Hayat Bir Oyun mu, Gerçek Nerede?

EN SON KİMİN SIRTINI SIVAZLADINIZ?

Transaksiyonel (etkileşimsel) analiz, Prof. Dr. Eric Berne tarafından oluşturulmuş bir kişilik kuram; kitabının adı “İnsanların Oynadığı Oyunlar”.

Kitap çok satıyor, çok okunuyor, çok kullanılıyor. Herkesin biraz psikolojiye ilgisi olmalı diyorum.

İletişim kurduğunuzu düşündünüz ve daha sonra tamamen farklı bir şekilde algılandığınızı öğrendiniz mi?

Bir toplantıda soru sordunuz ve sonra kendinizi iki yaşında hissettiniz mi?

Birini  azarlayıp sonra bunun için kendinize çimdik atmak  istediniz mi?

Yöneticinizden  istediğinizi elde etmek için çocukken yaptıklarınızın aynısını tekrarladığınız oldu mu?

Fikirleriniz veya bakış açınız konusunda sıkça kendinizi savunma durumunda buluyor musunuz?

Aslında kendilerine  bakmaları  gereken çok fazla insanla ilgilenmeniz  gerektiğini mi düşünüyorsunuz?

Kendinizi iş gününüzün çoğunda sakin, serin kanlı ve derli toplu olarak mı görüyorsunuz?

Aniden aklınıza bir sorunu çözecekmiş gibi görünen ‘parlak bir fikriniz’ mi geliyor?

Herkes bu tür duygulara bazı zamanlarda sahip olabilir. Farkına varılması gereken nokta ise bu duyguların kişiliğimizin farklı bölümleri ile ilgisinin olmasıymış. Eric Berne’ün kuramı bu farkındalığı sağlamamıza yarıyor. Üstelik de internet ve sosyal medyanın anlık, fazla düşünmeksizin girilen transaksiyonları artırması  nedeniyle Berne’ün yazdıklarının yaşadığımız günlerde daha iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Buyurun okumaya…

İnsanların bir uyarıcı ve tepki bağlamında birbiriyle iletişim kurması anlamına gelen transaksiyon, insanların yaşadığı bireysel sorunların kökeninin iletişim problemleri olduğunu dile getiriyor, ve yine bu şekilde çözülebileceğini söylüyor.

Eric Berne Montreal’de doğmuş, McGill mezunu. Lisans diplomasını klasik psikiyatriden almış ve geçmişin insanları nasıl etkilediği konusuna ilgi duyuyor. Gözlemlerine göre, bazı insanlar kişiliklerine geçmişin karar vermesine izin veriyorlar, bazıları ise geçmişi gelecekte yapacakları işlerin bir parçası olarak kullanıyorlar.

Bu kitapta, Berne’ün zekasını, odaklanma yeteneğini ve kurnaz espri anlayışını, insan ilişkilerindeki belirgin karmaşanın altında yatan düzeni ve kalıpları görme yeteneği için kullanmasını gözlemliyoruz. Oyun analizi yaparken, insanların içsel deneyimlerini hem o anki hem de zaman içindeki bireylerarası psikolojik ve toplumsal davranışlarıyla şekillendiriyor. Tanımını yaptığı oyunlara verdiği şaşırtıcı ve esprili adlar, bizi olaylara tekrar tekrar bakmaya, onları biraz daha farklı görmemize ve kendimizi hoşgörü ile tanımamıza vesile oluyor.

Berne, hayatta bir diğer kişi tarafından sıvazlanmanın, takdirin önemini vurgularken farkındalık, spontanlık ve yakın ilişkiler gibi olgularda  “iyi olma” nın ve özerkliğin üzerinde önemle duruyor ve insanlara oyun oynamaktan vazgeçmeleri ve yıkıcı senaryolardan kendilerini kurtarmaları için yardımcı olmaya çalışıyor. Burada sıvazlama (stroke) sözcüğünün modelde sembolik olarak takdiri ifade ettiğini ama aslında karşıdakinin varlığını kabul eden her şey olduğunu vurgulayalım (1). Kendini beğenmek, takdir edilmek her insanın ihtiyacı, ben hep derim ki, “insanın gönlünün olduğu yerden kendi düşse parçası kalmaz.”

Eric Berne, Freud’dan etkilenmesine rağmen geliştirdiği “transaksiyonel analiz” (iletişime dayalı ilişki analizi) psikanalitik kuramdan farklılık gösteriyor. Berne; “Siz neyi değiştirmek istiyorsunuz ve biz bu değişikliğin gerçekleştiğini nasıl anlayacağız?” diye sorarak hedeflerin açık seçik tanımlanmasını ve buna bağlı olarak tedavinin ne ölçüde başarılı olduğunu gösteren net bir kritere ulaşılmasını sağlıyor.

İnsanların Oynadığı Oyunlar’ın  (2) yayınlanabilmesi için Berne ve arkadaşları 1964 yılında yayıncıya ön ödeme yapıyorlar, fakat kitap şaşırtıcı bir şekilde çok satanlar listesine giriyor ve kullandığı kavramlar pek çok kez Berne’ün hiç kastetmediği anlamlar ve yan anlamlar kazanarak popüler kültürün önemli bir parçası haline geliyor.

Berne’e göre bebekler için  dokunulmak nasıl hayati bir ihtiyaçsa, yetişkinler için de ”sıvazlanmak” öyle bir ihtiyaç. Berne’e göre sıvazlanmak: ”Bir kişinin diğerinin varlığını onayladığını gösteren bir mesaj ve aynı zamanda fiziksel ve psikolojik sağlık açısından elzem olan bir davranış.”

Oyunlar” işte bu sıvazlanma ihtiyacını karşılamak için üretilmiş.

Ego (benlik), bugün çağdaş psikolojide  “beyindeki belirgin nöral ağların dışavurumu” olarak kavramsallaştırılıyor. Ebeveyn (anne-baba), Yetişkin ve Çocuk ego durumu olmak üzere üç temel ego durumu bulunuyor. Buradaki ego durumları gerçek ve gözlemlenebiliyor, yani psikanalizdeki ego (benlik), id (ilkel benlik) ve süperego (üst benlik) gibi kuramsal değiller. Her birimizin üç ego durumu bulunuyor ve içinde bulunduğumuz zaman ve şartlar hangisini gerektiriyorsa, o kimlikle hareket ediyoruz. Bu nedenle analize Parent, Adult, Children’dan yola çıkarak PAC (AYÇ, Ana-baba, Yetişkin, Çocuk) analizi ya da modeli diyenler de var.

Yazar bir insanın hayatının ilk döneminde gelişen ağlara Çocuk ego adını veriyor. Her insan bu evreden geçiyor. Bu durum çocukluğa ait duygu, düşünce ve davranışları barındırıyor. “Herkesin içinde küçük bir kız veya oğlan çocuğu vardır” şeklinde basitçe açıklayabiliyoruz. “Doğal” çocuk ve “uygulu” çocuk olmak üzere iki türü bulunuyor.

Doğal çocuk, psikanalitikteki id kavramına benzetilebiliyor ancak id’de görülen aşırı boyutları bulunmuyor. Kişiliğin eğitilmemiş yanı. İçinden geldiği gibi spontan (saf) davranıyor. Doğal çocuk yaratıcı ve hareketlidir. Berne, doğal çocuğun kişiliğin en önemli parçası olduğunu söylüyor. Uygulu çocuk, doğal çocuğun az ya da çok eğitilmiş halidir. Az eğitilmiş olması onu asi, çok eğitilmiş olması da uslu çocuk yapıyor. Uygulu çocuk (adapted, alışık) kendisinin ebeveynler tarafından sürekli kontrol edildiğini düşünüyor ve anne babasının isteklerine göre, örneğin yumuşak başlılıkla ya da büyümüşte küçülmüş gibi hareket ediyor. Bundan dolayı çalışkan, uslu veya asi, söz dinlemeyen biri olarak davranıyor. Tüm insanlar doğal çocuk evresinden geçip asi ya da uslu çocuk oluyor.

Ebeveyn ego durumları, bireyin yaşamında karşılaştığı ebeveyn ya da ebeveyn figürlerinden öğrendiği ya da ödünç aldığı duygu düşünce ve davranış örüntüleri takımı olarak görülüyor. Dolaysız durumda kişi kendi anne babası gibi tepki veriyor, dolaylı durumda ise onların istediği şekilde tepki veriyor. “Her kişi ebeveynlerini kendi içinde taşır” diye açıklanıyor. Bizde de “er dayıya, kız halaya çeker” derler. Acaba kasıt aynı mana mı?

-Eleştirici (önyargılı, denetleyici) ebeveyn, toplumsal kuralları/değerleri kurmaya, bunlara uymayanları eleştirmeye yönelik. İnatçı, güçlü, ilkeli, cezalandırıcı ve görev yüklü olan bu ebeveyn tutumu sadece başkalarını değil aynı zamanda kendisini de eleştiriyor.

-Koruyucu ebeveyn, ise olumlu, toplumsal değerleri önemseyen ve kurallara uymanın gerekliliğini söyleyen ebeveyn tutumu. İnsanlara karşı şefkatli, ilgili, destekleyici, anlayışlı, koruyucu ve endişeli tutumlardır.

Yetişkin Ego, kişiliğin mantıklı ve sağduyulu yönüdür. Toplum çıkarlarıyla kendi çıkarları arasındaki dengeyi kurma durumudur. İnsanların genel olarak içinde bulunması gereken ego durumu! Duygusal ya da yargılayıcı değil. İçinde bulunduğu durumları analiz ediyor, mantık yürütüyor ve olası iyi durumların oluşması için harekette bulunuyor. Yetişkin Ego durumunda iken gerçeği objektif değerlendirerek kararlar alıyoruz ve Çocuk veya Ebeveyn duygularımızın veya fikirlerimizin kararlarımızı etkilemesine izin vermiyoruz. Bu “Herkesin içinde bir Yetişkin vardır” şeklinde açıklanıyor. Bu halk arasında söz edilen vicdan mı? Hani herkesin polisi içinde derler.

Transaksiyon, bireyler arasındaki karşılıklı duygu, düşünce ve davranışlardaki iletişim ve etkileşimlere işaret ediyor.  Her transaksiyon iki kısımdan oluşuyor: uyarıcı (stimulus) ve tepki. İletişim süreci ise kişilerin ego durumları arasında gerçekleşen transaksiyonlardan meydana geliyor. Transaksiyonların (etkileşimlerin) parçası olduğu sekansları analiz etmek, başarılı olan ve olmayan iletişimleri gözlememize ve insanların sıvazlanmak için neler yaptıklarını, vakitlerini nasıl geçirdiklerini ve birbirleriyle nasıl ilişki içinde olduklarını daha ayrıntılı bir şekilde incelememize izin veriyor. Tamamlayıcı, çapraz ve gizil olmak üzere üç tür transaksiyonel iletişim bulunuyor.

Tamamlayıcı transaksiyon, bireyler arasında gerçekleşen iletişim, birbirleriyle uyumlu ego durumlarına işaret ediyor. Mesajın gittiği ego durumuyla gelen cevabın ego durumunun istenilen şekilde olması demek bu.Çocuk-Çocuk, Yetişkin-Yetişkin, Ebeveyn-Ebeveyn, Çocuk-Ebeveyn veya Çocuk-Yetişkin iletişimi tamamlayıcı transaksiyonel iletişimdir. Uyarıcı ve tepki istenilen durumdaysa vektörün gittiği yön önemli değil (çocuktan yetişkine ya da yetişkinden çocuğa). Örneğin Anne’nin kızına: “Yatağını topladın mı?” sorusuna kızının “Evet topladım.” demesi gibi.

Çapraz (Kapalı) Transaksiyon iletişim sürecinde bir kişinin gönderdiği mesajın istenilen ego durumundan cevap gelmemesi. Anne’nin kızına “Yatağını topladın mı?” sorusuna kızının “Benim işim değil yatak toplamak.” cevabını vermesi çapraz transaksiyondur.

Gizli transaksiyonda iletişimde bulunan iki kişiden biri veya her ikisi de, iki ego durumunda birden hareket ediyor. Bu transaksiyonlar aynı anda 2 farklı mesaj içeriyor. Bu mesajlardan biri sosyal boyuttayken diğeri psikolojik boyutta. Açıkça ifade edilen, söylenen sosyal mesaj ile altında yatan, açıkça söylenmeyen ama sözsüz olarak karşıya iletilen psikolojik mesaj birbirine uymuyor. Karmaşık bir yapıya sahip olan gizli transaksiyonlar, hem tamamlayıcı hem de kapalı transaksiyonları içinde barındırıyor. Bir gizli transaksiyonun devam edip etmeyeceğini, sosyal düzeyi değil psikolojik düzeyi belirliyor.

Örneğin nişanlı bir çift, ilk defa gittikleri bir lüks restoranda ne yiyeceklerine karar veremedikleri için garsona danışıyor. Garsonun da menüden pahalı bir yemeği gösterip “müşterilerimiz genellikle bu yemeği tercih ederler” demesi aslında, örtük anlamda pahalı olana yönlendirip “bu yemeği yiyin” mesajını barındırıyor.

OYUN, geldik en önemli kısma, Berne “oyunu” şöyle tarif ediyor:
Yüzeysel olarak akla yatkın gelen, aslında gizli bir motivasyonu olan , iyi tanımlanmış, kestirilebilir bir sonuca doğru giden, bir dizi önceden planlanmış ve tahmin edilebilir transaksiyon.

Hayat zaten kaderin bir oyunu değil mi? Denileni değil kast edileni anlamak marifet, satır aralarını okumak, perdenin arkasını görmek!

Bunlar insanların sıvazlanabilmek (temas iletisi sağlayabilmek) için geliştirdikleri alışkanlıklara bağlı, fonksiyonel olmayan yöntemler ve bunları kullanan kişiler transaksiyonun bu iki düzeyinin tam olarak farkında değiller. Berne temel bir formül ortaya atıyor ve bu formüle uymayan bir transaksiyon dizisini oyun olarak kabul etmiyor.

Tuzak: Oyunu başlatan A kişisinin ilk hamlesi/daveti

Oltaya Takılma: B kişisinin tuzağa yanıt vermesine sebep olan zayıf noktası

Şalter: A kişisinin farklı bir ego haline geçişi, yani farklı bir şalter indirmesi

Bedel: A kişisinin elde ettiği sonuçla birlikte şaşırtıcı bir duygu yaşaması yani bir bedel ödemesi.

Örneğin, 5 yaşında Ahmet annesi mutfakta iken oturma odasında oynuyor. Birden bir şangırtı sesi ile vazo kırılıyor. Annesi “bunu kim yaptı” diyor, Ahmet “köpek” diyor, annesi (köpeği 5 dakika önce bahçeye bırakmıştı) sinirden kıpkırmızı oluyor ve Ahmet’e vurarak “yalan söyleyen bir çocuk istemiyorum” diyor.

