.

Uykusuz geçen birkaç saatin sonunda hava yavaş yavaş aydınlanmaya, rüzgar ise etkisini kaybetmeye başlamıştı. Biz iki amatör denizci ise hazırlıksız yakalandığımız bu fırtınanın yorgunluğu ile bir kahve yaparak kendimize gelmeye karar verdik. Sıcacık kahvelerimizi içerken kendimizi güneşin doğuşunda ki eşsiz turunculuklara bıraktık. Bu yorgunluğun ve ansızın gelen havanın bize en güzel ödülü bu anı kaçırmamak oldu.

Bizi Instagram ve Youtube kanalımızdan da takip edebilir, merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.

 

Konuk Yazar: Dilan & Cihad Yarkın / Sailing Rom

Fotoğraflar: Dilan & Cihad Yarkın

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap