Folegandros ile Sifnos Adası Vathi limanı ile arasında aşağı yukarı 25NM mesafe var. Yelken yapmanın da pek imkanı yok. Hadi şimdi yelken için açı yakalayacağız derken hevesimiz kursağımızda kalıyor. Vathi derin demek. Yunanistan adalarının bazılarında Vathi limanı var. Sifnos’taki Vathi denizin kara içine doğru uzunca bir mesafe girmesi nedeni ile verilmiş. Küçük bir iskelesi de var ama alarga alanı çok güzel. Burada biraz kalacağa benzeriz. Fırtına geliyor.
Ayrıca Tepai’nin ikinci ödeme ayı geldi. Merkeze otobüsle gidip işlemleri yapacak Pamir. Ancak banka memurunun kendi hükümetlerinin koyduğu Tepai vergisinden haberi yok. Yunanlı arkadaş bulup onun hesabından ödeyin diyor. Hesap numarası gerekiyormuş Yunan bankalarında. Para ödemek istiyorsunuz da ödeyemiyorsunuz. Komik. Neyse kuzenimiz Ali sağ olsun. Kos Adası'ndaki bağlantısı sayesinde internetten ödediler de rahat bir nefes aldık. Bu tip işlemleri büyük adalardan yapmayı tercih etmek lazım.
Pamuk da iyiden iyiye alışmaya başladı. Akşamüstü uyanıyor, güneşte uzanıyor. Oyun oynuyor. İnce halatlara bayılıyor.
Yunan adalarında olmayı özendirircesine ücretsiz internet bulabiliyorsunuz. Her adanın sokaklarında Wifi4EU var. Avrupa birliği desteği olsa gerek. Ücretsiz. İnternet önemli iletişim için.
Beklediğimiz yüksek hava ikinci günün akşamı geldi ve kesintisiz üç gün sürdü. Gece nöbetleri tutmaya başladık bu süreçte. Bu güzel adadan artık ayrılmak istiyoruz. Üçüncü günün sonunda hava hafifledi.
Milos’a rota tutacağız. Sabah erken varınca limanlara iskelelerde yer bulmak kolay. Yunanistan adalarındaki seyir alışkanlıkları Türkiye ile benzer. Kıçtan kara bağlanmak hariç. Biz de yelken seyri ile Milos’a erkenden vardık. İskeleye yerleştik. Akşamüstü bütün iskele doldu. Şehir ışıl ışıl. Pamuk da teknenin kıçında gelene geçene poz veriyor. Milos’ta mazot almak için marina görevlisine haber veriyorsunuz. Tanker geliyor. Mazot aldık, suyu doldurduk. Her limanda ilk iş karaya çıkılır ve fotoğraflar çekilir, keşifler yapılır. Bu işler de tamam ve tabii ki Pamir’den mutlusu yok. Sokaklar çok güzel. Süslü küçük balkonlar kısa yapılar, şık özenle tasarlanmış restoranlar ve dükkanlar çok güzel. Şehir gezisi ve güzel bir akşam yemeğinden sonra tekneye Pamuk’umuza koştuk.
Ertesi gün alargaya çıktık. Alargada olmayı seviyoruz. Denize girebiliyorsunuz, yanınızda usturmaça mesafesinde bir tekneyle olmak zorunda değilsiniz. Pamuk’un yan tekneye geçme olasılığı yok. Geniş bir demir alanı. Yunanistan’daki tüm adalarda çokça kiralık tekne var ve ne yazık ki bu işe ehliyetleri de pek sınırlı. Çoğu düzgün demir atmıyor. Çevrenizde demir atan tüm tekneleri izliyorsunuz ki olası taramalara karşı temkinli olasınız veya demirinizin üstüne demir atılmaması için müdahil olasınız. Bunu da umursamıyorlar.
