Adım Adım Yelkenciliğe / 2. Bölüm

Marineros grubunun yelken yolculuklarının hikayesi… İki motorbot ve bir yelkenli ile hayalleri gerçekleştirebilmenin mutluluğu.

Yazı serisinin ilk bölümünü aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz.

https://yelkenciningazetesi.com/adim-adim-yelkencilige-1-bolum

 

Marineros Seyir Defteri 4

Bugün 9 Ağustos Salı. Hala Çanakkale Marina'dayız. Windguru amcayla Posseidon teyze hala yüz vermiyor. Marina içinde abordada bile sallanmaktan hacıyatmaza döndük. Kadınlar günde iki tur çarşı gezmesinde. Ne bitmez çarşısı varmış bu Çanakkale’nin arkadaş… Biz de motorların yağ, su bakımını yaptık. Ben can sıkıntısından motorumda arıza arıyorum. Erol ağabeyin teknesi 2600 devirde biraz hararet yapmıştı. Termostatını söküp haddini bildirdik. Şimdi de kendi hararetimizi söndürmek için likit takviyesi yapıyoruz. Yarın hava kalacak gibi gösteriyor. A planı; tırsarsak Yeniköy, B planı; “Yürü be kim tutar seni” diyerek Cunda.

 

Marineros Seyir Defteri 5

Bugün 10 Ağustos Çarşamba. Aslında hava çok kalmasa da iki gün marinada bağlı kalmak herkesi sıktı. Ya da gezecek çarşı, pazar bitti. Sabah 6:00’da palamarları çözdük. Rüzgar eh işte, akıntı güçlü. Kaptırdık, coşarak gidiyorken ortalama 6 knot olan hızımız 11 knotu bile geçiyorken arkamızdan gelen densiz geminin biri kalın düdüğüyle sayıp sövmeye başlayınca ben de kibar ve nazik düdüğümle ama angajman kuralları gereği misliyle karşılık verdim. Utandı, anlamazdan geldi. Boğaz’ın sonuna geldik.

Hiç bir Türk denizcisi Çanakkale’yi geçtik demez, “Abide'yi selamladık” der. Biz de iki mil sancağımızdaki Abideyi selamlayarak Ege'ye açıldık. Güneye doğru inmeye başlar başlamaz dalgalar ve poyraz yine izimizi buldu. Yine de Babakale'ye kadar akar gideriz diyorduk ama bir ara, dalga çukurlarrına girip diğer tekneleri göremez olunca birden Yeniköy barınağının ne kadar şirin bir yer olduğunu fark ettik. 

Barınağa girince “Cin Balıkçı” Hasan amca ve oğlu hemen bizi himayesine alıp teknelerimizi yanına, yöresine bağladı. Sonra da bu havada açıldığımız için ufak bir fırça yedik. İçinde yaşadığı emektarın da çay sohbetinden sonra plaj tarafına geçtik. Su çivi gibi olunca günün çoğunu kıyıdaki tek tesis olan salaş balıkçı lokantası, köy kahvesi benzeri bir yerde geçirdik. Bir boru ve bir vana şeklinde tasarlanmış lüks bir açık hava duşu bile var. Marinada sallanıp durmaktansa bu doğal insanların arasında olmaktan bizim Marineros halkı mutlu. Sabah 5:00’te yine hareket. Ama bu kez rota ne yöne söylemeyeceğim. Poyraz, Face’i takip ediyor olabilir.

Marineros Seyir Defteri 6

11 Ağustos Perşembe. Sabah 6:00’da Yeniköy barınağından çıktık. Poyraz izimizi kaybetmiş görünüyordu. Babakale'ye kadar 7-8 saat deniz palpaydı. Ayna gibi suda, rapalalar hazırlandı, dümen suyuna salındı. Ne balık var, ne rüzgar, ne de dalga. Canımız sıkıldı. Kendimizi yalnız hissetmeye başladık. Gözlerimiz poyrazımızı arar oldu. Küstü mü ne? Babakale Burnu’nu döndükten sonra tekneleri durdurup kendimizi denize attık. Behramkale, Midilli Boğazı beklendiği gibi çalkantılıydı. Müsellim kayalıklarının kuzeyinden geçip yolu kısaltmak için direk Midilli'nin burnuna yönelince, beklenen heyecan Yunan Sahil Güvenlik hücumbotu şeklinde ayağımıza geldi. 

