Zaman Perdesi

Yağmurun gittikçe artan tıpırtıları, bir yandan hafif rüzgarla gelen doğanın binbir çeşit birbirine karışmış kokuları... Ve kalbimin sakin ama durmadan vuruşu...
 
 
Gecenin yavaş yavaş, huzurla inişi. Tüm görünenleri görünmez kılan siyah perdesi... Zamanın durduğu anlar...
 
 
Şu anda dünyayı selamlayanlar ağlayarak ve tam da şu anda dünyaya veda edenler arkalarında ağlayanlar bırakarak.  Gidenin mutlu olduğu kalanın ondan kalanlarla kavgaya devam ettiği zamanlar.
 
Nefes almaya çalışanlar, kendilerini durmacasına heba edenler, hep daha çok hep daha çok diyenler, ellerindekinin kıymetini bilmeyenler....  Huzuru, güzelliği, sevgiyi hep başkalarında hep uzaklarda arayanlar...
 
Bazı insanların yanında kendinizi konuşmak hep konuşmak zorunda hissettiğiniz oluyor mu? Bu kişilerle nerede karşılaşmış olursanız olun. Onlara karşı tuhaf bir yakınlık duyduğunuz? Geçenlerde böyle biriyle karşılaştım.
 
Bana hayatla, hayatla cebelleşen, onu kovalayan, bir türlü durup nefes alamayan insanların hikayeleriyle dolu olduğunu ve kendisinin de birine bunları anlatmaya ihtiyacı olduğunu söyledi.
 
Pazar yerinde bir bankta oturuyordu. Yürüyordum yolumda oysa. Bana sanki gel yanıma otur dedi. Oturdum. Sonra sanki beni bekliyormuş gibi anlatmaya başladı bu yetmiş yılı devirmiş kadın.
 
Yüzü dünyanın tüm gizemlerine sahip birinin yüzüydü. Alnının ortasındaki keskin çizgi, kırışmış yüzünün tamamındaki o yorgun ama bilge ifade...
 
Konuşmaya başladığımızda çok ince ve hafif bir tonla konuşuyordu, gürültüler öyle çoktu ki onu duyabilmek için daha da yaklaştım ona. Dinledim... Dinledim... Bir süre sonra o ince ve uzun kemikli, üzerinde incecik yollar gibi damarları çıkmış ama yumuşacık elleri çekti dikkatimi.
 
Bu kadın konuşuyordu. Bana hep başka şeyler anlatıyordu ama sanki kendisiydi anlattıkları...
 
Hayretle açılmış gözlerime baktığında bana ''Şaşırma'' dedi. ''İnsan hayat boyu hep dinleye dinleye bir süre sonra öykülerin de sahibi oluyor.''
 
 
''Bak bana aslında sıradan ve basit biriyim. Hayatım boyunca hep sadelik peşinde koştum. Dünyanın yarısını dolaştım kızım. Her kültürden, her türden insan tanıdım. Ve her birinden aradığım şeyin bir parçasını aldım.''
 
 
Sanki ben bir yapbozdum da, yaşamım bu dağınık parçaları bulup şu gördüğün resmi oluşturmak içindi.
 
 
''Mutlu oldunuz mu yaşamınızdan?'' dedim. Gülümseyerek bana dedi ki, ''Her sabah ettiğim dua şudur; Allah'ım derim. Bu sabah için ve bu zamana kadar bana verdiğin ve benden aldığın her şey için teşekkür ederim.''
 
 
''Evet, kızım ben yaşadım. Mutlu oldum, mutsuz oldum, dert oldum, derman oldum, sevdim sevilmedim, sevildim sevmedim, ağladım, güldüm, düştüm kalktım, yürüdüm durdum.''
 
 
''Ama hepsini yaşadım. Şükürler olsun.''
 
 
''Şimdi insanlar bana gelip dertlerini anlattıklarında şimdilik diyorum. Her şey şimdilik. Ne yaşıyorsan onu hissederek, şu anda yaşa.'' (eliyle kafasnı ve kalbini gösterdi bu arada)
 
 
Ve daha çok şeyler. Her konuda konuştu neredeyse. Yağmurdan, çamurdan, havadan, sudan, insandan, hayvandan... Ve son olarak dedi ki bana: ''Gönlünün dilediğini yap. O nerede huzuru hissediyorsa orada ol ve cesur ol.''
 
 
Sonra da yavaşça kalkarak bana veda etti ve kalabalığa karışıp gitti. Arkasından bakakaldım. İki upuzun ve örgü yapılmış, gri saçları bolca bağladığı eşarbının altından taşıyordu.
 
 
Hayat kalabalığa karışıp kayboldu...
 
 
Benim içimde son sözleri: Cesur ol kızım... Cesur. 

Benzer Yazılar

Bu yazıya benzer içerik bulunamadı.

Yorum Yap

Sosyal Medyada En Çok Bu Hashtag'lerle Arandık!