Gece on bir sularında Pamir’de uyumuştu. Şimşekler çakmaya başladı. Ben de tekneyi kontrol edip yatmaya henüz inmiştim ki şiddetli yağmur ve rüzgar bastırdı. 40 Knot civarında esiyor. Akşam yemeğinde çok eğlenerek ziyadesiyle içen teknenin salınımını beğenmedi Pamir. Acaba demir mi tarıyor dememize kalmadı bir kol boyu mesafemize kadar yaklaştı. Islık çaldım. Islığım kuvvetlidir. İçeriden biri iç çamaşırı ile çıktı. Telaşla tarıyorsunuz diye bağırdım. Allahtan Pamir İngilizce seslendi de uyku şaşkını adam biraz kendine geldi. Bir taraftan korku, bir taraftan adama Türkçe seslenmeme gülme… Garip duygular içindeyiz. Yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. İçindeki kişinin de. Şans eseri bir kol boyu mesafemizden dönerek uzaklaştı. Yağmur bıçak şiddeti ile canımızı yakarak yağıyordu. Yaklaşık 500 metre sonra çapası durmalarını sağladı. Düzgün çapa atmaya çalıştılar ve saatlerce uğraştılar. Ortalık sakinleşince biz de tamamen ıslandığımızı farkettik. İnsan o adrenalinle kendini unutuyor. Allahtan yorganı hala kaldırmadık. Sıcak bir şeyler içip uyuduk. Uyku denirse ona. İki gün gözümüzün önünden gitmedi teknenin üstümüze demir taraması. Bir daha yaşamamayı dilemekten başka yapacak bir şey de yok tabii.
Adalar Denizi, Milos ile beraber bitti. Mora Yarımadası’ndan sonra İyon Denizi’nde seyrimize devam edeceğiz. Milos günleri olaylı geçse de zaman yaşanan olumsuzlukları tecrübe olarak haneye işliyor. Güzellikler hep aklınızda kalan.
Mora Yarımadası, vakti zamanında Osmanlı İmparatorluğu himayesindeymiş. İzleri de var. Yarımadada ilk durağımız 70NM mesafedeki Neapolis. Kah yelkenle yol aldık kah motor seyri yaptık. Apartman gibi yüksek bir beton iskeleye aborde olduk. Karşı taraftada çok büyük bir feribot var. Handiyse bağlanmıştık ki günün gergin gümrük polisi geldi. “Karınızla beraber hemen gümrüğe gidin” dedi buyurgan tavrı ile. Daha önce Pamir hep yalnız yapıyordu bu işlemleri. Bağlandık ve gittik. Neyse ki orada kibarca bir hanım memur işlelerimizi yaptı ve sabah çıkarken muattala anons edin dedi. Peki dedik.
Şehir dokusu adalardan çok farklı. Turistik bir yer değil Neapolis. Haylice yürüyerek bir market bulduk. Alışveriş yaptık. Adalardan sonra fiyatlar çok uygun. Su alma şansı yok.
Ertesi sabah yedide anons edip ayrıldığımız bilgisini verdik. 70NM mesafede Mora Yarımadası’nın birinci parmağından içeri doğru kıvrılarak Porto Kagio’ya gideceğiz. Hava durumuna bakasımız da yok. Hep kafadan esiyor rüzgarlar. Mevcut havaya kapalı bir liman.
Adalardan sonra ana karada renk kartelası değişti. Daha yeşil, şehirlerin yapılaşması farklı. İtalyan kasabalarını andıran bir hava hakim.
Bir tekne ne yazık ki çok yakınımıza demir attı. Böyle olmaz dememize rağmen tekneyi de bırakıp karaya restorana gittiler.Anlaşılan bu gece de uyku yok. Hava da kaldı. Tekneler herbiri ayrı tarafa döndü. Çapaya demirleri uzunluğunda bir halatla şamandıra da bağladı mı! Restorandan döndüler ve yattılar. Peki biz nasıl yatacağız? Şamandıra, halatı ile beraber altımızda kaldı. Pervaneye dolanması işten bile değil. İyice kıçımıza yanaştı. Şamandıra halatını keselim dedik istemediler. Kurtarmak için iki saat uğraştık. Tam başında dinleselerdi bütün bunlar olmayacaktı. Yakında insanlar çapa atarken neredeyse izin isteyip gidip çapalarını ben atacağım.
Çok şirin bir sahili var buranın. Tepede denize hakim noktada bir minik kilise de var. Yunanlılar da bizdeki camiler gibi her tepeye kilise yapıyorlar. Pamir ile sırayla gidip gezdik. Fotoğraflar çektik. İnanılmaz bir manzarası var. Akdeniz öyle güzel ki.
Hepimiz çok yorgunuz. Ertesi gün de dinlendik, restoranda güzel bir yemek sonrası Pamuk’u da aramıza alıp uyuduk.
Yazı: Gülnur Payzanoğlu
Fotoğraflar: Gülnur - Pamir Payzanoğlu
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.