Göcek; Akdeniz’in saklı cenneti, yemyeşil bitki örtüsü, masmavi denizi ve eşsiz koylarıyla bir denizci rüyası. Biz de kış aylarını korunaklı koylarıyla nam salmış Göcek’te geçirerek bu rüyanın bir parçası olduk. Dokuz ay boyunca şehrin karmaşasından uzakta, dalgaların ritmiyle uyanıp gün batımının huzuruyla günü sonlandırdık. Bu yazıda hem Göcek koylarındaki yaşantımızı hem de bu deneyimin bize kattıklarından bahsetmek istiyorum.
Martı (Yavansu) Koyu
Teknede Yaşam: Sessizliğin Başlangıcı
Sonbaharın gelişi ile Göcek bambaşka bir kimliğe büründü. Yazın yoğun tekne trafiği ve sokaklarındaki insan kalabalıklığı yerini huzurlu ve sessiz bir atmosfere bıraktı. Sonbaharın gelişiyle doğa kendini temizleyip yenilemeye başladı. Güneşin vurduğu çiğ damlalarının her birinde bu güzel coğrafyanın yansımasını görmek mümkündü. Bedri Rahmi Koyu’ndan Martı Koyu’na, Kille Koyu’ndan Göbün Koyu’na kadar her bir koy bize benzersiz bir hikaye ve deneyim kazandırdı. Özellikle Bedri Rahmi Koyu’ndaki patikalardan kral mezarlarına ya da Göbün’den Martı Koyu’na doğru yürüyüşler yapmak ve ardından teknemize dönüp bir fincan sıcak kahveyle manzaranın ve de sessizliğin tadını çıkarmak unutulmaz anlardan biriydi. Doğanın ve tarihin iç içe geçtiği bu yerlerde zamanın nasıl geçtiğini bazen biz bile anlayamıyorduk. Hiç böyle bir sessizliğe maruz kalmamıştık.
Bedri Rahmi Koyu
Bedri Rahmi Koyu
Teknede Yaşam: Sadeliğin Mutluluğu
Teknede yaşam bir noktada minimalizmi benimseme olduğunun farkında olsak da kısıtlı alan, sınırlı kaynaklar ve doğanın kendi ritmine uyum sağlama zorunluluğu bize modern hayatın ne kadar yorucu ve karmaşık olduğunu hatırlatıyordu. Göcek’te geçirdiğimiz kış ayları kendi kendimize yetebilmeyi öğretti. Teknemizin mutfağında kendi tuttuğumuz balıklardan hazırladığımız sade yemekler, dolunay ışığının altında yaptığımız uzun sohbetler, kendi enerjimizi ve suyumuzu üretip bunu dikkatlice kullanmamız, hepsi hayata dair farkındalığımızı arttıran şeylerdi. Basit bir yaşamın ne kadar zengin olabileceğini ve tarihle doğanın bir arada ne kadar etkileyici bir harmoni sunduğunu öğrendik. Yaşadığımız her bir gün , her bir deneyim sadece doğayı değil kendi iç dünyamızı da keşfetmemize olanak sağladı. Yavaşlamanın ve anı yaşamanın ne kadar değerli olduğunu bize bir kez daha hatırlattı.
Martı (Yavansu ) Koyu
Göcek Körfezi
Teknede Yaşam : Saate Değil Gökyüzüne Bakmak
Evde yaşamak çoğumuz için normal kabul edilen bir konfor alanı sunarken deniz üzerinde yaşamak alışılmışın dışında bir yaşam tarzı sunmaya başlıyor. Özellikle kış aylarında rüzgarı ve havayı doğru okumak, sık sık hava raporlarını takip etmek ve doğru koyu seçmek büyük önem taşıyordu. Rüzgar yönü değiştiğinde ekstra önlem almak ve ya koy değiştirmek gerektirebiliyor. Eminim hiçbirimiz sert bir havada sürekli tetikte beklerken ölü dalgaların üstünde beşik gibi sallanan bir evde olmak istemeyiz. Bunun yanı sıra İstanbul’dayken istediğimiz an arabamıza atlayıp markete gider, canımız istediğinde arkadaşlarımızla buluşurken bu durum yerini hava raporlarını takip ederek erzak, su ve yakıt ikmallerimizi yapmaya bırakmıştı. Yazın cıvıl cıvıl olan koyların yerini sakinliğe bırakması huzur ve özgürlük verse de bir noktada yalnızlığı da getirmişti. Kendi kendimize yetebilmeyi öğrenene kadar bu süreç bizi sersemletmiş ve biraz zorlamıştı. Zamanla yeni yaşam koşullarımıza alıştık ve buna uyum sağlamaya başladıkça olumlu yönlerini de görmeye başladık. İşte tam bu noktada yazının başında bahsettiğim o eşsiz deneyimlerin tadını çıkartmaya başladık.
Fethiye’ye seyir
Sıralıbük Koyu’nda dolu yağışı
Teknede Yaşam: Rom
Önceki yazılarımızı okuyanlar bilirler; Rom isminde 7 yaşında, Rottweiller cinsi bir köpeğimizle birlikte teknede yaşamımızı sürdürüyoruz. Eminim ki bizim gibi patili evladı ile teknede yaşamak isteyenler vardır. Birazda Rom’un açısından bu kış serüvenini anlatmak istiyorum.
Başlarda küçük alanda olmak, istediği zaman at getir oyunu oynayamamak, bazı kötü havalarda beşik gibi sallanmak, seyirde olmak ve genova yelkeni açıkken güverteye çıkamamak Rom’da anlam veremediği ve onu olumsuz yönde etkileyen nedenler arasındayken o bizi de şaşırtarak o kadar hızlı adapte oldu ki olumlu yanlarının tadını çıkarmaya bizden bile hızlı başlamış olabilir. Alargada isek botla onu karaya çıkarıyor ve koklanmadık delik bırakmayıp bizi çağırana kadar dilediği gibi yürüyüşler yapabiliyordu. Eğer bir iskeleye bağlı isek bu Rom için ‘açın platformu, ben gidiyorum.’ demekti. Bir de şansına o hafta patili dostu olan bir denizci geldi ise değmeyin paşamızın keyfine. Bazen yüzüyor, bazen keçileri kovalıyor, bazen deliksiz uyku çekiyor, bazen de bizi de peşine katarak uzun yürüyüşler yaparak hepimizin fitliğini koruyordu. Hafta sonları kamplara gitse de şehir hayatında bulamadığı özgürlüğü burada bulmuş ve sonuna kadar keyfini çıkarıyordu. Kısacası zorlukları olsa da bizim gibi güzel anlarını es geçmeyen Rom içinde yeni hayatı keyifli ve sürprizlerle doluydu.
Çığlık Koyu
Göcek - Göbün Koyu (Rom ve Buddy)
Teknede Yaşam: Göcek’e Veda
Bu benzersiz koyların değerini aylar süren serüvenimizin sonunda tam anlamıyla kavramıştık. Doğanın bize armağanı olan koylarımızın, tüm dünyadan denizcilerin uğrak noktası olabilecek potansiyeli varken sadece pahalılığı ve ultra lüks yatlarla anılmasını hiçbir zaman anlayamayacağız. Ancak Göcek’in korunaklı koyları her kötü havada bizi bir anne kucağı gibi sarıp sarmaladı ve hiç yalnız bırakmadı.
Eğer bir gün siz de bu koyları kendinize yuva yapmak isterseniz şunu bilin ki Göcek, huzurlu ve sakin deniziyle sizi kucaklamak için her zaman hazır olacaktır. Belki de en güzel anılarınızı bu sularda biriktireceksiniz.
Şimdi Göcek’ten avara olma vakti… Yeni denizler, yeni deneyim ve hikayeler bizi bekliyor. Yeni maceralarda buluşmak dileğiyle…
Konuk Yazar Dilan - Cihad Yarkın
Fotoğraflar: Dilan - Cihad Yarkın
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.