Burada vazoyu kimin kırdığı ortada iken anne görünüşte bir Yetişkin olarak kimin kırdığını sorarken, psikolojik düzeyde çocuğu yalan söylemeye davet ediyor. Nitekim çocuk yalan söylüyor. Anne kıpkırmızı olduğunda Yetişkin ego durumundan Ebeveyn ego durumuna geçiyor. Öfkesinde haklı olduğu hissine kapılarak oyunu sonlandırıyor. Burada anne “Şimdi Seni Yakaladım Pislik Herif” oyununu oynuyor.  Ama onun kasten veya bilinçli olarak oğlunu “yakalama” ve ona vurma niyetiyle yola çıkmış olmadığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tam tersine, elde ettiği sonuç zihnini karıştırıyor. Ahmet ise ben iyi değilim, sen iyisin varoluşsal durumunu güçlendiren “Tekmele beni” kalıbına geçiyor ve tekmelenmiş hissini yaşıyor.  Sekansı başlatan ve faili yakalamanın verdiği haklı-öfke hissiyle oyunu sonuçlandıran kişi anne olduğu için, bu oyuna “Şimdi Seni Yakaladım Pislik Herif” adı veriliyor. Berne’ün oyunlarda üstlenilen rollerle ilgili çalışmasını geliştiren Steve Karpman, tüm dramalarda bir kurban olması gerektiğini söylüyor. Ayrıca, birinin kurban olabilmesi için başka bir kişinin de ya kurtarıcı ya da zorba olması gerekiyor. Dramanın sürdürülebilmesi için, kişilerin birbirleri ile rol değiş tokuşu yapması veya üçüncü kişileri işin içine sokarak bir etkileşim üçgeni oluşturmaları gerekiyor. Bu oyun tekrar tekrar oynandığı takdirde, Ahmet içten gelen bir kınama veya suçluluk duyma yeteneğini geliştirmek yerine, dıştan kaynaklanan bir utanç duygusu ve otorite konumunda olan kişiyi memnun etme, onu kandırma endişesi içinde büyümesi tehlikesi bulunuyor. Yani Ahmet kendi Yetişkin ve Ebeveyn ego durumlarını yeterli şekilde kullanmayı öğrenemeyebiliyor.

Bu temel kavramlarda gördüğümüz üzere, Berne doğru şekildeki sıvazlamanın önemini vurguluyor, farkındalık, spontanlık (kendiliğindenlik) ve yakın ilişkiler (samimiyet) gibi olgularda iyi ve bağımsız davranışın üzerinde önemle duruyor ve insanlara oyun oynamaktan vazgeçmeleri ve yıkıcı senaryolardan kendilerini kurtarmaları için yardımcı olmaya önem veriyor. Aynı zamanda psikolojik farkındalığın ya da duygusal zekanın çerçevesini çiziyor.

Transaksiyonel analiz, terapi sürecinde danışanın gelişimine değil, değişimine vurgu yapıyor. Çünkü Berne’e göre gelişim, kişinin içinde bulunduğu soruna alışması ve bu sorunun bireyde bir rahatsızlık vermeme durumudur. Ancak değişim, bireyin içinde bulunduğu durumdan çıkıp olması gereken konuma gelmesidir. Bununla beraber Berne, transaksiyonel analizin asıl amacının danışana kendisinin farkında olmasını, sorumluluk almasını, içten olmayı sağlamasını hedeflediğini söylüyor.

Yazara göre iletişimin birinci kuralı, transaksiyonların birbirini doğal olarak tamamlaması. İnsan yaşamının en güzel tarafını, oyun oynamaksızın sürdürülen yakın ilişkiler oluşturuyor. İster evlilikte, ister aşkta veya iş hayatında olsun, çapraz (kapalı) bir transaksiyon oluştuğunda iletişim kopuyor. Örneğin: “Kol düğmelerimin nerede olduğunu biliyor musun?” örneğinde Yetişkin-Yetişkin yanıtı: “masanın üzerinde” olmalı iken, kişinin birden öfkeye kapılıp “suçu hep benim üzerime atıyorsun” şeklinde Çocuk Ego durumuna geçmesi iletişimi bozuyor. Aynı örnekte,  “eşyalarına neden sahip çıkmıyorsun, sen artık bir çocuk değilsin” şeklinde bir yanıt, bir ebeveynin çocukla konuştuğu şekli ifade ediyor ve yine iletişimi bozuyor. Bu tip karşı transfer (karşı aktarım) tepkisi hasta objektif bir Yetişkin gözlemi yapmasına rağmen terapistin kendini ebeveyn olarak konumlandırıp  hastaya sanki Çocuk konumunda imiş gibi  cevap vermesi durumunda rastlanır . Oyunlara temel teşkil eden kategori ise açığa vurulmayan gizil etkileşimlerdir.

Bu kitabın bakış açısına göre , çocuk büyütmeyi çocuğa hangi oyunların nasıl oynanacağının öğretildiği bir eğitim süreci olarak tanımlamak mümkün. Unutulmaması gereken bir gerçek, oyunların çok küçük çocuklar tarafından bile başlatılabiliyor olması. Örneğin, 7 yaşındaki ağabeyi karnı ağrıyıp sofradan kalkan 3 yaşındaki Ali, kendisinin de karnının ağrıdığını söyleyerek dikkat çekmek isteyebilir. Bu durum ebeveynler tarafından onaylanıp işbirliği yapıldığında, bir kaç kereden sonra bu davranış Ali’nin karakterinin bir parçası haline geliyor, Ali  her rakip olarak gördüğü büyüğünü kıskandığında o ayrıcalıkları elde etmek için oyuna başvuruyor.

Oyunlar katılımcı kişi sayısına göre, kullanılan etkileşim aracına göre, klinik tiplere göre, bölgesel, psikodinamik ve içgüdüsel olarak ayrılabiliyor. Anladığımız kadarıyla en sık kullanılan oyunları listeliyorum, fakat detay bilgi için kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

Yaşam oyunları:

  • Borçlu
  • Tekmele beni
  • Şimdi seni yakaladım pislik herif
  • Bak, bana neler yaptırdın

Evlilik oyunları

  • Köşeye sıkıştırma
  • Frijit Kadın
  • Bezgin
  • Sen Olmasaydın/Senin Yüzünden:
  • Bak, Ne çok Uğraştım

Parti Oyunları

  • Ah ne kötü değil mi
  • Kusurcu
  • Neden Şöyle Yapmıyorsun

Cinselliğe Dayalı oyunlar

  • Hadi, siz ikiniz bir kapışın bakalım
  • Sapkınlık
  • İğfal edildim
  • Çorap oyunu

Yeraltı Dünyası oyunları

  • Hırsız-polis
  • Buradan nasıl çıkılır

İyi oyunlar

  • İş günü gibi tatil
  • Kavalye
  • Yardım etmek beni mutlu eder
  • Gösterişsiz bilge kişi
  • Beni tanıdıkları için mutlu olacaklar

Okumalısınız detayları kitaptan, çünkü okuyunca anlıyorsunuz ki oyunların her biri kişinin bilinçaltı yaşamının yani senaryolarının ayrılmaz ve dinamik bir parçasıdır. İnsanlar kendilerine dost, arkadaş olarak aynı oyunları oynayan kişileri seçiyorlar. Yazar, insan yaşamının en mükemmel tarafının, oyun oynamaksızın sürdürülen yakın ilişkilerin oluşturduğunu belirtiyor. Bu samimiyetin getirdiği ödüller öyle büyük ki, daha iyi bir ilişki ve doğru kişiyi bulduğu takdirde en hassas dengelerdeki kişilikler bile oyun oynamaktan güvenli bir şekilde vazgeçebiliyorlar.

Bu arada biraz araştırınca gördüm ki  Berne’ün kuramıyla  ilgili olarak yerli yabancı akademisyen ilgisi hala çok fazla (3). İnsanın kendi hayat öyküsünü kaleme alması bu modelin temelini oluşturuyor. Ayrıca ilişkinin taraflarından biri farkında olmadan kendi hayat öyküsünde çocuk olarak kalmayı seçmişse “analiz” zorlaşıyor çüngü ego-durumu 3’ten 6’ya  çıkıyor (4). Berne’ün  yaklaşımının Türk Kültürü’ne uygulanıp uygulanmayacağını tartışan bir makale de çok ilginç geldi bana (5). Rahatlıkla uygulanabilir diyor araştırmacılar ama bir şartla, Türk kültürünün bazı kendine has özelliklerine dikkat ederek: örneğin Türkler aile dışındakilere fiziksel temas yoluyla övgü vermeyi tercih ederken bu bazı ailelerde hoş karşılanmaz diyor çalışma. Ana-baba ego durumuna geçtiğinde bizim diğer toplumlara göre daha otoriter ve korumacı  davranışlar gösterebileceğimizi de söylüyor.