Şu yusuflar ne değişik kılıkta karşımıza çıkıyor arkadaş. Ama adamlar çok saygılılar. Üç asker saygısından güverteye çıkıp nereye gittiğimizi ve birkaç soru sorup bize “Have a nice trip” dediler. Yani Allah’a emanet olun demek istediler. Onlar gözden kaybolunca, biz yine burnumuzun dikine gitmeye başladık. İki mil gitmeden bu kez daha küçük bir tekneyle Nato'nun Sahil Güvenliği iyice yaklaşıp etrafımızda dönmeye başladı. Biz nelerini gördük be, küçücük bir zodyak bozmasından mı korkacağız der gibi bizde onları seyrettik. Bir de soğuklar, hiç diğerleri gibi yanımıza gelip konuşmaya bile tenezzül etmediler. Yalnızca uzaktan fotoğraflarımızı çekttiler. Ben de hemen misliyle karşılık verme kuralı gereği onların fotoğraflarını çektim. Baş edemeyeceklerini anlayınca çekip gittiler.

Enes, telefonda Cunda balıkçı barınağında üç teknelik yer olmadığını öğrense de koparatif başkanını önceden tanıdığı için ve yüksek ikna kabiliyeti sayesinde yer sorununu çözdü. Chatplotter ve Navionics'ten baka baka sığlık ve kayalıkları geçip Cunda'ya girdik. Meğerse başkanın bize ayırdığı yer, koca yolcu motorlarının yanaştığı yermiş. Haliyle tonoz da olmadığı için çapa atarak iki yolcu motorunun arasına kıçtan kara olduk. 

“Ohh”un O’su bile ağzımızdan çıkmadan, dev gibi (bize göre) bir yolcu motoru burnunu aramıza sokmaz mı! Hemen Doğaç’la ben tekneye atlayıp koca motoru itmeye çalıştık. 

Biz iki demir yığını arasında pestile dönmemek için yırtınırken tepemize çıkan motorun balık istifi yolcuları, kaşarlı tost kıvamında bizi izliyordu. Böylece Ayvalık tostunu nasıl icat ettiklerini, yaparak ve yaşayarak bize öğrettiler. Deniz’le Nurten Hanım Ayvalık'ta oturan 17 yıldır görmediğimiz öğretmen arkadaşımız Seval’i ziyarete gittiler. Biz de Erol ağabey ile çay parkına sıfır teknemizin havuzluğunda oturduk. Gece yan masadan gönderilen kahkaha ikramları dışında bir sorun yoktu. Sadece sarhoşun biri gecenin bir yarısında teknemin bordosunu tuvalet sandı.

Sabah hareket, Bademli istikamet…

Marineros Seyir Defteri 7

12 Ağustos Cuma. Mazot, su, buz ve diğer erzak takviyesinin ardından Cunda'dan ayrıldık. Posseidon ve Windguru üç gün boyunca bize bol miktarda poyraz sunduğu için Ayvalık adalarını tek tek keşfetme planımızdan vazgeçtik. Zaten oralar  keşfedilmiştir. Rotamızı Bademli’ye çizip yola çıktık. Raporlara göre rüzgar saat 6:00’dan sonra başlayacaktı. Artık olaysız sakin “slow motion” tatil başladı modunda Bademli’ye süzülürken ilk hareket Türk Sahil Güvenlik hücumbotu ile başladı. 

