Yelkencinin Gazetesi, Hoşgeldin

Merhaba, Yelkencinin Gazetesi, hoşgeldin  ama öyle bir dünyaya geldin ki. Çok düşündüm ne yazayım, nasıl güzelliklerden dem vurayım denize ve ülkene ve hayata dair? Bir kere dedim sen denizden uzaksın, yıllar var ki yüzünü karaya çevirmiş hatta bir de öyle ağır bir demir atmışsın ki seni yerinden oynatabilen kaptana şapka çıkarılır... Yıllar var ki küsmüş gibisin denize, balıklara martılara... Belki de sen artık batık bir gemisin, belki de dalgalara küsmüş ve okyanustan bir göle düşmüş bir balık, belki de sen bir martısın uçmayı öğrenmiş zirvelere çıkmış ve sonunda yorgun argın bir uçurum başında tek başına yuva kurmuş... Gönül isterdi ki sizlere mutlu tablolar çizeyim, güneşin teknelerin üzerine doğup battığı kırlangıçların direklerin üzerinde rüzgarın şarkılarını söylediği eşsiz zamanları anlatayım...
 
Dünya artık daha hızlı dönüyor, zaman inanılmaz bir hızla akıyor, biz ise geçmişle geleceğin arasında bir girdapta ama şimdiyi yaşamaktan korkarak harcıyoruz hayatı.
 
En son denize baktığımda güneş bir minik adacığın ardında el sallıyordu bana. O enfes yakamozu izlemek geçmişin tozlu odalarının ışıklarını da yaktı içimde. İlk yelkenliye bindigim an, yüzme bilmeden katettigim yollar hele de gece yolculukları artık başka bir evrende olan bazen hüzün bazen öfke ile hatırladığım zamanlar... Yine de ama yine de her zaman iyi ki yaşadım o anları dediğim geçmiş.
 
Bir tek gerçek şu ki bir kere o özgürlüğün, o demiri alıp istediğin zaman gidebileceğini bilmek duygusu hiç geçmiyor. Ne kadar karaya bağlansanız da aynı şeyi karada yapıyorsunuz.. Kim ne derse desin. Diyelim bir yere yerleştiniz artık dediniz başka bir yere gitmeyeceğim... İstediğiniz kadar deyin. Bir an sadece bir an dolunayın camdan size göz kırparak yalancı yakamozlar gönderdiği bir an tüm zihninizin akışı değişiverir.
 
Bundan sonra sizi kim tutabilir ki... Son iki yıldır üzerine eklenen salgın hastalıklar, etrafınızdan tek tük yok olan bedenler, yakın arkadaşlar, akrabalar... İki yol açılır önünüzde ya dağlar ve mağaralar ya da denizler ve okyanuslar... İkisi de bir kayıp alemi. Kayboldukca buluruz kendimizi ya. İki yol var. Deniz mi dağ mı? Kararı elbette  burnunda en çok iyot kokusu ile dağların keskin çam kokusu olanlar verir. Biri dağlara biri denizlere ama en güzeli ikisi de aslında kendine yolculuktur.

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap

Sosyal Medyada En Çok Bu Hashtag'lerle Arandık!