Yine liderlik ve transaksiyonel analiz arasında bağlantı kuran diğer bir çalışma da ilginç geldi bana. Liderlerin de stilleri var biliyorsunuz. Ama bilmediğimiz bu liderlik stillerinin  farklı ego durumlarını yansıtabileceği. Baskıcı bir kontrolün hakim olduğu otokratik liderlik stilinde ebeveyn benlik durumunun olumsuz yönleriyle (suçlayıcı ve aşırı koruyucu) hareket eden ve diğerinin Çocuk benlik durumunun olumsuz yönlerini (boyun eğen, asi) hedef alan bir iletişim söz konusu olurmuş (6). Diğer bir  çalışma da televizyondaki “keloğlan masalları” dizisine uygulanan Eric Berne analizi. Bu yüksek lisans çalışmasında Keloğlan’ın iyi bir karakter olarak yetişkin, koruyucu ebevyn, doğal çocuk egosu kullandığı bulunmuş. Çalışma, çocukların televizyonda ve diğer iletişim araçlarında karakterlerin farklı ego durumlarıyla karşılaştıklarını ve hangi durumda ne tür tepkiler vereceklerini öğrendiklerini savunuyor (7). 

İyi ki böyle bir yaklaşımdan ve yapılan çalışmalardan haberim oldu diye düşünüyorum. Sanırım okumanın, öğrenmenin farklı bakış açıları kazandırması büyük bir haz veriyor insana. Öğrendiklerinizi uygularsanız daha da faydalı oluyor. Mesela başkaları ile girilen  ilişkilerde ego durumunun değiştiğini, ya da karşısındakinin ego durumunun değiştiğini ve ona göre bir tepki verildiğini öğrenmek, daha sonra girilen  ilişkilerde daha dikkatli yapıyor insanı. Hele de izlediğiniz film, dizilerde bu psikolojik kalıpları görüyorsanız seyri daha bir zevkli oluyor. Hatta bazen kendime bu kadar da olmaz derken, işin içinde bir senaristin olduğunu hatırlatıyorum kendime… tıpkı hayatta kaderimiz olduğu gibi?! Size de tavsiyem ilişkilerinizde, iletişiminizde hangi ego durumunda olduğunuzu gözlemlemeniz ve karşıdakilerin nasıl bir ”sırt sıvazlama” ihtiyacı içinde olduğunun farkına varmanız. Kolay aslında, denemelisiniz.

Kaynakça 

  • Stewart, I. ve Joines V. (2012) TA: New Introduction to Transactional Analysis, Lifespace Publishing.
  • Berne, E. (2022). İnsanların Oynadığı Oyunlar, Diyojen.
  • Zümbül, S. (2019). Transaksiyonel Terapisine Kapsamlı Bir Bakış: Bir Derleme Çalışması, Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(1), 51-80.
  • Steward, I ve Joines V. (2012), s. 5.
  • Gültekin F. ve Voltan-Acar N.(2004). Transaksiyonel Analizin Türk Kültürüne Uygulanabildiği: Kültür Açısından Eleştirel Bakış.
  • Solmuş T. (2007). Endüstriyel Klinik Psikoloji ve İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta: içinde Minibaş-Poussard, J., Transaksiyonel Analiz ve Liderlik Benliği. 
  • Berge H. (2019). Çizgi  Masal Karakterlerinin Ego Durumlarının Transaksiyon Analizi: Keloğlan Masaları, Hacı Bayram Üniversitesi, Yüksek lisans Tezi.

Murat ÜLKER

Yorum Yap