 

 

Hızla yanımıza gelip ana kucağına alır gibi bordo bordaya sarmaş dolaş olduk. Heybeliada Çam Limanı’ndan beri özleşmişiz. Bütün kontrollerden sonra yalnızca bayraklarımızın eski olduğunu söylediler. İyi dilek ve bir daha görüşmeme temennilerimizle toplantı sona erdi. Kuzey geçidinden geçip Kalem Adası-Ilıca arasında Gezgin Korsan grubundan bir arkadaşın önerdiği bir koya çapa atarak bir zeytin ağacına kıçtan kara bağlandık. Tabi ki ilk iş akvaryum gibi suya dalmak, ikinci iş de bir ahtapotu akşam yemeğine davet etmek. 

 

Biraz dinlendikten sonra Çanakkale'den beri suni solunumla idare ettiğim akülerimi Dikili’ye defnetmeye karar verdim. Erol ağabeyin yakın arkadaşı, bizim de mahalle komşumuz olan Ahmet ağabey sağ olsun, bizi (Erol ağabey, Nurten Hanım, Şeyda, Deniz, ben, bir de aküler) arabasıyla istediğimiz her yere götürdü. Ahmet ağabeyin akrabası olan Şeref’in de yardımıyla bütün ihtiyaçlarımızı giderdik. Bu arada, Dikili’de akrabası ya da arkadaşı olan ve bize her türlü yardıma hazır olan öğretmen arkadaşlarımız Yüksel ve Sidar’a teşekkür ederim.

Neyse, Bademli balıkçı barınağı’na dönüp yeni aküleri takarken Enes’ten telefon geldi, “ Rüzgar çok şiddetlendi, çapa tarıyorum. Erol ağabeyin teknesine yapıştım. Hemen gelin.”

Yanıt: “ Aküleri takıyoruz başınızın çaresine bakın.”

Aküleri takana kadar hava iyice karardı. Karanlıkta Navionics'ten baka baka sığılıkları geçip koy dışına çıkınca Enes'in dediği rüzgarı Full HD hissetmeye başladık. Kalem Adası-Ilıca arasındaki geçide gelince, Enes’in kuzey yakasında bir taş iskeleye aborda olduğunu görünce sevindik, içimiz rahatladı. Erol ağabeyin teknesini almak üzere Güney yakasına geçip adaya yaklaşınca birilerinin bu rüzgarda ve bu havada adada piknik yaptığını görüp çok şaşırdık. “Bizden daha tuhaf insanlar da varmış” diye düşünüp içimi rahatlatacakken bir de baktım bunlar bizimkilerin ta kendisi… Medine, Okyanus ve Doğaç. Ne olup bittiğini düşünecek fırsat yoktu. Erol ağabeyin teknesine aborda olup hemen denize girip yanlarına gittim. Önce Medine ile Okyanus böcüğümüzü dingiye (bot) bindirip, tekneye götürdük. Sonra da diğer eşyaları getirdik. 

Erol ağabey kıyı halatını orada bıraktı ve karşıya geçip yan yana aborda olunca olup bitenleri öğrendik. Eşyaları adaya çıkardıktan sonra Merve'yle Enes balık tutmak için yelkenlide kalmış. Birden hava patlayınca da karaya kaçmaktan başka çaresi kalmamış.

Sıkıntı bitti diye düşünürken yine ağzımızdan daha “Ohh”un “O”su çıkmadan, yelkenlinin salmasının dibe sürttüğünü fark ettik. Hayde bir daha halat çek, çapa at derken saat 12:00’ye geldi. İşler bitip oturur oturmaz bütün Marineros tayfasında pür neşe, kakiri kikiri devam. Yaşadıklarımızdan korkmamış mıydık? Hem de nasıl…

Günün son sözü Sadun Boro’dan gelsin…

“Denizden korkmayan denizi sevemez.”

 

Devam Edecek

 

Konuk Yazar: Yavuz Çetin

Fotoğraflar: Yavuz Çetin Arşivi

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap