Ben renklerden en çok laciverti severim. Neden derseniz, derin deryaları çağrıştırır bana lacivert. Sonsuzluğu anlatan bir gizemi vardır. O derinlik içinde kaybolmak ve yine yeniden kendini bulmak. Belki de tılsımı buradan gelir.
Lacivert demek , uçsuz bucaksız derin denizlere serilen bir halıdır benim için. Çocukluğumdan beri sevdalısı olduğum denizin rengi...O yüzden asildir. Nerede kullansan asaletini katar… Denizinde rengidir, denizcinin de..
Vaktiyle bir şiirimin ’’Yine çekmişsin lacileri üstüne. Kokun ayrı, rengin ayrı çağırıyor’’ diye başlayan dizelerine ilham olmuş bir renktir. İlk yelkenlimizin, bizim deniz yuvamızın da rengidir.Bu yüzden bana güven verir lacivert.
Geceden sabaha dönüşlerde, o alacakaranlıktan çıktıktan sonra hele ki bir koydaysanız, bir yelkenlinin üzerinde bir bakmışınız ki yer, gök lacivert olmuş. Dünya bir masala taşınmış olur adeta. Lacivert bir şölen gibi sonsuzluğu serer üzerinize… Aydınlığa geçinceye kadar arafın en güzel halidir.
Bir de tamamlanmışlık hissi verir bana lacivert. Sanki bütün geçişlerini bitirmiştir. Hamlığın her tonundan geçmiş ve olmuştur. Ruhumuzda, en eksik kalan duygu, tamam olma arayışımızın, şifresi gibidir. Mavi gençlikse; lacivert olgunluk, oturmuşluktur. Bilgeliktir.
Belki de iş dünyasında lacivertin bu kadar hakim oluşu da bu ağırlığındandır. Kim bilir? Ama ben, denizci ruhumla bağlı olduğum için laciverte, diğer anlamlarını hiç sorgulamayacağım.
Son olarak özgürlük demek istiyorum. Evet benim için özgürlüktür lacivert… O sonsuz derinliğinin içinde özgürlüğünü bulmak, zincirlerden kurtulmaktır… Hiç bıkmadan yeniden başlamaktır.