Erdemli toplumda devlet ve bireylerin özellikleri, sadece hukuksal ya da bir yönetim yapısının sınırları dahilinde değerlendirilemez. Burada söz konusu olan, kişinin kendisiyle ve ötekiyle kurduğu ilişkinin kökten dönüşümüdür. Böyle bir toplumda her bir birey, son derece gelişmiş ahlaki ve vicdani değerlere sahiptir. Bu, insanın yalnızca zorunluluktan kaynaklı kurallara bağlılığı değil, içten gelen bir düzen duygusunun, varoluşsal bir sorumluluk bilincinin ve başkalarına zarar vermeme prensibinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar. Erdem, dışarıdan zorla dayatılan bir davranış biçimi değil, içsel olgunluğun, sürekli öz eleştirinin ve toplumsal bilinçle yoğrulmuş bir vicdanın doğal sonucudur. Bu nitelikler yalnızca bireylerin iç dünyasında kalmaz, toplumsal kurumların her katmanında ve her aşamasında doğal olarak işleyişini de kaçınılmaz olarak olumlu yönde etkiler.
Örneğin erdemli toplumda işçi ve işveren ilişkilerinde öncelikli olan insan ve emeğidir. Ekonomik üretim yalnızca bir kazanç aracına indirgenmez. Emek, insanın yaratıcı gücünün ve onurunun bir devamı olarak görülür. İşveren, işçi üzerinde tahakküm kuran değil, emeği koruyan, geliştiren ve hakkını teslim eden bir paydaş olarak konumlanır. İşçi ise yalnızca ücret karşılığı çalışan bir figür değil, ortak bir üretim sürecinin onurlu bir öznesidir. Bu karşılıklı saygı, kapitalizmin rekabetçi ve çoğu zaman güvencesiz yapısını aşan, daha yüksek bir etik zemini işaret eder.
Böyle bir toplumsal düzen içinde kadınların toplumdaki yeri, vücutları üzerinden para kazanılan değil, erkekle aynı statüde; nesillerin devamında, aile kurumunun kutsallığında ulvi bir konumdadır. Buradaki vurgu, kadının bedeninin ticarileştirilmesine karşı etik bir duruşu ifade eder. Ancak bu ifade kadını aile içine hapseden tek boyutlu bir rol anlayışını değil, kadına insanlık onuru temelinde eşit statü tanıyan bir yaklaşımı içerir. Kadın, toplumsal üretimde, düşünsel yaşamda, siyasal alanda erkekle eşit konumda yer alırken, ebeveynlik ve aile kurumu içinde üstlendiği roller de toplum tarafından derin bir saygıyla karşılanır. Erdemli toplumda kadının bedeni hayasızca kullanılan bir meta değildir. Kadının iradesi, emeği ve aklı toplumun asli kurucu unsurlarından biridir.
Erdemli toplumun özü, düzenin korkuyla sağlanması değil, rızayla ve bilinçle sürdürülmesidir. Bu nedenle toplumun genelinde kanunlara, kurallara tam bir uyum ve sahiplenme vardır. Kanun, yabancı bir otoritenin zorla dayatması değil, toplumun ortak aklının ve ortak vicdanının ortaya koyduğu somutlaşmış halidir. Toplumdaki her birey hukuku bir engel olarak değil, hem kendisini hem de başkalarını koruyan bir manevi zemin olarak görür. Kanunlara uyum ceza alma korkusuyla zorunluluğa dayalı mekanik bir itaat değil, bir arada yaşayabilme iradesinin gereğini gösteren ve toplumun ortak yararının kavranmasıyla güçlenen, içten gelen, sorgulanamaz bir bağlılıktır.
Bu anlayış aynı zamanda kamu yönetiminin niteliğini de belirler. Kamu yönetiminde yer alan en üst mevkiden en alt mevkiye kadar her bir kişi, yüksek ahlak ve sorumluluk bilincinin yanısıra, görevinin gerektirdiği bilgi, birikim, deneyim ve yetkinliğe sahiptir. Liyakat ilkesi, yalnızca işe alım süreçlerini düzenleyen teknik bir prensip değildir, aynı zamanda toplumun adalet duygusunun da vazgeçilmez teminatıdır. Yetkinliğin ve liyakatin olmadığı yerde adalet sağlanamaz, mutlak surette zarar görür ve sonuçta çürür. Adaletin olmadığı yerde ise toplumun vicdanı kaçınılmaz olarak yara alır. Erdemli toplum, bilgiye, tecrübeye ve adil yönetime dayanan bir idari yapı kurulmadan asla var olamaz.
Erdemli toplumun genelinde her bir birey karşılıklı olarak düşünce, inanç ve vicdan tercihlerine son derece duyarlı ve saygılıdır. Toplumsal yaşam, birbirine benzemeyenlerin bir arada yaşayabilmesiyle anlam kazanır. Farklı bir kişinin vicdanına ve inancına saygı, kendi vicdanının ve inancının da dokunulmazlığını ve güvenliğini sağlar. Düşünceye saygı ise bilginin, ilerlemenin ve kültürel zenginliğin vazgeçilmez kaynağıdır. Erdemli toplum, başkalarının sesini susturarak değil, düşünce ve vicdan çeşitliliğini güvence altına alarak güçlenir.
Bu olgunluk düzeyi, yurttaşlık sorumluluğunu da dönüştürür. Toplum genelinde her bir birey vatandaşlık görevlerini, tüm kamunun faydasını gözeterek eksiksiz yerine getirir. Vergi ödemek, kamu malını korumak, toplumsal düzenin devamını sağlamak bireyin zorunlu bir yükümlülüğü değil, kendisiyle yaptığı ahlaki sözleşmenin parçasıdır. Kamu yararı bireyin kişisel çıkarlarının üzerindedir ve yurttaş bu bilinci içselleştirerek hareket eder.
Tüm bu yapının sürdürülebilir olması, devletin sağladığı olanaklarla doğrudan ilişkilidir. Devlet, toplumun tüm katmanlarına sosyal eşitlik ve hakkaniyet çerçevesinde eğitim, sağlık ve sosyal fayda sağlar. Eğitim, bireyin kaderini belirleyen bir ayrıcalık değil, eşit bir başlangıç noktasının temelidir. Sağlık, daha fazla kar hedefiyle çalışan ticari bir hizmet değil, her bir kişinin doğuştan gelen vazgeçilmez eşit yaşam hakkının doğal uzantısıdır. Sosyal fayda ise dezavantajların mutlak surette giderildiği, toplumun dayanışma temelinde güçlendiği bir yapının devamıdır. Böyle bir devlet yapısı sadece yönetmez, aynı zamanda toplumu ayakta tutan ahlaki omurgayı da besler ve güçlendirir.
Erdemli toplumda bireyin sahip olduğu değerlerin, devleti yönetenlerde ise daha da yüksek bir bilinçle vücut bulması son derece doğaldır. Çünkü devleti yönetmek, sadece karar vermek değildir. Aynı zamanda toplumun ortak vicdanına karşı son derece yüksek bir ahlaki sorumluluğu da taşımayı gerektirir. Bu bağlamda erdemli bir toplumda devleti yönetenler, ellerindeki gücü bir ayrıcalık alanı olarak değil, emanet edilen bir sorumluluk olarak görür. Yetki, kişisel ihtişamın ya da siyasi çıkarın değil, adaletin hizmetkârıdır.
Devleti yöneten kişiler yüksek düzeyde ahlaki tutarlılık taşır. Kararlarında şeffaflık ilkesini esas alır, eleştiriye açık, öz eleştiriye hazırdır. Elinde bulunan güç karşısında kendi nefsini koruma irade ve bilincine sahiptir. Toplumu temsil ettiğinin farkında olarak kibirden uzak durur, bilgiyi, liyakati ve bilimselliği her koşulda üstün tutar. Yönetici, toplumun zirvesinde duran değil, toplumun ortak vicdanını taşıyan kişidir.
Kamuda çalışanlar ise devlet ile birey arasındaki yegane köprüdür. Bu nedenle görevleri sadece teknik değildir. Aynı zamanda etik değerlere ve içeriğe de sahiptir. Kamuda çalışan bireyler görevlerinin gerektirdiği yetkinlik, eğitim ve deneyime sahiptir. Kamu malını kendi malından üstün görür. Halkla ilişkilerinde ölçülü, saygılı ve adil davranır. Kişisel duygularını kamu hizmetine karıştırmaz, “ben” ile değil “biz” ile hareket eder. Kendi vicdanını, hukukun üstünlüğüyle birlikte yönlendirici kabul eder. Kamu çalışanı, devletin gücünü değil, devletin adaletini temsil eder.
Erdemli toplumda yazılı ve görsel medya da, oluşturduğu etki ve yönlendirme gücü nedeniyle son derece önemli bir konumdadır. Medya, manipülasyonun değil, gerçeğin sesi, hakikatin hizmetkârıdır. Medya, siyasi güçlerin, ekonomik çıkar gruplarının veya popülizmin yanlışları ile hareket etmez.
Erdemli toplumun medyası bilgiyi çarpıtmadan, eksiltmeden, abartmadan aktarmak zorundadır. Toplumun ahlaki değerlerine ve olgunluğuna uygun bir dil kullanır. Nefret söylemi, cinsiyetçi ifade, ayrımcı yaklaşım üretmez. Herhangi bir konuda eleştiri yaparken yıkıcı değil yapıcı ve öğreticidir. Toplumu gerilimle değil bilgiyle güçlendirir. Hakikati “izlenirlik ve reyting” uğruna feda etmez. Erdemli toplumun medyası, toplumun ortak aklını besleyen bir bilgi kaynağıdır.
Bir toplumun medeniyet seviyesi, özel ve kamusal alanda yaşamın tüm safhasında kullandığı dilin niteliğinden anlaşılır. Kullanılan dil, sadece iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda ahlakın, vicdanın ve toplumsal bilincin de taşıyıcısıdır. Erdemli toplumda kullanılan dil ötekileştirmeyen, saldırganlıktan uzak, hakaret içermeyen, kadın ve erkek arasında eşitlik bilincini gözeten, farklı düşünceleri şeytanlaştırmayan, toplumsal barışı pekiştiren, bilgiye dayanan, açık ve tutarlıdır. Dil, zihnin aynasıdır; kirli bir dil, kirli bir düşüncenin dışa vurumudur. Bu nedenle toplumun genelinde, medyada, siyasette, kamusal alanda ve bireyler arası iletişimde kullanılan dil; vicdanı besleyen, insana değer veren bir olgunluğu temsil eder.
Sonuç olarak erdemli toplum, bireyin ahlaki olgunluğu, devletin adaletli ve yetkin işleyişi, kamu çalışanlarının vicdani sorumluluğu, medyanın doğruluk ilkesi ve kullanılan dilin insani değerleri merkeze almasıyla, birbirini besleyen ve ayrılmaz bir bütün hâlinde var olur. Bütün bu unsurlar, karşılıklı olarak birbirini güçlendirir ve toplumun hem ruhunu hem de kurumsal yapısını olgunlaştırır. Erdemli toplum, doğuştan verilmiş bir ideal değil; sürekli olarak emek verilmesi gereken, bilinçle korunması ve ahlaki duyarlılıkla geliştirilmesi gereken bir ortak varoluş biçimidir. Bu nedenle her birey, her kurum ve her söz, toplumu daha adil, daha vicdanlı ve daha insanî bir yöne taşımak için vazgeçilmez öneme ve değere sahiptir. Zira bütün bunlar, bir toplumun ve bir devletin hayatta kalması, geleceğe ulaşması için tek ve geçerli yegane yoldur.
Ömer Faruk Ertem / Yelkencinin Gazetesi
Benzer Yazılar
Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.