Kıyılarımız

Son günlerde biraz fazla gezenti olduk...

Kaz dağlarının eteklerindeki Akçay’dan Ege’nin merak konusu olan Kaş ve Kekova’ya, Göcek’ten Boynuzbükü’ne, İzmir’in şirin İlçesi Urla’dan başlayarak Mordoğan ve Karaburun’a kadar olan kıyılarda dolaştık, fotoğraflar çektik, deniz dostları ile konuştuk, konakladık, izledik…

İlk hedefimiz diz ve bel ağrılarımız için Kaz Dağları idi. Ramada spa’nın kalitesinden ödün vermeden hizmete devam etmesi, reklamlarının azlığına rağmen doluluk oranı, mutfağında hazırladığı ve servis ettiği 100’ü aşkın çeşit ile bizi şaşırttı. Yol üstündeki tesislerin doluluk oranları ve hizmet kalitesi aynı olmasada müşteri memnuniyeti anketlerinde olumlu yıldızlar alıyordu.

Henüz yaz gelmemiş olmasına rağmen tesisler sanki yarın açılıverecekmiş gibi hazırlıklarını tamamlamış, müşteri kaydı almaya başlamışlar. Kıyıya çekilmiş teknelerde harıl harıl boya ve onarım yapılıyor. Öyle anlaşılıyor ki Akçay, Güre, Asos ve Çanakkale’ye doğru kıyılara bu yıl yaz turizmi erken gelecek.

Akçay kıyıları her zaman orta direğin tercih sebebi olmuş. Kazdağı Milli Parkı’na uzanan yolun üzerindeki kamp yerleri, Hasan Boğuldu Göleti, İda’nın kazlarının gezindiği zirve yolu (yolun sıkıntılarını aşan özel takviyeli araçlar) sıralanmış cip safari araçlarını, Zeytinli’den Mehmetalan’a ve Güre’den Kızılkeçiliye giden yol üzerindeki zeytin dükkanları, piknik alanları görmeye değer. Özellikle Mehmetalan içinde dere kenarında yer alan Onur’un Bahçesi bir harika. Mehmetalan’a girmeden yolu devam ettirdiğinizde tüm körfez manzarasını size sunan kahvaltı ve ızgara türü yiyecekler sunan teraslı köy kafeleri görmeniz mümkün. Deniz kenarına indiğinizde Altınkum’dan Güre’ye kadar uzanan sahilde pek çok kafe ve büfe mevcut. Ancak balık tercihinizi Akçay’ın içinde kullanın derim.

Burhaniye kıyıları kumsalları ile Ege Denizi’nin serin sularının hakkını veriyor. Ancak kimse yok. Yaz henüz buralara ulaşmamış. Tek tük açık yer görüyorsunuz. Ören’in plajları bu mevsimde ve her mevsimde çok güzel ve alışılmamış bir sessizlik içeriyor. Bazı yerlerden tekne tamiri yapanların keser ve zehirli için zımpara makinelerinin seslerini duyuyorsunuz.

Bu yıl Ayvalık ve Cunda’ya uğramadan direk olarak Çandarlı ve Dikili sahillerine geçiyoruz. Dalgasız denizi ve kumsalı ile her iki yerde de güzel vakit geçiyor. Dikili Bademli sahili ise karaya hatta karayollarına sıralanmış tekneleri ile mevsimin açılmasını bekliyor.

İzmir’in Güzelbahçe, Urla ve Çeşme kıyılarında ise tekne pazarları kurulmuş bile… Motoryatlar, balık tutmayı sevenlerin kullanacağı türden kayık ve fiberler görücüye çıkmış. Bizim alıştığımız türden ahşap sandallar ve kotralara maalesef ilgi ve alaka yok. (Oysa biz ahşap teknenin küreklerinin palalarına asılıp ıskarmoz kırma yarışı yapardık.)

Urla İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü sınırlarının başladığı yerden itibaren Karaburun’a kadar uzanan hat üzerinde ilginçtir ki pek çok sörf ve yelken kulübü, tiny house, motoryat ve tekne satıcısı görüyorsunuz. Hatta Gülbahçe köyünün üç kulübü ile çalışmalara başladığını görebiliyorsunuz. Ege’nin sert rüzgarı ve dalgalarından korunan koy’da TYF’nin de bir tesisi var. Yaz aylarında pek çok yarışın yine Torasan’da yapılacağı söyleniyor.

Üniversite öğrencilerinin çoğunlukta yaz-kış konakladığı köy, köy olmaktan çıkmış. Ozalitçiden tutunda her semtte yer alan alışveriş marketleri mevcut.

Kaş’a doğru giderken manzara pek değişmiyor.

Göcek’te mola veriyoruz ve Boynuzbükü’ne uğruyoruz. Oya gibi işlenmiş koylar, martı gibi süzülen tekneler, nefis balık ve yiyeceklerin sunulduğu kıyı lokantaları yazı aratmayan bir yoğunluk ile gece gündüz müşteri ağırlıyor. Yukarılara göre sevindiğimiz tek şey, tesislerin tamamen ahşaptan yapılmış olması…

Kaş ve Kalkan’da sezon çoktan açıldı. Millet denizde. Tekneler yelkenleri fora etmiş. Kaş marina ağzına kadar dolu. Hizmet! İşte onda sıkıntılar var.

Peki fiyatlar!

Çekek yerleri ve kıyıda ponton bulamayanlar teknelerini satma telaşındalar. İkinci el tekne almak için iyi bir zaman. Ancak yeni teknelerin yanına yaklaşmak mümkün değil.

Yiyecek, içecek her yerde çok pahalı. Özellikle turistik tesislerde… Bu işin normali yok. Fiyatlar yöreye göre tutturabildiğine gidiyor.

Tekne fiyatlarının ve yedek parçanın yanına yaklaşmak mümkün değil. Balık tutmak için kıyıda kullanacağınız küçük motorsuz bir fiber sandal bile 30-40 bin liradan başlıyor. Ehliyet kursları için 40 ila 50 bin lira fiyat veriyorlar. Denizcilik zaten zor işti, daha da zor hale gelmiş.

Ne de olsa Barbaros’un torunlarıyız.

Korsanlık şiarımızda var…


Yazı: Taner Tümerdirim

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap