Marineros Seyir Defteri - 5
15 Temmuz 2017 - Cumartesi
Uyanmak için hiç kimsenin acelesi yok. Çünkü bugün de limandan ayrılmayacağız. Rüzgar sağnaklarla 25 knot’u geçiyor ama sıkıntı bu değil. Çünkü zaten buraya bu havada geldik, başka bir yere de gidebiliriz. Asıl sorun Pazartesi gelen hava. Gideceğimiz yerin Pazartesi -Salı günlerindeki hava için yeterince korunaklı olduğu konusunda emin olamadığımızdan Çarşamba sabahına kadar burada kalma kararı aldık.
Sabah 25-30 knot arası rüzgarda, miskin miskin kahvaltımızı yaptık. Masanın rüzgar altında kimse oturmak istemiyor. Çünkü her yemekte birinin tabağı rüzgardan orada oturanın üstüne uçuyor. Metal tabak, mıknatıslı masa projeleri üretmeye başladık. Normal tabi. Gün doğmadan denize açılan biz, saat 9.00’a kadar iskele üstünde kahvaltı edersek böyle oluyor demek ki. Ama sonra sıkıldık. Büyük bir aksiyon içine girdik. 20 adım ötemizdeki Poyraz Cafe’ye geçip orada çay içmeye başladık. Adı da çok güzelmiş ya. Tam bize göre “Poyraz Cafe”... Sahibi bizim ellerden. Çayırova’dan gelip, yazları burayı çalıştırıyormuş.

Marmara Adası'ndan Avşa ve Paşalimanı Adası manzarası
Aslında bugün daha büyük bir aksiyon yaşamaya karar verdik. Marmara’ya gidip keşif gezisi yapmak... Marmara dediğim buranın merkez ilçesi. Burada öyle diyorlar. Asıl amaç, Erol ağabeyin kopan kayışlarının yedeklerini almak ve banka işleri. Bir köy minibüsü var, bir de belediye otobüsü. Otobüs bize daha uygun ama saatleri çok gizemli. Bir türlü tam öğrenemedik. Günde yarım tur yapıyor olabilir. Sonunda Poyraz Cafe’nin sahibi arabasıyla bizi Marmara’ya götürdü. Yol boyunca muhabbetten tek aklımda kalan, buranın yılanı bolmuş. Sık sık kafeye bile girermiş. Tutup atarlarmış. Zaten iskele çok esiyor, bundan sonra teknelerde oturalım bari diye düşünmeye başladım.

Marmara Çarşısı
Marmara’da çok şey var ama bize göre bir şey yok. Bildiğin tatil yeri. Şıkır şıkır giyinmiş bir sürü insan,

Plaja koşuş
Teknelere dönüp akşam yemeği hazırlıkları yapılırken buralı bir kadın, teknenin yanına gelip Deniz’le sohbete başladı. Koyu Karadenizli. Rize’den yıllar önce gelip buraya yerleşmişler. Evleri bildiğin Karadeniz evi. Temellerinin yarısı ya da balkonları uçurumun dışında. Topağaç köyünün yarısı Rizeli, diğer yarısı da Balkan göçmeni.

Topağaç'taki Karadenizlilerin evleri
Kadınla Deniz nasıl koyu bir sohbetteler. Konu da konserve yapımı. İşin kötüsü sohbete ben de maruz kalıyorum. Hayret bir şey; hiç köyde yaşamamış Deniz’le hiç kentte yaşamamış bir kadın, nasıl ya? Çene çalmak için kadın olmak yeterli mi yani? Neyse kadıncağız birkaç saat sonra bahçesinden bir sürü sebze toplamış, bize getirdi. Deniz de karşılık olarak ona poşet çay ikram etmek istedi ama kadın ”Biz çayımızı Rize’den getirip içiyoruz.’’ diyerek bizim asortik çayımızdan içmedi.

Topağaç merkezinde bir sokak
Rüzgarlı ve keyifli bir akşam yemeğiyle yine günü noktaladık.
Marineros Seyir Defteri - 6
16 Temmuz 2017 - Pazar

Çay bahçesi lüksümüz...
Herkes yine geç uyandı (8.00’de). Bugün yine seyir planımız yok. Rüzgar sert. Biz de poyrazla inatlaşmayı bırakıp, kahvaltı için çay parkına geçtik. Birkaç saat pinekledik. Sonra Marineros

Talan ettiğimiz bahçe...
Biz de Erol Ağabeyle bir köşede oturup beklerken, kadının eşi motoruyla geldi. Bizi görünce yanımıza oturdu. Çok güler yüzlü, çok hoş sohbet bir insan. “Yabani semizotu topladım size. Giderken alın.” dedi. Çok şaşırdım. Geleceğimizi nereden bilmişti ki? Kesinlikle satmazlarmış. Gelen giden için çok ekerlermiş. “Demek ki biz ilk değilmişiz. Bizim gibi yüzsüzler hep gelirmiş” diye içimizi rahatlattık. Dönüşte dalıp, koca koca midyelerden iki kova çıkarttım. Şişlere dizdik, sosladık. Akşama midye tava. Ancak iskelede hava iyice kötüleştiğinden, ziyafet bizim teknede.

Mangalda midye
17 Temmuz - Pazartesi
Beklenen felaket hava uyarılarının ilk günü. Yine herkes geç uyandı. Ben hariç. Böyle zamanlarda her yarım saate bir uyanır, havayı kontrol ederim. Sabah erken saatlerde biraz yağmur atıştırdı. Mendireğe çıkıp açıklara baktım. Rüzgar ve dalgalar bayadan daha sert. Yani hiç bir deli bu havada açılmaz kadar…

O havada plaj...
Dün 10 metrelik bir motoryat da gelip arkamıza bağlanarak limana sığındı. “Gel gel, biz seni koruruz” dedik. Aile bireyleri asosyal. Kimseye selam vermiyorlar. Bağlandıklarından beri karaya ayak basmadılar. Bize ne!
Bu sabah da dünkü gibi çay parkında kahvaltı yaptık. Biraz monoton ama yapacak bir şey yok. Kahvaltı sonrası yine birkaç saat pinekleme. Bir ara, adanın her şeyi bilen adamı, Mustafa amcayı gördük. Herkes nereye bakacağını şaşırdı.
Bizim mürettebat garip bir oyun oynamaya başladı. Oyuna dahil edilmemek için haberleri izliyormuş gibi yapıp, uzaktan uzaktan baktım ama bir şey anlamadım. Anladığım kadarıyla, bizim Derya Hoca’nın okulda bize oynattığı oyunlardan. Derya Hoca’dan kaçtık ama burada galiba Deniz’den kaçamayacağım.

Mürettebatın garip oyunu....
Şimdilik uyarılardaki kadar sert bir hava yaşamıyoruz. Fırtınamsı rüzgar ve aralıklarla gök gürültüsüz yağmur geçişleri var. Öğleden sonra bizim tayfa, uzakta görünen bir yazlık yerleşim yerine yürümeye karar verdiler. Biz de Erol ağabeyle teknelere döndük. Oturup bira içmek daha iyi bir şeydi.
Bu arada Marineros Seyir Defterinde de bir takım editoryal değişiklikler oldu. Kaptaniçe Deniz, editör oldu. Bundan sonra yazılarımı denetleyip, yazım yanlışlarını düzeltecek. Biraz kuşkuluyum. Dün onun için bir şeyler yazmıştım. Gizli bir darbe planı mı acaba? Bir de Doğaç’la Şeyda’yı foto muhabiri yaptım. Bu iyi bir fikir oldu. Onlar yorulsun, ben biramı içeyim...
Devam Edecek.
Konuk Yazar: Yavuz Çetin
Fotoğraflar: Yavuz Çetin Arşivi
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.